27’ler Kulübü terimi, özellikle 1960’lar ve 1970’lerde büyük rock yıldızlarının ölümleriyle birlikte görünür ve popüler hale geldi. Zamansız ve genç yaştaki her yeni kayıp, bu anlatıyı derinleştirerek şöhret, yaşam tarzı ve kader üzerine spekülasyonları artırıp, etrafında bir gizem halkası oluşturdu.
27’ler Kulübünün başlangıcı ve Robert Johnson (1911-1938) Efsanesi
Delta blues müziğinin efsanevi ismi Robert Johnson’ın, inanılmaz gitar çalma yeteneklerini kazanmak için bir dört yol ağzında ruhunu şeytana sattığı söylenir. Hakkında şarkılar, film ve TV dizileri yapılan dört yol ağzı şeytanı konusu rock müzikte de popular bir temadır. Johnson’ın hikayesi onun etrafında mistik bir hava yaratmış ve dolaylı olarak 27’ler Kulübü mitinin temelini atmıştır.
(Robert Johnson olağanüstü müzik yeteneği karşılığında ruhunu şeytana satmış mıdır?)
Olağanüstü yetenekli müzisyen Johnson’ın, 1938 yılında eşini ondan kıskanan bir koca tarafından zehirlenerek öldürüldüğü söylenir. Kısa yaşamına rağmen, Johnson’ın Cross Road Blues gibi şarkıları Eric Clapton ve The Rolling Stones gibi dev müzisyenler üzerinde derin bir etki bıraktı. 27’ler Kulübü terimi o dönemde var olmasa da, Johnson’ın 27 yaşında ölümü, yıllar sonra büyüyecek bir efsanenin tohumlarını attı.
Brian Jones (1942–1969): The Rolling Stones grubunun kurucu üyesi Brian, Mick Jagger ve Keith Richards’ın gölgesinde kalmış, grup üyeleri tarafından dışlanıp Rolling Stones’dan ayrılması da bunalım ve bağımlılığını derinleştirmiştir. Brian Jones, yüksek doz uyuşturucudan evinin havuzunda gizemli koşullar altında boğularak ölmüştür. Ölümü, modern 27’ler Kulübü anlatısının başlangıcı olarak kabul edilir.
Jimi Hendrix (1942–1970): Gitar tekniğinde çığır açan ve psychedelic rock’ı devrimleştiren Hendrix, dönemin yıldız sanatçısı ve 1969 Woodstock Festivaline damgasını vuran sanatçılardan biriydi. Uyuşturucu bağımlılığı ile karakterize hayatı barbitürat zehirlenmesi nedeniyle sona erdi. Ölümünün menajeri elinden bir cinayet olduğu dahi söylenir.
Janis Joplin (1943–1970): Dönemin ruhunu yansıtan rock sanatçısı Joplin, aslında bir blues şarkıcısı idi. Karakteristik sesiyle karşı kültür hareketinin simge sesi olan Joplin, 1969 Woodstock Festivali’nin yıldız sanatçılarından biriydi. Kırılgan ve yalnız varlık olan Joplin, uyuşturucu sarmalından kendini kurtaramadı. Aşırı dozda eroin, hayatını ondan genç yaşta çaldı.
Jim Morrison (1943–1971): The Doors grubunun efsane ve karizmatik solisti, şair ve yazar Kertenkele Kral Morrison, Paris’teki otel odasında bir küvette ölü bulundu; otopsi yapılmadığı için resmi neden kalp yetmezliği olarak kaydedildi. Ancak Marianne Faithfull dahil pek çok görgü tanığına göre öldüğü gece gittiği gece kulübünde aşırı dozdan kendinden geçmiş ve sonrasında oteline götürülmüştür. Şiirleri, sahne duruşu ve imajı Morrison’ı rock efsanesi yapmıştır.
(27’ler Kulübü ünlüleri)
Kurt Cobain (1967–1994): 90’larda müzik dünyasını kasıp kavuran grunge hareketinin öncüsü Nirvana grubunun hassas yapılı solisti Cobain, kısa hayatı boyunca şöhret ve kişisel sorunlarla mücadele etti. Depresyon ve bağımlılığın gölgelediği hayatının sonuna doğru, yaşadığı alkol ve ilaç doz aşımı ona rehabilitasyon kararı aldırdı ancak bu kararından kısa süre sonra Seattle’daki evinde silahla intihar etti. Ölümü, 27’ler Kulübü söylencesini yeniden alevlendirdi.
Amy Winehouse (1983–2011): Caz, R&B ve soul müziğin üstün yetenekli İngiliz şarkıcısı Amy Winehouse, sahne korkusu ve şöhretle başa çıkmak için alkol ve uyuşturucuya sığındı. Ailesinin ve hayatına giren erkeklerin istismar ettiği sevgi ve huzurdan uzak hayatı, uzun süreli bağımlılık mücadelesinin ardından alkol zehirlenmesi nedeniyle sona erdi. Tüm dünyaya adeta “Bana yardım edin!” diye seslenen Amy’ye müzik dünyası, hayranları ve sevdikleri sırtını dönerek dolaylı yoldan ölümüne sebep olmuşlardır bizce. Amy’nin hikayesi müzik tarihinin en trajik hikayelerinden biridir.
Jean-Michel Basquiat: (1960-1988) Amerikalı graffiti sanatçısı ve neo-ekspresyonist ressam Basquiat, uluslararası bilinirliğe sahip ilk Afroamerikan ressamdır. 1980’lerde tanıştığı Andy Warhol’dan çok etkilenen Basquiat’nın uyuşturucu bağımlılığı bu dönemde derinleşmiş, Warhol’un 1987’de ölümünden sonra kendisini toparlayamayan Basquiat’nın hayatı, ölümcül bir uyuşturucu kokteyli ile son bulmuştur.
Jesse Belvin, Rudy Lewis, Malcolm Hale, Alan Wilson, Dave Alexander gibi başka müzisyenler de zamansız ölümleriyle kulübe katılmıştır.
Bizim 27’ler Kulübü
Zamansız ve genç yaşta trajik ölümleriyle hafızalarda yer bırakan ve efsane olan sanatçılarımız arasında Anadolu rock müzisyeni Barış Akarsu, blues gitaristi Yavuz Çetin, müzisyen Uzay Heparı, caz vokali Ajlan Büyükburç ve Grup Vitamin üyesi Gökhan Semiz sayılabilir. Hayatlarını bağımlılık sebebiyle kaybeden 27’ler kulübünün yabancı üyelerinin aksine, bu müzisyenlerin çoğu trajik kazalarla aramızdan hoyrat biçimde ayrılmışlardır.
(Bizim 27’ler)
27’ler Kulübü Etrafındaki Temalar ve Teoriler
27’ler Kulübü üyelerinin çoğu, şöhretin, yaratıcılığın ve kamuoyu baskısının ağır yüküyle mücadele etti. Uyuşturucu ve alkol, birçok üyenin ölümünde büyük rol oynadı ve rock ile pop kültürünün karanlık tarafını ortaya çıkardı.
27’ler Kulübü, toplumun “acı çeken sanatçı” arketipine olan saplantısını yansıtır. Hayranlar genellikle zirvede “parlayan” sanatçıların romantikleşmiş imajını korur. Kimilerine göre astrolojik ve kozmik etkenler bu ölümlerde rol oynar: 27 yaş civarında yaşanan hayat değişimlerini işaret eden bir dönem olan Satürn Döngüsü gibi. Satürn, 29,5 yılda bir kendi döngüsünü tamamlar ve herkesin hayatında en az bir kez, genellikle 28-30 yaşları arasında, bir Satürn dönüşü yaşanır. Satürn Döngüsü hayattaki aşılması gereken bir güçlük, bir test, bir tür olgunluk sınavı olarak düşünülebilir.
(Satürn Döngüsü ne kadar gerçek?)
27’ler Kulübü üyelerinin ölümleri, müzik tarihindeki büyük boşluklar bıraktı, ancak aynı zamanda sanatlarını ölümsüzleştirdi. Amy Winehouse, Kurt Cobain, Jim Morrison gibi sanatçıların hayatlarına odaklanan pek çok belgesel ve kitaba ilham verdi. Konu hakkında daha fazlasını merak edenler için 2018 yapımı Gone Too Soon filmi önerilebilir.
27’ler Kulübü, şöhretin kişisel bedeli ve eğlence sektöründe ruh sağlığı ve bağımlılık desteğinin önemini hatırlatan bir hikâye olarak hizmet eder. Bugün, Billie Eilish ve Demi Lovato gibi genç sanatçılar, akıl ve ruh sağlığı hakkında açık konuşarak farkındalık yaratıp bu döngüyü kırmaya çalışıyorlar.
Son Söz
27’ler Kulübü, müzik tarihinin ürkütücü ve gizemli bir alanı olarak kalmaya devam ediyor. Sanatçıların “zirvede” ayrılma fikrini romantize etmek kolay olsa da, bu hikâye aynı zamanda şöhret ve yaratıcılığın arkasındaki insani mücadelelerin acımasız bir hatırlatıcısıdır. Gerek kendi ellerinden bağımlılık hikayesiyle, gerekse elim kazalarla yıldız tozuna karışan tüm bu eşsiz yetenekleri ve geride bıraktıkları sanatlarını sevgiyle selamlıyoruz.