death metal

Death metal alt türlerinden favorim olan melodik death metal -in sağlam temsilcisi Finli Amorphis, Şubat 2022’de yeni albümü HALO’yu yayınladı. Covid-19’dan yatağa yapışınca el atamadığım bu yazı da böylece Mart sonuna kaldı. Grubun daha önceki  “Tales from the Thousand Lakes”(1994), “Tuonela”(1999) ve “Skyforger” (2009) albümleri gibi konusunu Fin ulusal destanı Kalevala’dan alan HALO, yayınlanır yayınlanmaz  Fin metal listelerine bir numaradan daldı. Bu gösterişli albüme yakından bakmanın şimdi tam zamanı…

Albümün açılış parçası Northwards (Kuzeye Doğru) Kalevala destanının esas kahramanı Väinämöinen’i ve onun yolculuğunu anlatırken, yüksek tempolu girişte parçanın ana melodisini tanıtıp adeta bir leitmotiv gibi kahramanla ilişkilendiriyor. Süper melodik gitar sololar ve synth kullanımı ile bezeli, epik havayı destekleyen koro ile zenginleştirilmiş Northwards’dan ara vermeden aynı tonlardaki On the Dark Waters’a dikişsiz geçiş yapan albüm, şarkı ve şiir konularında büyülü güçlere sahip Väinämöinen’in Fin mitolojisinin yeraltı dünyası ya da cehennemi Tuonela’ya yolculuğunu anlatmakta. Eski Yunan mitolojisinin Orpheus’u gibi doğaüstü güçlere sahip olan, telli enstrümanı kantele’yi (bizdeki kanuna benzer bir müzik aleti) kusursuz şekilde çalabilen ve müziğiyle hayvanları büyüleyebilen Väinämöinen, dünyanın en kuzeyinde yer aldığına inanılan cehenneme ya da Tuonela’ya varır: ölümlüler Tuonela’ya ölülerin bilgeliğinden faydalanmak için gelirler. Tuonela’nın ortasından karanlık, akıntılı ve tehlikeli sularıyla Tuoni nehri akmaktadır: nehir tıpkı Eski Yunan mitolojisindeki ünlü Styx nehri gibi yaşayanlar ve ölüler dünyasını ayırır. Fin mitolojisinin Hades’i yeraltı Tanrısı Tuoni, bu cehennemin kralıdır. Yine gayet melodik bir introya sahip On Dark Waters (Karanlık Sularda), bu karanlık sularda yüzen, kemikten mürekkep, yelkensiz  bir cehennem gemisini konu alıyor. Hatırlarsanız bu demonik ölüm gemileri konusuna Metal Oda ’nın Iron Maiden and The Rime makalesinde bol bol girerek, Flying Dutchman’den Samuel Taylor’a ve çok daha ötesine derinlemesine didiklemiştik. Bkz: https://metaloda.com/iron-maiden-taylor-coleridge-karayip-korsanlari/ Burada hemen parantezimizi açıp 2005’te gruba katılan Tomi Joutsen’in kontrast vokaline de dikkati çekelim: parçaların narrative, verse ve chorus kısımlarında brutal ve clean vokal geçişlerini çok güzel kullanan Joutsen’in vokali Amorphis sounduna imzasını atıyor. Baskın growl vokaller melodik death metale yakışıyor, taçlandırıyor. Parçanın anlam ve önemine dönersek:

No trail left behind its aft

No oars there were to be seen

No sail hoisted on its mast

Who did sail that boat of bone?

A ship of bone rose and called the dead about its deck.

                   Suda iz bırakmadan,

                   Küreksiz, yelkensiz süzülen

                   Güvertesine ölüleri çağıran

                   Kemikten bu gemi kimin? 

satırları bana Taylor Coleridge şiirindeki rüzgârsız, yelkensiz, tayfasız Canlı Ölüm’ün (Life-in-Death) gemisini çağrıştırdı.

Parçada başka hoşuma giden satırlar:

They were born to a life of tears,

In the light of a forgotton sun.

                 Unutulmuş bir güneşin aydınlattığı

                Gözyaşı krallığına doğdular. 

Kök olarak klasik hard rock ve heavy metaldeki melodik yapılar üzerine inşa edilmiş ve bendenizin pek sevdiği bu yapılar üzerinde progresif zenginlik ve folk metal öğeleriyle yükselen (ve belki de işte bu kökler sebebiyle içinde yer yer klasik rock’un demirbaş grupları Journey ve Asia’dan tatlar da bulabildiğimiz) Amorphis’in melodik death soundunu ben çok seviyorum. Pandemi ürünü HALO, ilk albümleri The Karelian Isthmus’tan bu yana 30 yılını geride bırakmış Amorphis’in 14. Stüdyo albümü ve Under the Red Cloud/ Queen of Time /Halo üçlemesinin son ayağı olarak, tüm gösterişi ve melodik yapısına rağmen ara vermeden dinlenince (düşmeyen tempoya rağmen) belli bir noktadan sonra ne yazık ki kendini tekrar edip damakta aynı tatları bırakmaktan kaçamıyor. Ben bu etkiyi özellikle When The Gods Came’den itibaren daha yoğun hissettim. Halo’nun ilk parçalarını çok sevmekle beraber, favori Amorphis albümlerimden The Bee ve House of Sleep gibi müthiş parçalar çıkartmış  Queen of Time ve Eclipse’in de yerleri bende başkadır diyerek bu güçlü albümleri de şuraya not düşüyorum.

death metal

Albümün melodik yapısıyla en çok akılda kalan ve siyah-beyaz video klibiyle öne çıkan parçası The Moon, yine yol ve kuzeye yolculuk temasını işliyor; yaşlı ve bilge Gandalfvari kahraman Väinämöinen’i konu alıyor. Yolculuk demişken 15 yıl süren sayısız yolculukları boyunca köylüler ve ozanlarla konuşarak, sözlü geleneklerle kuşaktan kuşağa aktarılan Fin halk şarkıları ve şiirlerini satır satır toplayıp Kalevala destanını derleyen Elias Lönnrot’tan (1802-1884) bahsetmeden geçmeyelim. Bugün Kalevala destanının ne kadarının direkt olarak Lönnrot tarafından kaleme alındığı bilinmemektedir. Dilbilim uzmanı ve şair olan Lönnrot’un Kalevala’sı Fin ulusal bilincinin uyanışını tetikleyerek milliyetçilik akımına yön vermiştir ve klasik müziğin en önemli bestecilerinden Jean Sibelius’un (1865-1957) eserlerine ilham kaynağı olmuştur. ‘Finlandiya’ ve ‘Tuonela Kuğusu’ senfonik şiirleri gibi çok önemli eserlere imza atan Finli Jean Sibelius’un müziği, Finlandiya’nın 1917’de Rusya’da ayrılarak bağımsızlığını elde etmesinde önemli rol oynamıştır. Müzikle bir şiir, kısa öykü ya da manzaranın anlatıldığı senfonik şiir tarzı, Jean Sibelius’ta “Finlandiya”  ile ülke sevgisi, “The Swan of Tuonela”da ise Kalevala destanı ve milliyetçilik etkileriyle öne çıkıyor. Burada hemen daha önce dinlememiş olanlar için Jean Sibelus’un, Tuoni nehrinde süzülerek ölümle ilgili büyülü şarkılar söyleyen Tuonela’nın siyah cehennem kuğusu konulu “The Swan of Tuonela”sını dinleyin, atlamayın diyorum. (Ayrıca siyah, büyülü ve ölümle kafayı bozmuş kuğunun death metalci olduğuna şüphe yoktur.) The Swan of Tuonela ve Halo’dan seçtiklerime Metal Oda Selections-Spotify bölümünden ulaşabilir, yazıyı okurken dinleyebilirsiniz.

death metal

Sibelius’un yaklaşık 8 dakika uzunluğundaki bu süper karanlık, ağzıma layık La Minör tonundaki The Swan of Tuonela’sı, Kalevala destanının kahramanlarından Lemminkäinen’in adını taşıyan Lemminkäinen Süiti’nden bir bölümdür. Çok dinlerseniz kendinizi Tuoni nehrinin karanlık sularında sürüklenirken bulabilirsiniz. Bu senfonik şiirdeki İngiliz kornosu ya da kor angle enstrümanı kuğunun sesidir ve klasik müzik literatüründe bu enstrüman için yazılmış en ünlü sololardan biridir. Tuonela’nın kuğusunu öldürmek üzere yollara düşen Lemminkäinen, ava giderken avlanır, nehirde boğulur ve vücudu parçalara ayrılır. Oğlunun öldüğünü kanamaya başlayan büyülü tarağından öğrenen Lemminkäinen’in annesi yeraltı dünyasına inerek oğlunun vücut parçalarını tek tek nehirden toplar, biraraya getirerek nehrin kenarında diker, tanrıların yardımıyla onu hayata geri döndürür. (Bu noktada siyah kuğunun kenarda kıs kıs güldüğünü de hayal etmeden duramıyorum: siyah kuğu zaten özünde gıcıktır, gıcıklığı Tchaikovsky’nin Kuğu Gölü balesindeki kötü büyücü Rothbart’ın kızı siyah kuğu Odile karakteriyle de sabittir.) Finli ressam Akseli Gallen-Kallela’nın  Lemminkäinen’in Annesi isimli 1897 tarihli romantik milliyetçi tablosunu da merak edenler için buraya bırakıyorum. (Ben yazarken Sibelus’un kuğusunu tekrar tekrar dinliyorum, yazmamı kolaylaştırıyor).

death metal

Kalevala’nın etkileri bu kadarla kalmıyor tabii ki: derin bir tutku ve sevgiyle bağlı olduğum J.R.R Tolkien, Silmarillion’un çıkış noktası olarak Kalevala’yı göstermiştir ve yazılmış en görkemli masallardan Lord of The Rings’deki (Yüzüklerin Efendisi) Tom Bombadil karakteri Kalevala’nın kahramanı Väinämöinen ile benzerlikler taşır. Bu olağanüstü masalın esas kahramanı Frodo, Orta Dünya’nın cehennemi Mordor’a tehlikelerle dolu bir yolculuk yapar. Ayrıca Ural-Altay dil ailesine mensup, her ikisi de eklemeli bükünlü diller Türkçe ve Fince uzaktan akrabadırlar: Fince, bu ailenin Ural koluna aitken, dilimiz Türkçe ise Altay koluna mensuptur. Yazıldığı gibi okunan, binlerce yıl önceki geçmişinin aynı köklere dayanması ihtimali mümkün olan bu dil akrabalığı sebebiyle Finli kardeşlerimize de bir selam çakalım buradan ve yine müziklerinde Kalevala destanını bol bol kullanan Turisas, Ensiferum, Amberian Dawn ve Sentenced gibi önemli Fin metal gruplarına da göz kırpalım.

Üzerinde bir iki kelam etmek istediğim başka parçalar da var albümde: bence yolculuğunda Väinämöinen’e eşlik eden atını konu alan (its speed the sister of storm and wind),  hızlı synth ve gitar sololarla dörtnala yolculuğu görselleştiren Windmane (Rüzgâryele), ölüler diyarı kuzeye yolculuk ve yeni topraklar temalı  A New Land, bana melodik death metali neden bu kadar çok sevdiğimi hatırlatıyor: “We wandered through strange lands, travelling ever northwards.”

Kahramanlarımız Väinämöinen ve Lemminkäinen’in şaman olduklarını da unutmadan, doğa ile mükemmel bütünlük ve dengeyi esas alan şamanizmde çok önemli yere sahip erk hayvanları ile insanın doğa karşısında duyduğu hayranlık  ve  korku da sözlerde bol bol karşımıza çıkıyor: her biri ayrı bir özellik ve bilgeliği temsil eden ayı, at, kurt, kartal, kuzgun, yusufçuk, geyik gibi hayvanlar geçiyor Halo albümünün sözlerinden… Ben en çok ayaklarına bal bulaşmış ayıları (honeyed paws of bears) ve kafatasının gözlerini oyan kuzgunu sevdim:

Come to me my spirit bird

Pull the hair out from my head

Peck the eyes from shiny skull

Tear the tongue from my mouth. (The War)

                Gel bana bilge kuşum,

                Saçlarımı yol, kopart,

                Parlak kafatasımın gözlerini oy,

                Ağzımdan dilimi sök, at.

Sözleri death metal felsefesinin hakkını dibine kadar veriyor.

Albümün son parçası My Name is Night, Tomi Joutsen ile  Paatos vokali Petronella Nettermalm’i biraraya getirerek duygusal ve senfonik dokunuşlarla Halo’da anlatılanları derleyip, toparlayıp kapanışı yapıyor. Güneş batarken kahramanımızın yolculuğu da o günlük sona ermiştir. Kılıcını, okunu, yayını yere koyar, kırmızı toprağa uzanır. Kılıcı kırılmış kopmuş, hikayesi kül olup rüzgâra karışmıştır.  Onun adı gecedir, ölüler diyarı Tuonela’ya yaptığı yolculuk destan olmuş, şarkılarda anlatılmıştır.

My name is night,

My sword has been bent and broken

My story is burned to cinder

My life’s been sung away.

Yazdıklarımdan anlamış olduğunuz üzere, ikinci yarısında müzikal anlamda kendini tekrara düşmesine rağmen, özellikle hikayesi, anlatmak istedikleri ve melodik müzik yapısıyla HALO albümünü ben beğendim; 2022’de metal müzikte iz bırakan işlerinden biri olacağından eminim.


©2021@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.” 

Şiirlerin serbest çevirileri Metal Oda’ya aittir.

1 reply

Trackbacks & Pingbacks

  1. […] başlıklı müzik yazımı okumalarını tavsiye ediyorum (link için tıklayınız: https://metaloda.com/death-metal-amorphisten-sibeliusa-tuonela-halo-album-incelemesi/) çünkü Metal Oda’nın geçmişinde müzik kadar bale de var: Sait Sökmen’in Bale Sanat […]

Comments are closed.