Merhaba dostlar, Romalılar! Bugün sizlere (biraz geç olsa da…) Taa çok uzaklardan hatta en uzaklardan, Avustralya’dan ülkemize gelen, Ekim ayında güzel Beşiktaş’ımızda ağırlamış olduğumuz enteresan oluşum “Ne Obliviscaris” grubundan ve en az onlar kadar enteresan, şaşırtıcı sahne performanslarıyla ülke topraklarından çıkma Melodic/Groove Metal Müzik grubu “Hatemotion”dan bahsetmeye çalışacağım. Takvim yoğun ilerliyor, ülkemizde “Metal Müzik” özellikle konserler açısından en verimli dönemlerinden birini geçiriyor diyebilirim. Bunda organizatörlerin ve mekan işletmecilerinin payı çok büyük olsa da yerli Metal Müzik gruplarımız da bu güzel sürece katkı vermek için azımsanmayacak şekilde fedakarlık ve çalışma içerisinde bulunuyorlar.
“Ne Obliviscaris” daha önceden çok fazla dinlediğim bir grup değil. Senfonik altyapılarla “Metal Müziği” ben kendi içimde ezelden beridir çok bağdaştıramam. Tabi ki sevdiğim tarzlar arasında bu senfonik altyapıyı hakkıyla sunan, harmanlayan, mistik bir duruma çeviren, epik pasajlarla süsleyen grupları dinlemiyor değildim. “Dimmu Borgir” “Septicflesh” belki “Nightwish” ve “Lacuna Coil” hatta “Therion” ve “Haggard” benim adıma bunlardan sadece bazıları olarak sayılabilir. Peki “Ne Obliviscaris”te böyle bir oluşum muydu? Bu şekilde hissiyatları bizlere sunabilip, sahnede devleşebilecekler miydi? Bunların cevabını almadan önce sahnede ilginç bir grupla karşılaşıyoruz.
Artık ikinci adresimiz olan Beşiktaş IF’ten daha fazla bahsetmeyeceğim. Her zaman rahat ettiğimiz, çoğu zaman iyi ses aldığımız Metal Friendly bir yer burası. Nice konserlere! 10 Ekim gününe geri dönüp şöyle bir hatırlamaya çalışırsam eğer, bu konser özelinde çoğu zaman yaptığım gibi kapı açılış saatinde değil biraz daha geç geldiğimi anımsıyorum. Dolayısıyla dışarıda hiç oyalanmadan içeriye geçiyoruz ve “Ne Obliviscaris” grubundan önce sahne de olan “Hatemotion”la yüzleşiyoruz. İçeride güzel bir atmosfer var, epey bir seyirci günün özel konuklarını izlemeye, dinlemeye gelmiş, sahnede cayır cayır bir ses ve görsellik… “Hatemotion” kariyerleri boyunca farklı tarzlar denemiş, Metal müziğin açık görüşlü tarafında yer alan bir grubumuz. Daha önceden kendilerini dinleme fırsatı bulduğum için yaptıkları orijinal besteleri dışında “Cover” çalışmalarını da seviyorum diyebilirim. Canlı performans konusuna geçecek olursak eğer grubu sadece bir kez “Dorock Hmc” de izleyebilmiştim ve bugünden kalan anılarımı tazeleyecek olursam eğer “sahne performansı” ve “seyirci iletişimi” konusunda grubun epey bir level atladığını söyleyebilirim.
(Renkli sahnesiyle Hatemotion)
“Iron Maiden”dan “The Wicker Man” (Gözler yaşlı) ve “Judas Priest”ten “Breaking The Law” (Gözler canlı) “Cover”ları bulunan “Hatamotion” bu şarkıları sahnede çalmak dışında yaşadılar diyebilirim. “Cover”lar dışında tek tek yayınladıkları “Single” çalışmalarını da yine göz dolduran bir performansla icra ettiler. Enerjik “Frontman”leri saldırgan gitarları, müziklerini güzel dolduran “Bass”ları ve teknik olarak son derece üst düzey davulcularıyla birlikte “Hatemotion” yerinde duramayan, sahnede bir oraya bir buraya koşturan kıpır kıpır müzisyenlerden oluşuyor. Bu haleti ruhiyeleri içerisinde tarzlarına yakın olabilecek şekilde hissettiğim gruplar “Sound”larından hem bağımlı hem bağımsız şekilde “Iron Maiden” “Metallica” “Slipknot” “Lamb Of God” ve hatta inanmazsınız “Katatonia” olabilir. (Yanlış duymadınız)
(Plague Doctor ve Hatemotion)
Saydığım ilk gruba özel zaten bir “Cover” çalışmaları varken diğer bestelerinde bu saydığım gruplara dair tatlar bulup kendinizden geçebilirsiniz. O gün sahnede son derece iyi bir görsellikle süslenen “The Poison In Me” şarkıları ise dediğim gibi “Katatonia” “Vibe”larını üst seviyelerde hissedebileceğiniz, tarzın sevenlerini kendine çekebilecek potansiyele sahip bir şarkı. Görsellik ve şovlardan bahsetmişken, buradan gruba koca bir alkış geliyor. Belki de 2024 senesi içerisinde izlediğim en iyi görsel şovlardan birine imza attılar. Beste, “Cover” fark etmeksizin sahne arkasındaki ekranda verilen hareketli görseller, “Lyric Video” çalışmaları, kenarlara iyi şekilde yerleştirilen (Fakat maalesef “Ne Obliviscaris” grubu tarafından sahneye konan paravanlar yüzünden pek gözükmeyen…) “Hatemotion” logoları, ışık şovları ve daha önce bahsettiğim grubun enerji patlaması hakikaten görülmeye değer şeylerdi.
Nihayet bu muydu? Tabi ki hayır. Konu “Hatemotion” olunca artık sürprizlere hazır olmamız gerektiğini anlıyoruz. Hepimiz için çok çileli geçen pandemi sürecine ithafen hazırladıkları “Epidemical Destruction” şarkıları çalındığı sırada zaten halihazırda “Hatemotion”un hipnotik görsellerinde kaybolmuş durumdaydık. Şarkının en hareketli anlarından birinde sahneye veba maskeli, kostümlü bir tip fırlayıverdi! Daha önce “Hatemotion” konserlerinde kullanılmamış bu güzel sürprizi bende beklemiyordum. Alkış, kıyamet, şaşkınlık grubun vokali ile bu “Plague Doctor”ın belki “Iron Maiden” ya da “Amon Amarth” sahnelerinde görebileceğimiz mücadelesini izlemeye başladık! Güzel müzik, iyi görsel, çok iyi şov! Bunların üstüne bir de grubun bestelerinin nakarat kısımları sahneden seyirciye yansıyınca tadından yenmez bir etkileşim ve nihayetinde ortaya çıkan profesyonel iş! That’s The Way Aha Aha I Like It!
Bu kadar profesyonellik arasında grupla alakası olmayan, profesyonellik dışı nazarlıklarda yaşanmıyor değil… Bizlere çok iyi bir sahne performansı ve şov, kaliteli, eğlenceli Metal Müzik ve son derece iyi ses kalitesi sunan “Hatemotion” grubu sahneden inerken hepimizin hayatına dokunmuş bir mesajı tekrardan vermek istedi. Grubun gitar vokali, arkasında son şiddet olaylarında kaybettiğimiz insanların fotoğrafı ekrana yansırken toplamı otuz saniyeyi geçmeyecek bir konuşma yapmak istedi fakat konuşması “Ne Obliviscaris” ekibinden bir teknik elemanın sahneye dalmasıyla yarıda kesildi. Elemanın “Haydi inin sahneden” tavırları hepimizin tepkisini çekti. Saniyeler onun için ne kadar önemliydi bilmiyorum ama bu tatsız hadise saatler hatta günler boyunca bizim aklımızda kaldı… Neyse ki “Hatemotion” üyelerinin sakinliği neticesinde olay daha da büyümedi fakat Gitar Vokalin şu sözleri gece boyunca beynimizde yankılandı “Şiddetin her türlüsüne lanet olsun!”
(Hatemotion’ın farkındalık konuşmasının yarıda kesilmesi konsere gölge düşürdü.)
“Hatemotion” grubunun bu eğlenceli ve göz dolduran performansı sonrası artık “Ne Obliviscaris”i beklemeye başlıyoruz. “Hatemotion” her zaman anılarımda çok iyi bir yerde kalacak, severek dinlediğim ve izlediğim gruplar arasında duygu yoğunluğu üst seviyelerde bir proje olacak. Bu vesileyle izlemeyenlerin izlemesi gerektiğini, dinlemeyenlerin dinlemesi gerektiğini tekrardan hatırlatmış olalım, çok iyi biliyorum ki bu grup büyük işler, büyük albümler yapacak. Yaşasın yerli Metal! Bekleyiş sürüyor, e tabi hoşbeş bütün hızıyla devam ediyor, kritikler yapılıyor “Hatemotion” konuşuluyor, biralar bitiyor, yenileri seri bir şekilde geliyor. “Ne Obliviscaris” için hazırlıklar sahnede sürerken bizde artık yavaştan mekandaki yerlerimizi tekrardan tutmaya başlıyoruz. Gecenin ikinci enteresan oluşumu sahneye çıkıyor ve yalan yok neredeyse tıka basa dolmuş “Sold Out” havasında geçen “Beşiktaş IF” içerisinde ben dahil istisnasız bütün seyirciyi yakalamayı başarıyor!(Ne Obliviscaris IF Beşiktaş sahnesinde)
Avusturalyalı dostlarımız 2003 yılından beri aktif bir grup. 10 Ekim akşamı sahneye çıktıklarında bu aktifliğin konserin başından beri bizimle birlikte olduğunu söyleyebilirim. Grubun yapısı ve sahne performansları çok iyi kurulmuş durumda. Kariyerlerinden birçok şarkı çalan gruba şaşılmayacak şekilde Brutal vokallerde Xenoyr liderlik ediyor. Şaşılacak şey ise Clean vokallerde olan Tim Charles’ın kemanıyla birlikte bu liderlik yarışına dahil olması. Burada kafalar biraz karışıyor ve manik depresif şekilde algı bir oradan bir buraya gidiyor. Clean ve Brutal vokal arasındaki kontrastı muazzam şekilde ortaya koyup şekillendirmişler. Dolayısıyla “Ne Obliviscaris” konusunda benim için gecenin ilk sürprizlerinden biri bu oluyor. Xenoyr sanki bir “Uruk Hai” lideri gibi sahneden seyirciyi yönetip komutlar verirken bu fırtına geçtikten sonra Tim Charles sakin bir şekilde üzerimize keman döküyor…
Uruk liderin biraz kaçak güreştiğini söyleyebilirim. Sahnede çok hareketli, zaten vokaller ve kemanlar dışında iyi şekilde duyulan ses ve “Ne Obliviscaris” Aurası eşliğinde kendimizden geçmiş durumdayız fakat “Painters Of The Tempest” (ler… Part 1,2,3) konserin başında çalınmaya başladığı andan itibaren sürekli olarak sahneden indi, geri çıktı, oraya gitti, buraya gitti. Adamı takip etmekte zorlandım. Çok kritik anlarda kritik hamleler yapıp, seyirciyi olabilecek en iyi şekilde gaza getirip yine kaçtı. “Ne Obliviscaris”in tam bir gerilla taktiği ile hareket ettiğini söyleyebilirim.
“Pyrrhic” ve “Devour Me, Colossus” (lar… Part 1,2) çalınmaya başlanıyor. Kendi adıma beklentiyi düşük tuttuğum “Ne Obliviscaris” konseri unutulmaz şekilde geçmeye devam ediyor. Bu kadar mutlu bir seyirciyle her zaman karşılaşmazsınız. Gördüğüm kadarıyla grubun Türkiye’de çok fazla hayranı, bileni, eşlik edeni var. Ben şahsen bu derece olacağını tahmin etmiyordum. Seyirci konserin neredeyse başından sonuna kadar gruba iyi bir şekilde eşlik etti, reaksiyonu asla düşürmedi. E tabi sahnede bunun bir karşılığı vardı. Eleştiri olarak yapabileceğim şeyler arasında arada giren çok uzun keman konçertoları olabilir. Sahne performanslarını belki dinamik? Değişken, kademeli tutmak istedikleri bu bölümlerde Tim Charles’ın solo keman performansları tam ters etki yarattı diyebilirim. Tabi ki büyülenmiş gibi hülyalar arasından bu performansı izleyen birçok seyirci vardı ama büyüsüz, manası tükenmiş Metalciler bu bölümlerde yukarıda daha ziyade sigara içmeyi tercih etti.
(Tim Charles – Ne Obliviscaris)
“Equus” “Misericorde”ler ve “Suspyre” (Dario Argento’nun Suspiria’sı gibi. Müziklerde benzer enerjilerde.) şarkılarını geride bırakırken sahnede ve seyirci arasında son derece eğlenceli anlar yaşanıyor, enerji asla düşmüyor. Bu tarzın ülkemizde gerçekten çok fazla seveni, dinleyeni var. “Senfonik Metal” sevdiğimiz bir şey bu bir kez daha kanıtlanıyor. “Graal” ve “Anhedonia” öncesinde zannediyorum bir keman solosu daha dinliyoruz. Bu sololar kısa süren hadiseler değil bilakis artık şarkıların başlamasını beklemenize neden olabilecek uzunlukta pasajlar halinde geçiyor. Bu noktada tahmin ettiğiniz gibi konserin çok çok uzun sürdüğünü belirtmem gerekir. Daha önceden konusunu açtığım gibi bu tarz konserlerin oturma düzeninde gerçekleşme ihtimalini “Ne Obliviscaris” için hem düşündüm hem vazgeçtim. Uzun şarkılar, bölümler, konçertoları bünyesinde barındırsa da grubun son derece “Metal” son derece aktif tarafları da yok değil. Bu açıdan yarı yarıya bölündüm diyebilirim. Az önce değindiğim şarkılar sonrasında grup sahneye kısa süreliğine veda ediyor ve alkış kıyamet geri geliyor.
“And Plague Flowers the Kaleidoscope” şarkısı ile “Ne Obliviscaris” tekrardan sahnede. Epik bir eserle konsere veda ediyoruz diyebilirim. Grubun vokalde kurduğu dengeden bahsetmiştim fakat enstrümanları da açıkçası ne kadar övsek azdır. İyi şekilde duyulan “Bass” kullanımları dışında gitarlar baştan sona yaratılan büyülü algıyı en sert şekilde destekledi. Bu kadar çok değişkeni olan bir konserden aklımda kalacak birçok anıdan en neti belki de yine Xenoyr ile alakalı olacak. Sen gerçek bir “Frontman”sin adam! Dakikalar boyunca keman solo dinlemiş bir seyirci kitlesine hemen akabinde “Pogo” yaptırmak “Mosh Pit” çıkarmak… Bunlar iddialı şeyler. Bruce Dickinson abimize atıfla “En önden, salonun en arkasına kadar” bütün seyirciyi aldı götürdü…
Her şeyde olduğu gibi bu güzel konserinde bir sonu vardı ve o an maalesef gelmişti. Uzun oldu, yorucu oldu fakat her anına değdi dediğimiz konserlerden birini daha geride bırakıyoruz. Fazla aşina olmadığım, Metal müziğin daha az dinlemiş olduğum gruplarının konserlerine gitmeyi, yeni deneyimler yaşamayı seviyorum. E bu grupları bizlerle buluşturan organizatörlere de teşekkür ediyorum. “Ne Obliviscaris” benden geçer not alıyor ve yolu gözlenen gruplara bir yenisi daha ekleniyor. “Hatemotion” üzerine zaten ballı börek oluyor, ne mutlu bana! Alandan çıkış yapıyoruz ve kritik faslı bütün hızıyla devam ediyor. Bir gün için çok eğlendiğimi hissediyorum bu kadar eğlence yeter! Şu kulaklığımı takıp “DSBM” hezeyanlar içerisinde bet bet evime gideyim de şöyle bir kendime geleyim. Konser yazılarına yoğunluktan dolayı biraz ara vermek zorunda kalmış olsam da elimde birçok hazır yazıda mevcut. Umarım ülkemizde mutluluk verici derecede yoğun olan bu konser takvimini yakalayacağız. 2024 biterken eğer başka yazı koyamazsam affola, herkese nice mutlu, sağlıklı, huzurlu seneler, Nice konserler! Çok yaşa “Metal Oda“
©2025@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”