İstanbul-Berlin ekseninde müzik hayatını sürdüren, İstanbul sahnelerinde daha evvel seyretme fırsatı bulduğumuz iddialı modern metal grubu Bipolar Architecture 21 Haziran’da Alman post-metal grubu The Ocean ile İstanbul IF Beşiktaş’ta sahne alacak. Konser öncesi grupla söyleştik.
Sohbetimize hoş geldiniz. Öncelikle sizleri tanıyalım.
Merhabalar Güzin, hoş bulduk. Röportajı grup adına ben (Sarp Keski) yapacağım. Öncelikle size grubumuzu tanıtabilirim. Biraz, Birleşmiş Milletler gibiyiz diyebilirim özet olarak 🙂 Vokal ve gitarda ben varım (Belki bazı dinleyiciler Heretic Soul’dan da tanıyabilir). Davulcumuz Fatih Kanık (False in Truth, Kuaför Cengiz ve Moribund Oblivion’dan dinleyiciler tanıyacaktır). 2 Türk üyemiz dışında, gitaristimiz Stefanos Kaisaris Yunanistanlı ve bas gitaristimiz Niklas Arnet, Almanyalı. Bu bizim çok değer verdiğimiz birşey ve özellikle de grubun adıyla da çok iyi bağdaşıyor. Kültürlerimizi paylaşmak, yeri gelince ülkelerin politik kavgalarıyla dalga geçebilmek bizim için çok güzel.
(Sarp Keski- Bipolar Architecture)
Grup ismi nereden peki? Müziğinizde de bipolar etkiler var bence: atmosferik etkiler bir anda yerlerini sert rifflere ve agresif pasajlara bırakabiliyor. Sakinlik ve kargaşa arasında gidip gelen ilgi çekici bir sound ancak alt ton olarak hep depresif vurgusunu hissettiğimiz bir müzik. Bipolar ya da architect (mimar) var mı grupta? Yoksa buradaki “Architect” tıpkı Matrix filmindeki gibi “Evrenin Ulu Mimarı” mı acaba?
Grubun adı “Bipolar Architecture” sizin de bahsettiğiniz gibi biraz Matrixvari bakış açısından değerlendirilebilir. Burada aslında “Architecture” insanı temsil ediyor, yaratılış olarak. “Bipolar” ile birleştiğinde de, insanın çift kutuplu yaratılış biçimi veya yapısı diyelim. İyiyi de kötüyü de, aşkı da nefreti de, tüm duyguları ve hisleri çift kutuplu yaşayan biz insanları genelliyor. Müzikal açıdan da kesinlikle sizin de değindiğiniz gibi, yeri geldiğinde tamamiyle sakin fakat ardından gelen extreme riffler ile bu duygu veya his değişimini hissetirmek istiyoruz. Grupta bir mimar yok fakat benim etrafımda mimarlar her zaman oldu. Babam, bir mimardı ve şu anda da Alman eşim bir mimar. Ayrıca eski gitaristimiz Orçun da mimardı 🙂 Mimar kavramı bahsettiğim gibi biraz ucu açık. Yeri geldiğinde insanlığın çiftli yapısı yeri geldiğinde de ulu mimar olarak algılanabilecek şekilde açık uçlu biraz aslında.
Almanya-Türkiye hattında müziği yürütmek, grubun devamlılığını sağlamak zor oluyor mu?
Tabi ki zorlukları var. Ben 5 yıldır Almanya’da yaşıyorum, gitaristimiz Stefanos ve basçımız Niklas da aynı şekilde Berlin’de oturuyor benim gibi. Fatih yalnızca İstanbul’da şu an fakat onun da Artist Oturum Vizesi başvuru durumunda ve hedefimiz onu da yanımıza getirebilmek çünkü oldukça yoğun bir programımız var daha da yoğunlaşacağız. Şu anda biraz zor fakat yine de üstesinden gelebiliyoruz bir şekilde.
(Bipolar Architecture)
Grubun Türk köklerine bazı parçalarda Türkçe sözler kullanarak dikkat çekiyorsunuz (Kaygı gibi mesela). Bu çok güzel bence çünkü kulağa değişik ya da egzotik gelen bir dil duyunca ister istemez dinleyende bir merak oluşuyor. Türkçe sözler hakkında sizin söylemek istedikleriniz?
Evet, kesinlikle ilginç bulunuyor özellikle Almanya ve Avrupa’da. Aslında Türkçe söz yazmak hiç alışkanlığım değildir fakat “Kaygı”yı yazdığımda yoğun bir şekilde gelen his bu şarkıyı kesinlike Türkçe yapmam gerektiği hissiydi. Oldukça depresif fakat bir yandan da umutlu (çoğu şarkımızda olduğu gibi) bir şarkı ve bu yoğunluğu en azından bu şarkıda ana dilimde vermek istedim. Sonrasında bunu grup arkadaşlarıma ve şirkete gösterdiğimde oldukça otantik buldular ve gerçekten de özellikle Avrupa dinleyicisi bu şarkıyı çok sevdi. Kesinlikle doğru bir karar olduğunu anlamış da olduk bu sayede. Biz zaten limit koymayı gerçekten sevmiyoruz bu grupta ve içten gelen bir şeyin hissi karşıya aktarabildiği oranda doğru olacağını düşünüyoruz.
Daha önce defalarca Türkiye’de dinledik sizleri. The Ocean grubu ile de konser ve festivallerde ilk defa kesişmiyor yolunuz bildiğim kadarıyla. Hem müzikal hem de felsefi anlamda örtüşüyor çizginiz. Sizler yaklaşan konserle ilgili neler söylemek istersiniz?
Evet, Türkiye’deki konserlerimiz gerçekten de güzel geçti hepsi. Bizi çok sevindiren, yaptığımız şeyin anlaşılmış olması, sonuç olarak bu bir Türk kökenli grup ve hem Fatih hem de ben Türk müziğini diğer gruplarımızı çok fazla temsil ettik. Şu anda bunu hat safhaya çıkarmak istiyoruz. The Ocean ile aslında ilk konserimiz olacak beraber fakat ileride çok daha fazla aynı yerlerde bulunacağız. Kesinlikle, The Ocean ile kesişen yanlarımız çok, gerek spiritüel yaklaşımımız gerekse müziğimizdeki sert ve hafifin birlikte kullanımı açısından. The Ocean’ın kurucusu Robin, bizim üzerimize titriyor desek yeridir, bize inanılmaz şekilde yardımcı oluyor ve gerçekten bize inanıyor. En azından bizim hissettiğimiz bu. Bizim ilk albümümüzü dinlemişti ve Berlin’de ufak bir konserde bizi izledi ve bizimle imzalamaya karar verdi. Aramızda özel bir bağ olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız zorlukları anlayabilecek kapasitede bir insan ve empati yeteneği yüksek gerçekten mükemmel bir müzisyen. Türkiye’de bu konseri beraber yapacak olmamız mükemmel bir his. Robin, Türkiye’yi çok seviyor, özellikle İstanbul’u ve orada çalmak için elinden geleni yaptı. Ben de olabildiğinde elimden geleni yaptım bunun için fakat Black Label Events’ten Emre Alkoç, ciddi bir şekilde yaklaştı onlara ilk kez. Diğer kişiler açıkçası onları getirmek istemedi, kimsenin gelmeyeceğini düşündüler 🙂 O sebeple, Emre’ye de buradan teşekkür edelim çünkü daha mainstream gruplarla risksiz konser yapmak yerine, gerçekten çok iyi müzisyenleri İstanbul’a getirmesi çok özel. Umuyorum ki zaten kayda değer Post ve Progresif dinleyici kitlesi The Ocean’ı ve bizi o gece yalnız bırakmayacaktır. The Ocean’ı 2 kez canlı izledim Berlin’de (Hatta bunlardan birinde albüm sözleşmesini imzalamıştık) ve gerçekten inanılmaz performansları var. Çok güzel bir gece olacak eminim.
Türkiye’de sadık ve belirgin bir dinleyici kitleniz var. Almanya dinleyicisi nasıl peki? BA Berlin’deki underground kültür ve hayattan da besleniyor mu?
Aslında Türkiye’de belli bir kitlemizin olması gerçekten çok güzel bir duygu. Biliyorsunuz yerli gruplar için bu çok zor bir durum. Berlin’de de aynı şekilde. Rekabet çok, iyi grup sayısı fazla fakat albüm çıkışı turnemizde yaptığımız Headliner konserimiz baya dolu ve çok eğlenceli geçti. Burada da kemik bir kitlemiz var diyebilirim artık. Dediğim gibi 32 yaşına kadar İstanbul’da yaşadım ve son 5 yıldır Berlin’deyim. Berlin, gerçekten de bir sanatçılar şehri ve özgürlüğü, sanatçı olma hissini sonuna kadar hissedebiliyorsunuz. Bu kadar güzel iki şehirde yaşamış olmak ve bunun duygularınıza etkisi veya ufkunuzu daha da genişletmesi tabi ki bu müziğin oluşmasında büyük bir etken. Ayrıca grubumuz hep interaktif bir şekilde çalışıyor, bahsettiğim gibi Alman basçımız, Yunan gitaristimiz ile sürekli birbirimizden öğreniyoruz ve dengeyi buluyoruz.
Metaphysicize (2024) albümü çok gösterişli bir çalışma olmuş. Bu anlamda Depressionland albümünden bu yana grup soundu da çok ileriye gitmiş. Bipolar Architecture soundu yıllar içinde nasıl değişti peki?
Haklısınız kesinlikle biz de bu şekilde görüyoruz. İlk albümde daha fazla tek başıma çalışmıştım fakat Metaphysicize’da davulcumuz Fatih’in etkilerini görebilirsiniz. Hem prodüksiyon hem de içerik olarak oldukça zengin. Bu albümde sınırlarımızı aşmak istedik ve gerçekten de keyifli bir albüm ortaya çıktı. Her saniyesini özenle değerlendirdiğimiz, sınır tanımayan ve çok fazla janrayı bir arada kullandığımız kapsamlı bir albüm oldu, çok memnunuz. Aynı şekilde Pelagic Records ve Robin, bize hiç karışmadı diyebilirim çünkü bize güvendiler ve albümü yapıp onlara gönderdiğimde gerçekten çok beğendiler ve be yapmak istediğimizi anladılar. Sonucunda da onların mükemmel PR çalışması ile birlikte, Rock Hard, Metal Hammer, Sonic Seducer ve aklınıza gelebilecek tüm mainstream dergilerde review veya interview olarak yer bulduk, Top 10’lara seçildik. Gerçekten çok mutlu edici bir albüm oldu her yönüyle.
(Metaphysicize – 2024)
Yine bizim Mimar’a (Architect) dönersek, albüm sözlerinde varoluşçu, nihilist vurgular öne çıkıyor. Hatta Death of The Architect (eğer Ulu Mimar ise) bana Nietzsche’ni God is Dead (Tanrı Öldü) çığlığını çağrıştırıyor. Metaphysicize albümünde parça adları Alienated, Disillusioned, Kaygı vb. hep insanlığın büyük sorularına gönderme yapıyor. Felsefe anlamıyla da The Ocean ile de kesişiyor lyricleriniz. Sizler grubun felsefesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Evet, kesinlike genelde varoluşçu, sorgulayıcı ve nihilist bir tavrı var müziğimizin. İlk albümde daha çok depresyon ve nihilizm hakim. İnsanın dual yapısının ve zorluklarının duygusal veya felsefik açıdan değerlendirilmesi gibi daha çok. İkinci albüm “Metaphysicize”da ise biraz daha ileri taşımak istedik bunu. Evet bu varoluşçuluk bu nihilizim var fakat bununla ne yapabiliriz? Bu çift kutuplu varlığımız ve depresyonla nasıl başa çıkabiliriz? Bu albümde biraz da insanın spiritüel ve metafiziksel yapısını ele almak ve bu güçler ile neler yapılabileceğini de anlatmak istedik. Kollektif bilinç ve bireysel bilincin gücü. Felsefik bakış açısına ek olarak metafiziksel bakış açısı. Bu açıdan The Ocean ile örtüştüğümüzü düşünüyorum evet. Onlar da sadece olanla ilgilenmek yerine bunun nasıl geliştirilebileceği ve olasılıklardan bahsediyorlar. Bizim müziğimizde en önemli şey gerçek olması. Gerçek hisler ve bireysel deneyimler ile gözlemlerin kesişmesi diyebilirim. Konserlerde de dinleyicilerin gözlerinde bunun onlara da geçtiğini görmek inanılmaz bir deneyim.
(Depressionland – 2022)
BA grubunun yol haritası nasıl peki? Yeni projeler yolda mı?
Aslında daha yeni başlıyoruz diyebilirim. Bu yaz, Avrupa’nın büyük festivallerinde çalacağız. Romanya’da Rockstadt Extreme Fest, İngiltere’de ArcTanGent Festival, Polonya’da Metal Mine Festival, Hollanda’da Pelagic Fest ve daha fazlası… Hepsinde de önemli mainstream gruplarla birlikte sahne alacağız ve belki de bir Türk grubun ulaşabileceği zor noktaları da aşacağız. Öte yandan, 3. albümü yazmaya da başladık. Kesinlikle yine içinde yenilikler olacak. Her albümde bir adm ileriye taşımak istiyoruz soundumuzu, bir önceki albümü koruyarak üstüne adım adım koyarak, mainstream sektörde yer edinmek istiyoruz. Şu ana dek her şey çok iyi gidiyor kesinlikle. Çünkü gerçekten çok çalışıyoruz, tüm hayatımızı buna adıyoruz.
BA soundunu etkileyen grup ve sanatçılar kimler oldu?
Grup üyelerinin farklı farklı etkilendiği isimler var bu açıdan da çok zengin diyebilirim. Ben daha fazla Nu-Metal furyasıyla birlikte müzik yapmaya başladım sonrasında ise Post-Rock / Post-Metal ve sonrasında yeni bir akım olan Post-Black janralarından etkilendim diyebilirim. Özellikle The Ocean, Deafheaven, Oathbreaker, If These Trees Could Talk gibi var olanın üstüne farklı yorumlar getiren gruplar beni etkiledi ve bu tarzda bir grup oluşturmaya itti diyebilirim. Fatih’in müzikal donanımı inanılmaz. Daha çok 70’ler ve 80’ler ve Black Metal ağırlıklı. Genç üyemiz Stefanos daha fazla modern metal ve core etkili müziklerden hoşlanıyor. Basçımız Niklas ise bana daha yakın müzikal skeçte. Mesela Screamo-Core, Post Hardcore grubu Underoath’un ‘Define The Great Line’ albümü veya The Ocean’ın ‘Phanerozoic’ post-metal albümleri hepimizi ortak noktada buluşturan albümler olurdu diyebilirim.
Sizin için müzik ne demek tek kelime ile (her üyenin kendi cevabı ile)
Sarp: Hayatın bireysel aynası ve dışavurum / özgürlük / paylaşım / bireysel ve kollektif bilinç
Fatih: Kelimelerle anlatılamayan duygular ve manevi iletişim
Niklas: Günlük yaşamı unutmak / dünya insanları için evrensel bir dil / duygusal dışavurum
Stefanos: Duygusal dışavurum / yaratıcılık / ortak deneyim / konfor alanı
(BA konserde)
Yaklaşan konserle ilgili neler söylemek istersiniz? Hayranlarınızı nasıl bir setlist bekliyor?
Konsere tüm post/progressive metal severleri davet ediyorum. Hem müzikal açıdan hem de performans açısından bizi çok dolu bir gece bekliyor. Setlistimizde her iki albümümüzden de şarkılar yer alacak. İlk albümümüzden çalmaktan vazgeçemediğimiz şarkılarla birlikte yeni albümden de en beğenilen şarkıları çalacağız.
Bu güzel sorular ve söyleşi için teşekkürler! İstanbul’da görüşmek üzere!
Söyleşimize vakit ayırdığınız için teşekkürler!
©2024@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”