Guns N’ Roses grubunun yakın zamanda ülkemizde vereceği konser büyük ölçüde yarattı. İsimlerini müzik tarihine altın harflerle yazdırarak dönemlerine damgasını vuran, rock tarihinin en önemli gruplarından olan Guns N’ Roses ve grubun kimyasında büyük ölçüde yere sahip olan “Don’t Cry” parçasının yazılma hikayesini mercek altına alalım istiyorum.

Çoğu çiftin ortak şarkısı haline gelmiş, adı geçtiğinde yüzlerde acı-tatlı bir tebessüm oluşturan, her ne kadar “ağlama” dese de çoğu zaman ağlatan bu şarkının hikayesine geçmeden önce, bu şarkıyı yalnızca 5 dakika içerisinde yazmış müzik devlerini ve gruplarının tarihini biraz yakından tanımak lazım.

Efsane Başlıyor!

Asıl adı William Bruce Bailey olan, rock dünyasının aykırı ve sansasyonel ismi Axl Rose, sıkı disiplinli bir evde yetişti: kilisede piyano çalıp şarkı söyler ve Elton John’u ilham kaynağı olarak bilirdi. Lise döneminde hocasını etkilemek ve koroda daha belirgin rollerde yer almak için sesini farklı şekillerde kullanmayı öğrendi. Bu durum özellikle Guns N’ Roses yıllarında kendi sesine yaptığı back vokallerle gözlemlenebilir.

Evde ve Ortabatı toplumlarında uygulanan kısıtlamalara karşı tepkili olan Rose, gerçek babasının William Rose adında bir adam olduğunu keşfettikten sonra kendi sınırlarını zorlamaya başladı ve Bailey ismini bırakarak kendisinden ” W. Axl Rose ” olarak bahsetmeye başladı.

Okulu bıraktı ve sık sık kamuya açık yerlerde sarhoş olması ve kavga etmesiyle yetkililerin dikkatini üzerine çekti. O dönem benzer zevklere sahip olmaları ile birlikte daha sonra kendisini Izzy Stradlin olarak tanıyacağımız Jeffrey Isbell ile yakınlaştı ve ikili 1970’lerin sonlarında punk akımının ortaya çıkmasıyla kendi gruplarıyla müzik yapma konusunda büyük bir hırs kazandı.

(Guns N’Roses – Altın Yıllar)

İkilinin daha aklı başında olanı Stradlin, 1980’de liseyi bitirip Lafayette’ten kaçarak müzik kariyerini sürdürmek için Los Angeles’a yerleşti. Stradlin’in yanına sık sık yaptığı ziyaretlerin ardından Rose, 20’den fazla kez tutuklanması ile birlikte cezaevine girmemek için, 1982 yılında tam anlamıyla Los Angeles’a kaçtı. O dönemler birçok farklı grupta yer alarak orijinal materyaller üretmeye çalıştı bu ikili.

Bu sırada diğerleriyle zaten tanışık olan Slash ve Adler, grup dağılıp üyelerini diğer işbirlikçilere göndermeden önce 1984’te Hollywood Rose kadrosunda kısa bir süreliğine yer aldılar. Stradlin, heavy metal grubu London’ın yeniden canlanmasına katılırken, Rose gitarist Tracii Guns’ın grubu LA Guns’a katıldı. Ve ardından, 1985 yılında iki grubun isimlerinin birleşimiyle ortaya çıkmış ve bence bir LA rock grubu için harikulade bir isme sahip olan Guns N’ Roses kurulmuş oldu.

(Izzy Stradlin)

Enter Slash and Duff

İki grubun birleşimi ve 2 sene içerisinde yaşanan kadro değişimleri ile birlikte Guns N’ Roses’ın ilk kadrosu Axl Rose, Rob Gardner, Izzy Stradlin, Tracii Guns ve Ole Beich’ten oluşuyordu ancak bu uzun sürmedi. Ayaklarının altında çimlerin büyümesine izin vermeyen Beich, ilk konserinin ardından kovuldu ve yerine hemen çok yetenekli Duff McKagan geldi.

Tracii Guns da hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde Axl Rose ile yaşadığı bir tartışmanın ardından GNR’den ayrıldı ve bu da sanatsal yeteneklerini müzik endüstrisinde kullanan ebeveynlerin çocuğu olarak müzik ile iç içe büyüyen ve zaman içerisinde kendisi de çok yetenekli bir müzisyen haline gelen Slash’in gruba dahil olmasına yol açtı. Ve son olarak da Gardner kısa bir süre sonra ayrıldı ve yerine Hollywood Rose’dan bir diğer grup arkadaşı olan Steven Adler geçti. Adler, Slash’in gitar ile yakından bir bağ kurmasındaki en önemli etkenlerden biridir.

(İkonik şapkası ve imajıyla Slash)

Ortaokula dayanan arkadaşlıkları hızlı bir şekilde ilerledi ve Adler, Slash’i gitarı ve amfisini kontrol etmesi için çağırdıktan birkaç ay sonra Slash, Aerosmith‘in Rocks’ını duymasıyla birlikte onu neslinin en iyi gitaristlerinden biri yapacak ateşi yaktı. Ve son olarak, GNR bulmacasının son parçası, 1984 sonbaharında Seattle’dan Michael “Duff” McKagan ile geldi. Yetenekli ve şahsi olarak çok sevdiğim McKagan da müzik ile iç içe olduğu bir ailede büyümüştü. Beatles ve The Rolling Stones gibi grupların ardından kendisi de 70’lerin getirdiği punk akımına kapılıp ardından kendisini Slash ve Adler ile birlikte Los Angeles’ın ünlü Canter’s Deli’sinde otururken buldu.

Haziran 1985’in başlarında, Rose, Slash, Stradlin, McKagan ve Adler ilk kez birlikte prova yapmak için bir stüdyoya girdiler.

McKagan bu stüdyo deneyimini “Beşimiz ilk şarkımıza eğildiğimiz andan itibaren, hepimiz uyumun doğru olduğunu duyabiliyor ve hissedebiliyordu. …Kimyamız anında, gür ve ruhaniydi. Muhteşemdi ve hepimiz bunu anında fark ettik.” şeklinde anlatır.

Bundan birkaç gün sonra, beşli, “Cehennem Turu” olarak bilinen bir yolculuğa çıktılar ve bu yolculuk arabalarının bozulmasına ve kilometrelerce yolu otostop çekerek gitmelerine rağmen onları birbirine daha da yakınlaştırdı ve kısa süre sonra LA ve müzik sektörünü ele geçirmek ve diğer gruplarını toz içinde bırakan şarkılarla listelerin zirvesine tırmanmak için geri dönecekleri bir grup olarak anlaşmalarını mühürlemiş oldu.

Bu, Guns N’ Roses’a sonunda Axl Rose, Slash, Izzy Stradlin, Steven Adler ve Duff McKagan’dan oluşan klasik kadrosunu kazandırdı ve birlikte 1987’de ilk albümleri “Appetite For Destruction” yayınladılar.

 

Appetite For Destruction ve Şöhret

Müziğin cızırtılı öfkesi, Rose’un vahşi ulumalarıyla Slash’in gitar tekniklerinin bir araya gelmesiyle “Nightrain”, “Sweet Child O’Mine”, “Welcome To The Jungle” ve “Paradise City” gibi birçok başyapıtı içeren albüm büyük bir başarı ve peşinde getirdiği milyonlarca satış işe tarihin en çok satan çıkış albümü rekorunu da elinde tutmaktadır.

Tabii bu şarkıların yanı sıra, bununla da yetinmeyip “My Michelle”, “Mr. Brownstone”, “Rocket Queen” ve “Anything Goes” gibi hit olmaktan aşağı kalır yanı olmayan parçaları bu hit’lerin yanına eklemiş bir albüm söz konusuysa, mevcut istatistiklere çok da şaşırmamak gerekir. Albümleri çıkalı yalnızca 1 sene olmasına rağmen grubun namı öylesine yayılmıştır ki 1988 yılında İngiltere’de düzenlenen bir rock festivalinde Guns N’ Roses’ı izleyen yaklaşık 110.000 kişi vardır.

Ve tabii ki bu iş burada bitmedi. Başarı üzerine başarı katarak, albüm üzerine albüm çıkartarak oldukça uzun süreli bir kariyer biçtiler kendilerine. Başarılı ve bol getirili bir albüm ve turneden sonra grup ikinci albümü “G N’ R Lies” 1988’in ilk günü yayımladı. “Move To The City”, “Mama Kin”, “Patience” ve “Used To Love Her” gibi klasikleri içeren albüm dinleyenler tarafından sevilmiş, ilk albümün yarattığı sükse ikinci albümü desteklemiştir ve G N’ R Lies bu başarıyı sürdürmüştür.

Tabii bu müzikal başarıların yanında grup magazinde de gerek dahil oldukları dramalar gerek de yaşam biçimleriyle sık sık gündeme gelmeye başlamıştır. Bu kimi zaman eleştirmenlerin dillerine düşmelerine kimi zaman da ağır suçlamalar almalarına sebebiyet veriyordu.

Bunların yanında, iki albüm her ne kadar grubu dünyaya tanıtmış olsa da Guns N’ Roses’ın yükselişi henüz yeni yeni filizleniyordu.

Çünkü bu iki albümün ardından yaptıkları turne ile birlikte benim de en sevdiğim albümler olan “Use Your Illusion 1-2” adlı double albümlerini yayınladılar. Grup -ilk senelerinde de yaptığı gibi- albümü yayınlamadan önce albümün turnesine çıktı.

Müthiş bir başarı sergileyen albüm “November Rain”, “Estranged”, Bob Dylan cover’ı olan “Knockin’ on Heavens Door”, “You Could Be Mine”, ve bir sonraki yazımda hikayesinden bahsedeceğim “Don’t Cry” gibi grubun bugün bile en çok çaldığı ve en çok sevilen şarkılarını bize kazandırdı. Sadece hedeflerinin peşinden azimle giden bir grup genç ilerleyen yıllarda dünyanın en büyük ve önemli gruplarından biri haline geldi. Bu, artık onların bu sektörde isimlerin daima altın harflerde yazılı kalacağının göstergesiydi bir nevi.

İşler Karışıyor!

“Use Your Illusion” albümden sonra işler pek yolunda gitmedi.

Takvimler 1993’ü gösterdiğinde Axl Rose, Slash ve Duff McKagan’ın onayıyla grubun isim haklarını almıştı ve grubun resmen lideri durumuna gelmişti. Bu denli şöhret ve yoğun turneler, grup üyelerinin alkol ve uyuşturucuya olan eğilimini arttırmış, grup içi problemlerin artmasına yol açmış ve zamanla grup “çöküş” aşamasına girmişti. Bununla birlikte Rose’un kimi zaman sahnede kimi zaman yolculuk sırasında geçirdiği öfke nöbetleri de grubun imajını yerle bir etmişti. Konserlere belirlenen saatten oldukça geç çıkılması, keyfi nedenlerle konserlerin yarıda bırakılması da bir hayli tepki topluyordu.

Grup bu aşamadayken bir cover albümü olan “Spaghetti Incident?” albümünü yayımladı. Bu albüm beklenen başarı, ilgi ve satışa ulaşmadı. Başarısız bir albümün beraberinde grup içi sorunlar da artmaya başladı.

Problematik tavırları ile tanıdığımız Axl Rose, o dönem alkol problemleri yaşayan Slash ile anlaşmazlık yaşadı ve bu önce grubun en az Axl Rose kadar dikkat çeken bir üyesi olan Slash’in, ardından Duff McKagan ile birlikte Izzy Stradlin, Steven Adler’ın yedeği Matt Sorum’un da gruptan ayrılmasıyla sonuçlandı. Adler, Stradlin ve Slash’in ayrılışlarına ve yeni bir ürünün olmamasına rağmen Rose, Guns N’ Roses ile birlikte uzun süre turnelere etti.

Grubun Ruhu “Axl Rose” 

Yıllar içerisinde grubun tek değişmeyen üyesi Axl Rose desek yanlış olmaz.

Ve aslında Rose, Guns N’ Roses’ın sadece solisti değil, aslına bakılırsa her şeyidir fikrimce.

Her ne kadar yaşam tarzı ve eylemleriyle herkesin çoğu zaman onaylamadığı bir figür olsa da, objektif bir biçimde Rose’un varlığı Guns N’ Roses’ın bugün olduğu yere gelmesindeki en büyük etkenlerden biridir. Axl Rose yaşanılan bu ayrılığın kendisini ve grubunu daha da çok güçlendirdiğine inanıyordu ancak grubun kemik kadrosu tamamen dağılmıştı ve yeni grup üyelerinin uyum süreci albümün çıkışını fazlasıyla geciktirdi.

 

(Axl Rose’un görüntüsü yıllar içinde çok değişti.)

“Yeni” Guns N’ Roses, 2000 ve 2001’de Axl Rose’un Primus ve Nine Inch Nails’ın eski üyelerini içeren bir kadroya liderlik ettiği birkaç konser verdi. Bu sırada Slash, Stradlin, Duff ve Matt Sorum eski Stone Temple Pilots solisti Scott Weiland ile birlikte Velvet Revolver grubunu kurdu. Grup üyelerinin klasikleşmiş tarzlarından ve müzik anlayışlarından ödün vermemesinden ötürü bu durum grubun Guns N’ Roses taklidi olduğu konusunda eleştirileri birlikte getirdi.

İlerleyen yıllarda Velvet RevolverEn İyi Hard Rock Performans” dalında Grammy kazandı. İki albüm çıkardılar ve dağılmadan önce başarılı bir turne gerçekleştirdiler. GNR de her ne kadar turnelere devam etse de Axl Rose’un psikolojik problemleri ve grup üyelerinin kişisel sorunları yüzünden grup, bu dönemde bir türlü başarılı ve oturmuş bir kadro yakalayamaz fikrimce. Bir türlü asıl kadro olarak tanımlayabileceğimiz kadronun tadını veremez.

Bunu kayıt sırasında gruptan ayrılan birçok yetenekli sanatçıyı içermesine ve “This I Love” gibi önemli bir parçayı taşımasına rağmen aynı etkiyi bir türlü alamadığımız “Chinese Democracy” albümü için de söylemek mümkündür. Her ne kadar eleştirmenlerden ve dinleyicilerden güzel geri dönüşler almış bir albüm olsa da GNR bazında bakacak olursak sınıfta kalmış bir albüm şeklinde yorumlayabiliriz.

Aynı zamanda bu albüm, internete sızdırılması sebebi ile grubun açık ara en az satan stüdyo albümü oldu. Rose, Chinese Democracy’nin zayıf performansından plak şirketini sorumlu tutmakta gecikmedi. Grubun isminin silinmeye başladığı dönemler baş gösterirken Rose, kendisine Guns N’ Roses hakkında gelen sorular üzerine grubun bu içler acısı halini bitirmek istediğini söylüyordu ve nihayet takvimler 2016’yı gösterdiğinde beklenmedik bir şekilde Duff McKagan ve Slash Guns N’ Roses’a tekrar katıldıkları haberi duyuruldu. Grup yeniden turnelere başladı.

Guns N’ Roses ‘ın Bugünü

Grubun hikayesi buraya kadar uzun ve karmaşık durabilir ancak buna rağmen bitmiş değil.

Guns N’ Roses bugün hala turnelerine ve konserlerine devam etmekte. Hatta 2025 yılında düzenledikleri turneye, 32 yıllık bir aranın ardından ülkemiz de dahil. Aldıkları onlarca yaş ve hareketleri yaşantılarının getirisi ile performansları eskisi gibi olmasa da hayatımın bir bölümünde mutlaka dünya gözüyle görmem gerektiğine inandığım bir grup kendileri.

(Guns N’Roses İstanbul 2025 konseri heyecan yarattı)

Konser haberinin söylentisini dahi duyduğumda heyecanlandığım ve mutluluktan havalara uçtuğum bu haber, ne yazık ki bilet fiyatlarını öğrendiğim gibi söndü. Gerek stadyum konseri gerek de grubun Guns N’ Roses olmasıyla birlikte bilet fiyatları uçuk olmuş bence.

Geçtiğimiz yaz en az Guns N’ Roses kadar kült gruplar Scorpions, Deep Purple, Megadeth konserlerinin  en yüksek fiyatlı biletleri dahi Guns N’ Roses’ın en düşük fiyatlı bilet fiyatından daha az. Bu da ne yazık ki konser hakkında olan heyecanın büyük bir kısmını söndürdü ve grubun fanlarından bir hayli tepki çekmiş oldu.

Yine de bunu bir yana bırakırsak, özetle Guns N’ Roses bir grup olmaktan çok daha fazlasıdır. Bir ideoloji ve yaşam biçimi, müzikal açıdan bir ilk ve sondur.

Gelecek bölüm: “Don’t Cry”

©2025@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”