HEAVY METAL MÜZİĞİN PEŞİNDE BIRMINGHAM GÜNLÜKLERİ – VOL3
Heavy Metal Müziğin Doğuşu: Black Sabbath

Müziğe yansıyan Karanlık Dünya
Heavy Metal müziğin doğuşunu Geezer Butler’ın anılarından dinleyelim şimdi:
“1969 yılında ilk parçamız Wicked World’ü Birmingham’da The Railway Pub’da yazdık. Tek bir şansımız vardı ve pub sahibi yüksek volümlü müziğimizden pek hoşlanmamıştı. Hayatın karanlık ve kasvetli tarafını anlatan parçamızın zamanın trendi “Çiçek Çocuklar” ve onların müziği ile hiç mi hiç alakası yoktu:
The world today is such a wicked place
Fighting going on between the human race
People go to work just to earn their bread
While people just across the sea are counting their dead.


Vietnam Savaşı’nın tüm gücüyle devam ettiği 1969’da, artık dünya, hippilerin barış ve sevgi ideallerinden çok çok uzaktaydı. Radyoda aşk, ayrılık gibi boş konulardan bahseden şarkıları duymak beni deli ediyordu. Nechells’deki bu berbat pubda dünyaya derdimizi anlatmaya çalışıyorduk. Bizden başka hiç kimse hayatın bu karanlık tarafıyla ilgili şarkılar söylemiyordu, ve biz, söylememiz gerektiğini düşündük.
Hamburg’daki Star-Club işi çıktığı zaman, hepimiz yeteneklerimizi göstermeye ve çiçek açmaya başladık. Ozzy frontman olmanın önemini kavramaya ve seyirci ile güzel bir ilişki kurmaya başladı. Hamburg’da, ilk Black Sabbath albümünde yer alacak pek çok parçanın (N.I.B gibi) temelleri atıldı. Kulüpte bir parçayı yaklaşık 40-45 dakika jam session gibi çalıyor, üzerinde oynuyor ve dinleyicinin tepkisini ölçüyorduk. Seyirci üç ya da dört kişi olunca işimiz kolay oluyordu tabii.”
Anlayacağınız, Black Sabbath’ın müziği hadi biz yaptık oldu müziği değildir: grup üyelerinin çocukluğu ve gençliğini şekillendiren, büyüdükleri Aston mahallesinin “ağırlığı” ve karanlığını yansıtan bir müziktir. Heavy metal müzik tam olarak da Black Sabbath’ın çıktığı ortamı yansıtır.

(Black Sabbath 1970’ler)

“Sonraki provamızda ben bass partisinde “triton” çalarken Tony de üzerine bir triton riff çalmaya başladı. (Birbirini takip eden üç tam ses aralığından oluşan triton, tekinsiz tınlamasıyla ortaçağda şeytan aralığı olarak nitelendirilmiş ve “diabolus in musica” ya da müzikteki şeytan olarak adlandırılıp, kilise tarafından çalınması yasaklanmıştı.) İşte üzerinde çalıştığımız ve triton ile karakterize bu parça “Black Sabbath” adlı ünlü parçamız olacaktı. Bence Holst heavy metal müziğin ilk rifflerinin ilham kaynağıdır ve heavy metal müziği yaratmıştır. Black Sabbath parçasını yazdığımızdan bu yana triton da heavy metal ile özdeşleşmiştir.” Geezer Butler

Müzikteki Şeytan
İngiltere’ye dönünce geleneksel prova mekanımız Aston Community Centre’da provalarımıza devam ettik ve işlerimizi kaydedip yayınlayacak bir plak şirketi arayışlarımıza başladık. Jim Simpson çok karanlık ve “heavy” olduğumuzu düşünüyordu: tabii ki öyleydik, bu müzik bizim hayatlarımızı anlatıyordu!
Grup olarak hayatımız 1969 yılında The Mothers kulüpte King Crimson’ı seyretmemle değişecekti. King Crimson setlistlerinde klasik müzik bestecisi Gustav Holst’un “Planets” (Gezegenler) süitinden “Mars”ı kendi tarzlarında yorumladı. Şok geçirmiştim, duyduklarıma inanamıyor, etkisinden çıkamıyordum. Ertesi gün koşa koşa plak mağazasına gittim ve Gustav Holst’un “Planets” uzunçalarını satın aldım. “Savaş Tanrısı Mars” bölümünü arka arkaya dinledim: doğrusu o zamana kadar klasik müziğe hiç ilgi duymamıştım ancak bu müzik bugüne kadar dinlediğim tüm rock müzikten daha öfkeli ve tehditkar idi.

(Gustav Holst – Gezegenler / Planets Süiti)

Sonraki provamızda ben bass partisinde “triton” çalarken Tony de üzerine bir triton riff çalmaya başladı. (Birbirini takip eden üç tam ses aralığından oluşan triton, tekinsiz tınlamasıyla ortaçağda şeytan aralığı olarak nitelendirilmiş ve “diabolus in musica” ya da müzikteki şeytan olarak adlandırılıp, kilise tarafından çalınması yasaklanmıştı.) İşte üzerinde çalıştığımız ve triton ile karakterize bu parça “Black Sabbath” adlı ünlü parçamız olacaktı. Bence Holst heavy metal müziğin ilk rifflerinin ilham kaynağıdır ve heavy metal müziği yaratmıştır. Black Sabbath parçasını yazdığımızdan bu yana triton da heavy metal ile özdeşleşmiştir.

(Üç tam ses ile tekinsiz tınlayan Şeytan Aralığı)

Black Sabbath parçasını yazmamız birkaç saatimizi aldı: Tony riffleri çaldı ve Ozzy üzerine lyricleri söyledi. O gece şovumuzun sonunda Pokey Hole kulübünde parçayı ilk defa seslendirdik. Dinleyici tabii ki geleneksel blues bekliyordu. Black Sabbath parçamızı çalmaya başladığımızda tüm dinleyiciler konuşmayı bırakıp dikkat kesildi. Şaşkınlıklarını attıklarında çıldırdılar ve gözleri heyecandan pırıl pırıl oldu: yepyeni bir müzik türü yarattığımızı anlamıştık.”

(Black Sabbath’ın ilk stüdyo albümü “Black Sabbath” albümünde aynı adlı açılış parçası yer alır)

 

“Herkesin üzerinde konuşmaktan kaçtığı fakirlik, açlık ve çevre kirliliği üzerine şarkılar yapıyorduk ve hayatın karanlık tarafını dinleyicilerimize yansıtmaya kararlıydık.” Geezer Butler

Rock Tapınağı Mothers Club ve Erdington
“Grubumuzun ismini yaptığımız müzik paralelinde değiştimek şart olmuştu. Grup olarak bizi özetleyen Black Sabbath ismini önerdiğimde mentorumuz Alvin Lee, ismin çok karanlık olduğunu söyleyerek Papa Sun ismini önerdi (düşünsenize!) Hiçbirimiz bu öneriyi beğenmedik ve Black Sabbath yeni adıyla ilk kez 30 Ağustos 1969’da Workington Cumberland’de sahneye çıktı. Herkesin üzerinde konuşmaktan kaçtığı fakirlik, açlık ve çevre kirliliği üzerine şarkılar yapıyorduk ve hayatın karanlık tarafını dinleyicilerimize yansıtmaya kararlıydık.” Geezer Butler
Jez Collins ile bir diğer müzik durağımız Birmingham şehrinin kuzeyinde yer alan Erdington semtindeki Mothers Club, daha doğrusu ondan geriye kalanlar oldu. 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında rock müziğin kalbinin attığı, underground müziğin ve kültürünün yuvası olmuş Mothers, orta gelirli çalışanların yaşadığı bir Birmingham banliyösünde yer alıyor. Mothers Club, 1968’den 1971’e sadece üç yıl açık kalmış ancak New Yorklu Fillmore East rock kulübünü defalarca sollayıp Amerikan Billboard Magazine tarafından dünyanın en iyi rock kulübü seçilmiş. Kimler kimler geçmemiş ki kulüpten: o zamanlar daha yıldızları parlamamış olan Black Sabbath, Pink Floyd, The Who, Jethro Tull, Elton John, Joe Cocker ve başka büyük isimler. Pink Floyd Ummagumma albümünü Mothers’da kaydetmiş.

(Mothers Club mavi plaketi)

Led Zeppelin, King Crimson, Fleetwood Mac hep burada sahne almış. Dışında rengi solmuş mavi plaketiyle (mavi plaket, Birleşik Krallık’ta tarihte önemli kişi ve olayları binalarla ilişkilendirmek ve hatırlamak için çakılan daire şeklinde bir plakettir) bu minnacık konser mekanı, Erdington High Street’te iki katlı minik bir binanın üst katında yer alıyor: bugün ihtişamlı geçmişine eski püskü bir fotoğraf albümünden bakan yaşlı bir nine edasında, ıpıssız, bomboş ve yaşlı.

(Carlton Ballroom 1950’ler)

1950’ler ve 60’ların başlarında Carlton Ballroom dans salonu olarak başlayan mekanın rock tapınağına evrilme macerası, kulübün işletmecileri John Singer, John ‘Spud’ Taylor, Phil Myatt ve Gary Surman’ın, bu minik daireyi alt kattaki mobilya dükkanının sahiplerinden 1963 yılında sekiz yıllığına kiralamasıyla başlamış. 1968 yılına kadar dans salonu olarak çalışan mekanın işletmecileri, farklı yerlerde jazz kulüpleri ve diskolar da işletmekteydiler; aynı zamanda iyi müziğe dair bilgileri ve müzikal anlamda iyi koku alan bir burunları ve vizyonları vardı. Moody Blues bile bu dans salonunda çalmıştı.

(Moody Blues Carlton Ballroom’da)

1968 yılında hippiler ve flower power rüzgarı eserken, İngiltere’de progresif adında farklı bir müzik akımı duyulmaya başlanacak ve bizim işletmeci kafadarlar Carlton’da Jethro Tull ve Band of Joy gibi progresif rock gruplarına yer vererek, bu yeni müziğin seyirci üzerindeki etkisini test etmeye başlayacaklardır. Kabuk değiştirmeye başlayan kulübe farklı bir isim bulmak vakti gelmiştir ve Phil bir filmde gördüğü Mothers isimli kulüpten esinlenir. Şefkat, evde olma ve aitlik hislerini çağrıştıran Mothers isminde karar kılınır: gençlerin kulüp ismini “Annemlere gidiyorum, Pazar günü annemlere gidiyoruz” şeklinde cümle içinde kullanacak olmaları da kulağa harika gelir.

“Mothers’da her gece mini bir Woodstock yaşanıyordu sanki: kılık kıyafet, uyuşturucu, bütün o atmosfer.”

Mini Woodstock Mothers Club – Adını Hiç Duymadığınız En İyi Rock & Roll Kulübü
Mothers kulübü 9 Ağustos 1968 günü Duke Sonny performansı ile resmen açılır. John Taylor ve Phil Myatt, bahsettiğimiz gibi iyi müzikten anlıyorlar ve finansal risk almaya hazırlardı. Mothers ‘daki konserler DJ John Peel tarafından radio programıyla ülke geneline duyuruluyordu. Kulüp üyelerinden birinin Mothers ile ilgili anılarına göz atalım şimdi:
“Mothers’da her gece mini bir Woodstock yaşanıyordu sanki: kılık kıyafet, uyuşturucu, bütün o atmosfer.”

(Mothers Club anıları)

“Heavy” müzik yapıyorum diyen her grubun yolu Mothers’dan geçmişti: Joe Cocker, Eric Clapton, Blodwyn Pig, John Mayall, Fleetwood Mac, Led Zeppelin, Moody Blues, Fairport Convention, Jethro Tull, Ten Years After ve daha pek çoğu ilk zamanlarında burada sahne almıştı.” Güzin Paksoylu

Yaratıcılık ve yeni müziklerin duyulduğu bu ortamda toplumun her kesiminden insanlar (öğrenciler, müzisyenler, çalışanlar) bir araya geliyorlar, uygun fiyata içkilerini içip iyi müzik dinleyebiliyorlardı. Capcanlı müzik ortamında gruplar kuruluyor, gruplar dağılıyor, yepyeni müzikler üretiliyordu. Mothers, bir gece kulübünden çok, rakipsiz bir kült haline gelmişti. İnsanlar buraya pop-dışı progresif müziği dinlemek ve gözlerinden çok kulaklarını doyurmak için geliyorlardı. Mothers’da sahneye çıkan gruplar adeta progresif müziğin “Kim Kimdir?” listesi gibiydi. “Heavy” müzik yapıyorum diyen her grubun yolu Mothers’dan geçmişti: Joe Cocker, Eric Clapton, Blodwyn Pig, John Mayall, Fleetwood Mac, Led eppelin, Moody Blues, Fairport Convention, Jethro Tull, Ten Years After ve daha pek çoğu ilk zamanlarında burada sahne almıştı.

 

(Mothers Club afişleri)

“Gece otobüsü olmadığı için ve sarhoşluktan Robert Plant ve John Bonham’ın yolun karşısındaki kilisenin bahçesinde sızıp uyudukları efsane kulüp Mothers.”

“Underground” tapınağı Mothers’a girmek için High Street’te sonu gelmez kuyrukta bekleyip ikinci kata çıkmanız gerekiyordu. Özellikle Pazar günleri kulübe girebilmek için erken gidilmesi şarttı. Rahat kıyafetlerin tercih edildiği, duvarları posterlerle süslü loş kulüpte kızlar tuvaletinde Sisters, erkekler tuvaletinde Brothers yazardı. Bu minnacık venueye girmeyi başaran müzikseverler ve müzisyenler yaklaşık 400-500 kişi, sıkış tepiş, ter içinde rock müzik dinlerlerdi. Müzisyenlerle içiçe müzik dinlenen mekanda sahneye çok yakın durunca mekanda hareket etmek ve bara yaklaşmak imkansız olur, havasızlık, sıcak ve esrardan bayılanların üzerinden atlanıp geceye devam edilirdi.

(Mothers Club afişi)

Kulüp bazen o kadar kalabalık, sıcak ve havasız olurdu ki alçacık tavanından yoğuşan ter ve buhar seyircinin üzerine damlardı. Bol bol esrar çekilen, kızların sıcaktan üzerlerini çıkarıp sutyenle dolaştıkları, gece otobüsü olmadığı için ve sarhoşluktan Robert Plant ve John Bonham’ın yolun karşısındaki kilisenin bahçesinde sızıp uyudukları efsane kulüp Mothers ile ilgili ilginç bilgileri Jez’den dinleyelim:
“Kulüp DJ’yi John Peel, tavanda biriken ter yoğuşmasından ıslanan plakları silip sonra DJ setinin başına geçermiş. John’un tuttuğu günlüklerini inceleme fırsatım oldu ve kendisiyle bir röportaj da yapmıştım. Mothers Club’da sahneye çıkan tüm gruplar, onlara ödenen ücretler, mektuplar ve eski fotoğraflara baktım, dijital ortama aktardım. Ne yazık ki John birkaç yıl evvel aramızdan ayrıldı. İşte tüm bu müzik mirasını coşkuyla kutlamak, hatırlamak ve hatırlatmak için çaba gösteriyorum ben. Sadece nostaljik anlamda değil, bütün bunlar o günlere geri dönmek için de değil, çünkü geçmişinizi bilirseniz geleceğiniz için ilham kaynakları da bulabilirsiniz, bu tamamen süreklilikle alakalı.

Liverpool ve Manchester ile kıyaslanınca biz Brummies (Birminghamlılar) müzik mirasımızı yeterince öne çıkaramıyoruz, ben ve arkadaşlarım işte tam olarak bunu değiştirmek için çabalıyoruz. Düşünsene Güzin, Birmingham’ın bu ücra köşesindeki zamanının en önemli rock mekanını ziyaret etmek bugün kimin aklına gelir? ” Evet, hele de Türkiye’den belki sadece ben, Güzin!

“Bugün kimsenin umrunda olmayan kaderine terk edilmiş mekanın alt katında bizim A101 ya da Şok Market benzeri, sebze meyve tezgahları dışarı taşmış bir bakkal var. Tezgahtan lahana seçenleri görünce içim cız etti ve hüzünle doldum. Salatalık, domates aldıkları bu binada rock tarihinin yazıldığını alışveriş edenlerin kaçı biliyor acaba?” Güzin Paksoylu

Efsane Kulübün Acıklı Dönüşümü
Çarşamba günleri Black Sabbath’ın sahneye çıktığı Mothers, çok ufak bir ücret karşılığı üyelerine dağıtılan mor ve turuncu renklerdeki kulüp kartları, toplamda 45 bine ulaşan üye adedi, herkesin herkesle arkadaş olduğu, samimi, resmiyetten uzak, mistik ve sıcak (gerçek ve mecaz anlamda) atmosferiyle rock tarihine ismini yazmış. Pink Floyd, Deep Purple, Jethro Tull, Chicken Shack, Joe Cocker gibi grup ve sanatçılar da kulübün şöhretine parallel şekilde burada büyümüş. Robert Plant, John Bonham ve Joan Baez gibi ünlü sanatçıların grupları dinlemeye gelmesi de, Mothers’ın atmosfer ve şöhretine katkıda bulunmuş. Müzisyenlerle dinleyicilerin arasındaki bariyerleri kaldıran kulüpte isteyenler sahne gerisine sanatçılarla sohbete geçebiliyormuş.

 

 

(Rock efsanesi Mothers Club bugün kaderine terk edilmiş.)

Her güzel şeyin sonu olduğu gibi Mothers da 3 Ocak 1971’de Phil Myatt’ın sekiz yıllık kontrat süresi sonunda dairenin anahtarlarını ev sahibine teslim etmesiyle sona ermiş ve rock tarihini yazan underground müziğin tapınağı, hayatının yeni sayfasına mobilya dükkanı olarak hüzünle adım atmış.


Gerçekten de bugün kimsenin umrunda olmayan kaderine terk edilmiş mekanın alt katında bizim A101 ya da Şok Market benzeri, sebze meyve tezgahları dışarı taşmış bir bakkal var. Tezgahtan lahana seçenleri görünce içim cız etti ve hüzünle doldum. Salatalık, domates aldıkları bu binada rock tarihinin yazıldığını alışveriş edenlerin kaçı biliyor acaba?

(Bir zamanlar Rock tarihinin yazıldığı yerde bugün sebze meyve tezgahları sokağa taşan dandik bir süpermarket var.)

“Metal müzik gökten inmedi: Birmingham’ın zor çalışma şartlarından, Tony’nin etrafında duyduğu farklı müzikler ve seslerden evrildi. Galiba biz bunu nasıl dünyaya anlatacağımızı bilemedik. Manchester ve Liverpool’daki yerel yönetimler ise müziğin şehirlere kattığı gücün farkındalar.” Jez Collins

Liverpool, Manchester ve Birmingham Üzerine
Birmingham Music Archive direktörü ve kurucusu Jez Collins, Birmingham’ın müzik geçmişine sahip çıkmaya ve bu müzikal kültürü dünyaya tanıtmaya kararlı.
Kendisine sorduğum sorulardan biri, bu kadar zengin bir müzik kültürüne sahip olan şehrin niçin Beatles ile ünlü olan Liverpool ya da Bee Gees, New Order, Simply Red, Sex Pistols ve Oasis gibi ikonik gruplar çıkaran Manchester kadar görünürlüğü olmadığı idi. Cevabı kendisinden dinleyelim:
“Öncelikle Birmingham çok büyük bir şehir ve kent konseyi kültür sanattan çok şehirdeki eğitim ve refaha kaynak akıtıyor. Manchester ve Liverpool’daki yerel yönetimler ise müziğin şehirlere kattığı gücün farkındalar. Müziğin, sanatın gücünü kullanarak şehirleri turistler ve yatırım içim çekim merkezi yapmayı başarmışlar. Manchester mesela, müziğin yanısıra futbolla ve bu yıl CHANEL moda evinin Manchester’dan ve müziğinden ilham alan koleksiyonu ile şehrin görünürlüğünü arttırıyor.

(CHANEL modaevinin modelleri Manchester Thomas Street’te Manchester Koleksiyonu’nu sunuyor.)

Liverpool diğer yandan, The Beatles etrafında dönüyor. Anlayacağın farklı şehirlerin farklı müzik ve kültür dinamikleri var. Bence Birmingham, müzik geçmişinin potansiyelini kullanmanın önemini algılayamamış bir şehir. Bir de Liverpool ve Manchester’dan çıkan önemli gruplar daha çok “beyaz” monokültürel bir olgu. Birmingham’ın hem gücünü hem de zayıflığını etnik çeşitliliği oluşturuyor bu anlamda. İç içe, yanyana yaşayan Güney Asya, Hindistan, Pakistan, Bangladeş, İrlanda, Jamaika, İngiltere ve Afrika kökenli insanlar. İşte bu çok çeşitlilik de şehrin müzik hikayesini anlatmayı zorlaştırıyor: The Beatles’ın hikayesini Liverpool bazında anlatmanın kolaylığı ile kıyaslayınca demek istiyorum. Birmingham’da daha evvel de konuştuğumuz gibi sadece Black Sabbath ve Led Zeppelin’in yarısı değil, reggae, ska, bhangra gibi müzikler de çok önemli. Tony Iommi mesela, geçirdiği iş kazasını düşünürsek, belki çalıştığı fabrikadaki mesai arkadaşları Asyalı, Hintli, Pakistanlı ya da Afro-Caribbean idi. Metal müzik gökten inmedi: Birmingham’ın zor çalışma şartlarından, Tony’nin etrafında duyduğu farklı müzikler ve seslerden evrildi. Galiba biz bunu nasıl dünyaya anlatacağımızı bilemedik. Manchester ve Liverpool, geçmişlerinde dönem dönem parlayan gruplarla ve müzik akımlarıyla öne çıkıyor, halbuki burada Birmingham’da yaklaşık 60 yıldır müzik devamlı değişip gelişiyor, kendi kendini baştan yaratıyor. Aston’da, Erdington’da gördüğümüz mekanlar da birbirinden kopuk ve şehre dağılmış küçük odak noktaları: bu da güçlü bir müzik odağı yaratmayı güçleştiriyor. Sanırım şehrin müzik mirasını daha iyi anlatabilmemiz ve duyurabilmemiz lazım”.

(Jez Collins – Birmingham Music Archive Kurucusu)

 

“Bir de şunu çok iyi anlamak lazım, özellikle heavy metal müzik bir öfkeyi temsil eder. Tony Iommi’nin hikayesinde belki bu parmaklarını koparan makinaya ya da içinde büyüdüğü Aston mahallesindeki zor şartlara duyduğu öfkedir.” Jez Collins

Metal Öfke
“Bir de şunu çok iyi anlamak lazım, özellikle heavy metal müzik bir öfkeyi temsil eder. Tony Iommi’nin hikayesinde belki bu parmaklarını koparan makinaya ya da içinde büyüdüğü Aston mahallesindeki zor şartlara duyduğu öfkedir. Belki de sisteme duyulan öfkedir. Bu öfkeyi ifade etmenin ve duyguları aktarmanın yollarından biri de tabii ki müziktir. Dikkat edersen, heavy metal janrasının içinde de farklı duygular farklı şekillerde, farklı yöntemlerle aktarılır. Kimi metal grubunun öfkesi politikken, bir başkasının öfkesi sosyolojik olabilir.”

(Genç Toni Iommi)

Birmingham Müzik Müzesi
Collins’in büyük emek verdiği Birmingham Müzik Müzesi’nin 2027’de kapılarını ziyaretçilerine açması bekleniyor. Müzenin detaylarını kendisinden dinleyelim:
“Müze, Birmingham şehrinin Digbeth mahallesinde yer alacak. Digbeth, bohem yapısı, sanat odakları ve galerileriyle şehrin şık yeni kültür odağı ve yaratıcı mahallesi, “Creative Quarter” yani. Mahallede yoğun bir renovasyon ve yeni yapı faaliyeti var.

(Birmingham’ın yeni kültür odağı Digbeth)

Bölgede faaliyet gösteren bir gayrimenkul geliştirme firmasıyla çalışıyoruz ve onlar müzenin de içinde yer alacağı bir kompleks inşa ediyorlar. Tabii bize (BMA) çok iş düşüyor finansman akışı, müze içeriği vs. anlamında. Bu bildiğin anlamda bir müze olmayacak Güzin, mesela müzede Tony’nin gitarını görmeyeceksin, daha çok ziyaretçiyi 360 derece içine alan görsel ve dijital bir deneyim olacak. Arşivin sahip olduğu tüm materyel ve fotoğraflar, posterler, kıyafetler, hepsi müze ortamında dijital olarak yer alacak ve şehrin müzik tarihi anlatılacak. Bir de şöyle güzel bir özellik olacak: mesela senin elinde Black Sabbath’ın 1969 yılına ait orijinal bir posteri var diyelim. Bunu müze ortamına dijital olarak yükleyeceğiz ve böylece müzede, hayranların elindeki nadir müzik hatıralarını da toparlayıp sergilemek mümkün olacak.”
Anlayacağınız Jez Collins, Birmingham şehrindeki müzik için gece gündüz çalışıyor ve Birmingham müzik müzesi de tek projesi değil. The Que Club’un tekrar açılması, Black Sabbath’ın Earth olarak ilk sahne aldığı ve bu yazıda bahsettiğimiz The Crown’ın kurtarılıp renove edilmesi onun farklı cephelerde verdiği müzikal savaşın farklı alanları. Bu, ona göre bu bir tutku ve aşk meselesi ve Jez, Birmingham’ın müzik şehri olarak bilinmesi, şehrin bir kültür odağı olarak çekim merkezi haline gelmesi, bunun da istihdam ve katma değer yaratarak turist çekmesini hedefliyor.

 

“Black Sabbath’tan UB40’ye dev müzik gruplarının çıktığı Birmingham’ın yoksul mahallelerinin, bu grupların müziğinden ayrı düşünülemeyeceğini fark ettim. ” Güzin Paksoylu

Son sözler
Bana gelince, Aston ve Erdington’da sayısız kere ziyaret ettiğim Birmingham şehrinin bugüne kadar görmediğim farklı yüzleriyle karşılaştım. Tolkien’in yeşil ve refah içindeki cennet mahallesi Edgbaston, şehir merkezine yaklaşık 35 dakika mesafede zamanın adeta 1500’lerde durduğu Shakespeare’in doğup büyüdüğü ve gömüldüğü Stratford-Upon-Avon, Shakespeare’in ilk eşi Anne Hathaway’in kır evinin dingin meyve bahçeleri, Aston’daki hayatın acımasızlığından çok uzak.

(Edgbaston Botanik Bahçeleri – Birmingham)

Black Sabbath’tan UB40’ye dev müzik gruplarının çıktığı Birmingham’ın yoksul mahallelerinin, bu grupların müziğinden ayrı düşünülemeyeceğini fark ettim. Şehri karakterize eden en önemli müziğin reggae olduğunu öğrenip şaşırdım.
Erdington’daki efsanevi Mothers kulübün kaderine terk edildiğini görüp hüzünlendim.

Tüm dünyanın hayranlıkla izledği parlak rock starlarının geçmişlerinde yatan yoksulluk, zorluk ve hüzne tanıklık ettim. Broad Street’teki dandik bankın açılışında ve 2022 Commonwealth oyunlarında sahne aldıkları zaman hariç, Birmingham’dan elini çekmiş gibi görünen Black Sabbath üyelerine içerledim, The Crown binasını satın alıp tekrar hayata döndüremezler mi sanki, diye düşündüm.

(Black Sabbath bankında Ozzy)

Gerek heavy metal müziğin geçmişi, gerekse Birmingham’daki farklı müziklerin evrimi konusunda Jez Collins’in engin bilgisine tanıklık ettim ve adeta müzikal anlamda üçüncü gözüm açıldı.
Birmingham Müzik Müzesi ve şehrin yeni kültür sanat odağı Digbeth, bölgenin inşası tamamlanıp tam olarak hayata geçtiklerinde şehrin müzik hikayesini anlatma yolunda çok önemli bir adım atılmış olacak. Kimbilir belki bu adım, müzik dünyasının Birmingham’dan çıkan dev gruplarının da şehirlerinin müzik mirasına daha fazla sahip çıkarak el uzatmasına vesile olur.

(Jez Collins ile The Crown binası önünde -2024)

Jez Collins’e bana ve Metal Oda’ya gösterdiği ilgi ve aktardığı eşsiz bilgiler için teşekkür ederim.

Güzin Paksoylu

Kaynakça:
Into The Void “From Birth to Black Sabbath and Beyond”– Geezer Butler 2023
Mothers 1968-1971 “The Home of Good Sounds” Kevin Duffy / Birmingham City Council 1997

 

©2025@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”