Bon Jovi rock grubu, 1983 yılında gitarda Richie Sambora, davulda Tico Torres, klavyede David Bryan, bas gitarda Alec John Such’dan oluşan klasik kadrosu ile ABD’nin New Jersey eyaletinde Jon Bon Jovi tarafından kurulmuştur. Şimdi heavy metal ile pop/rock arasındaki boşluğu, kurdukları müzikal köprüyle birleştiren rock tarihinin bu en ünlü gruplarından birine biraz daha yakından bakalım.
BON JOVI HİKAYESİNİN BAŞI
Grubun kurucusu John Bongiovi, kurduğu Atlantic City Expressway, The Rest ve John Bongiovi gibi gruplarla New Jersey’de ufak kulüplerde konserler veriyordu. Bu gruplar pek tutmayınca 1980 yılında New York’ta kuzeni Tony Bongiovi’nin yanıda çalışmaya başladı: kuzeninin kurucusu olduğu Power Station kayıt stüdyosunun ayak işlerinden sorumlu olan John, boş zamanlarında şarkı besteliyor ve bu stüdyodan yolu geçen David Bowie, Diana Ross, Bruce Springsteen, Carly Simon, Dire Straits, Aerosmith, Keith Jarrett ve pek çok başka ünlü sanatçıyı hayranlıkla izliyordu. 1980 ile 1983 arasında 50 tane demo kaydeden John, elindeki demolardan bir sonuç alamayınca 1982 yılındakaydettiği “Runaway”‘ parçasını New York’ta yerel bir radyo olan WAPP 103.5 FM deki bir DJ’e dinletti. Runaway kısa sürede New York, Detroit, Denver, Tampa ve Minneapolis radyolarında en çok çalınan şarkılardan biri oldu.
(Jon Bon Jovi ve Bruce Springsteen The Fastlane Asbury Park – New Jersey ‘de 1980)
Plak şirketleri vakit kaybetmeden bir grubu, menajeri ve plak anlaşması olmayan genç John Bongiovi’nin peşine düştü. 1 Temmuz 1983 tarihinde Polygram/Mercury Records ile kontrat imzalayan John Bongiovi, grubunu kurmak üzere harekete geçti. Önce lise arkadaşı David Bryan ‘ı grupta çalması için ikna etti; sonra New Jersey’deki gruplarda bas gitar çalan Alec John Such ile tanıştı. Alec vasıtasıyla da Tico Torres ile tanıştılar. Grubun kulüp konserlerinden birinde izleyici olan Richie Sambora, John’a beraber çalmayı teklif etti. İsmini Jon soyadını da Bon Jovi olarak güncelleyen John Bongiovi ve yeni üyeleriyle rock tarihinin efsane grubu BON JOVI böylece kurulmuş oldu. David Bryan’ın, Jon Bon Jovi’nin Power Station yılları ve çok daha öncesinde de (her ne kadar sürekli resimde gözükmese de) beste yapım aşamalarında Jon’un her daim yanında olduğunu ve başlangıcından bugüne hep gruba ve Jon’a bağlı kalması övgüye değer bence.
(Jon ve David – grubun sarsılmaz ikilisi)
SLIPPERY WHEN WET VE ŞÖHRET
Grubun kendi adını taşıyan ilk albümü Bon Jovi 1984 yılında yayınlandı. Grup yine 1984 yılında Scorpions, Whitesnake, KISS gibi grupların alt grubu olarak büyük rock festivallerinde yer aldı. 1985 yılında çıkardıkları 7800 Fahrenheit albümü pek beğenilmeyen BON JOVI, asıl büyük çıkışını 1986 yılında yayınlanan üçüncü albümleri Slippery When Wet ile yaptı. Albümde yer alan You Give Love a Bad Name, Livin’ on a Prayer ve Wanted Dead Or Alive şarkılarıyla birlikte grup dünya çapında büyük bir üne erişti. Slippery When Wet, Bon Jovi’nin kariyerinde bir dönüm noktası oldu.
Plak şirketinin dayattığı albüm kapağını beğenmeyen Jon, ıslak zemine eliyle albüm adını yazıp fotoğraflayacak ve bu kapak en ikonik Bon Jovi albüm kapaklarından biri olacaktır. ABD’de Billboard 200 albüm satış listesinde sekiz hafta 1 numarada yer alan albümden yayınlanan You Give Love a Bad Name ve Livin’ on a Prayer teklileri de Billboard Hot 100 single listesinde 1 numaraya kadar yükselirken ilk ona giren üçüncü single Wanted Dead Or Alive’ın video klibi ise MTV tarihinin en uzun süre 1 numarada kalan video klibi olmayı başardı.
Metal Oda’nın önemli notu: Odamızın rock ve metale bulaşmasında neredeyse Scorpions kadar etkili olan ve 80’lerin ortasında da vites büyütüp Iron Maiden’ı keşfetmesine sebep olan Bon Jovi’nin yeri bendenizde bambaşkadır. İlk olarak kaset formunda satın aldığım Slippery When Wet, kasetçalarda çevire çevire dinlenmekten canı çıkan kasetlerimden biriydi. O yıllarda sadece TRT’de seyredebildiğimiz “You Give Love a Bad Nam”e ve “Livin’ on a Prayer” videokliplerini (denk gelince hızlıca davranıp anında kaydetmek gerekiyordu) Betamax video kasetlere kaydedebilmiştim ve hayranı olduğum (ayrıca biraz da aşık olduğum) Jon BonJovi ’yi başa sarıp sarıp sonsuz kere seyredebilmenin mutluluğunu yaşıyordum. Saçlarımı Jon gibi tarar, kot pantalon ve ceketlerimi onunkiler gibi seçer, videoklipte giydiği çizmelerin benzerlerini giyerdim. “Wanted Dead or Alive” parçasını gitarda çalıp ciyak ciyak söyler, arkadaşlarımla bir kız rock band kurma hayalleri kurardım. Hatta profesyonel bir stüdyoda parçayı kayıt bile etmiştim. Şimdi grubun hikayesine geri dönelim.
(Pin-up Jon Bon Jovi -1986)
1987 yılının Ağustos ayında İngiltere’de düzenlenen Donnington-Monsters of Rock’a ana grup olarak katılan Bon Jovi’nin We Are an American Band şarkısına Kiss’ten Gene Simmons ile Paul Stanley, Twisted Sister’dan Dee Snider ve Iron Maiden’dan Bruce Dickinson eşlik ettiler. Konser, 70.000 kişinin katılımıyla o güne kadarki en fazla katılımın gerçekleştiği Donnington-Monsters of Rock festivali oldu.
MOSCOW PEACE FESTIVAL
Slippery When Wet albümünün ardından iki sene sonra yayımlanan grubun dördüncü albümü New Jersey 13 Eylül 1988’de çıktı. Albüm, ABD’de 4 hafta, İngiltere’de ise 2 hafta 1 numarada yer aldı. Bad Medicine ve I’ll Be There for You teklileri ABD’de 1 numaraya kadar yükseldi. Bon Jovi, Ağustos 1989’da 160.000 kişinin katılımı ile gerçekleşen Moscow Peace Festival’da ana grup olarak sahne aldı. Motley Crue, Scorpions, Ozzy Osbourne, Skid Row ve Cinderella gibi dönemin popüler rock gruplarının yer aldığı etkinliğin amacı alkol ve uyuşturucu bağımlılığına dikkat çekmek veSSCB’nin kapılarını Amerikan tarzı rock’n roll’a açmaktı. New Jersey albümü Sovyet Rusya’da devlete bağlı bir şirketten yayımlanan ilk yabancı albüm oldu. O yıllarda SSCB ’de değişim rüzgarlarının estiğini, Sovyetler Birliği Cumhurbaşkanı’nın Mihail Gorbaçov olduğunu ve Gorbaçov’un perestroika (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) politikalarının hüküm sürdüğünü de Metal Oda’nın notu olarak ekleyelim. Bu açılım saçılım dönemi Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açacak ve Soğuk Savaş olarak adlandırılan jeopolitik gerginlik sürecinin (1947-1991) Batı Bloku lehine sonlanacaktı.
(Grup 1989’da Moskova Rock ve Barış Festivalinde)
Jon Bon Jovi, Thank You, Goodnight: The Bon Jovi Story belgeselinde ilk defa Scorpions’ın headliner olduğu bir festivalde sahne aldıklarında, yaptıkları müzik ve “Runaway” ile metal sahnesinde rock karikatürü gibi kalacaklarına ve gerçek metal dinleyicisi tarafından yuhalanacaklarına emin olduğunu anlatıyor. Biz tabii bugün bunun doğru olmadığını biliyoruz.Yapımcılarının da kendinizi siyah tişörtlülere (metalcilere) beğendirmeye bakın dediğini de buraya eğlenceli bir not olarak düşelim.
Aynı yıl Jon Bon Jovi ve Richie Sambora MTV Video Müzik Ödülleri’nde sahne alarak Livin’ on a Prayer ve Wanted Dead or Alive şarkılarını sadece iki akustik gitar ile çaldılar. Büyük etki yaratan bu performans MTV’nin düzenleyeceği MTV Unplugged serisine ilham kaynağı olmuştur.
(Jon ve Richie MTV Unplugged)
GRUPTA ÇATLAKLAR VE KISALAN SAÇLAR
1988 yılının Ekim ayında İrlanda’nın Dublin şehrinde başladıkları dünya turu 1990 yılının Şubat ayında Meksika’da sona eren grup, Bon Jovi üyelerini her anlamda tüketmişti. Turne bittiğinde Bon Jovi’nin devam edip etmeyeceği belirsizdi. Richie Sambora, sonraki yıllarda verdiği bir röportajda grubun New Jersey turnesinin sonundaki halini şöyle anlatmıştır: “Geriye dönüp o zamanlara baktığımda çok kötü olayların olduğunu hatırlıyorum. Turne bittiğinde hepimiz birer yaşayan ölüye dönmüştük. Turne bitince birbirimize hoşça kal bile demedik. Hepimiz farklı uçaklara bindik. Kimse umursamıyordu.”
(Keep The Faith yılları – Jon Bon Jovi)
O dönemde Jon Bon Jovi ve Richie Sambora kendi solo albümlerini çıkardılar Jon Bon Jovi, 1990 yılında yayınlanan, Young Guns II filminin müziklerini içeren Blaze of Glory ile büyük başarı elde etti. Jon Bon Jovi, Blaze of Glory şarkısı ile en iyi film müziği dalında Altın Küre Ödülü’nü, Amerikan Müzik Ödülleri’nde ise En iyi Pop/Rock Şarkısı ödülünü kazandı; Grammy ve Oscar adayı oldu. Bu başarı grubun dağıldığı söylentilerine yol açarken, Jon Bon Jovi karanlık bir dönemden geçiyordu, depresyona girmişti. Gruptan ayrı kaldığı süre boyunca fiziksel ve duygusal olarak kendini toparlamaya çalışan Jon Bon Jovi 1991 yazında tüm ABD’yi kapsayan bir motosiklet turuna çıktı. Bu yolculuk onun bu karanlık dönemi aşmasına yardımcı oldu; tıpkı RUSH grubunun efsane davulcusu Neil Peart gibi Jon da motosikletli yolculuğunda içine dönebildi.
(Ayrılmadık beraberiz vurgulu Keep The Faith albüm kapağı -1992)
Tüm Bon Jovi üyelerinin kendi hayatlarına odaklandıkları bu dönemin sonunda BON JOVI 1992 yılında yayınlanan Keep The Faith albümü ile müzik dünyasına geri döndü. Grunge akım rüzgarlarının estiği, rock müzikte müzisyenlerin görünümleri ile müziklerinin sadeleştiği bir dönemden geçilirken Jon Bon Jovi’ de saçlarını kısaltıp yepyeni bir görünümle ve klasik hard rocka yönelen yeni sounduyla hayranlarının karşısına geçti. Bon Jovi’nin 13 Eylül 1993 tarihinde BJK İnönü Stadyumu‘nda gerçekleşen konserle Türkiye’de ilk konserini verdiğini, Metal Oda’nın efsane 1993 konserlerinde da olay yerinde hazır bulunduğunu ekleyelim. 1993-1996 yıllarında METALLICA grubunun da saçlarını keserek hayranlarında şok etkisi yarattığını da araya sıkıştıralım. Keep The Faith, Bon Jovi’nin o güne kadarki en olgun albümü oldu ve değişen sound ve görünümleriyle grubun yeni bir hayran kitlesine ulaşmasını sağladı.
CRUSH GENERATION
1994 Cross Road albümünden Always, Bon Jovi kariyerinin en başarılı single çalışması olurken, 1995 These Days (ki gerek müzikal yapısı gerekse sözlerindeki karanlık bakımından favori Bon Jovi albümlerimden biridir) bir kez daha es veren, solo projelerle geçen beş yılın ardından 2000 Crush albümden It’s My Life şarkısı ile büyük bir geri dönüş gerçekleştirdi ve yepyeni ve genç bir hayran kitlesi edindi. Bu hayran kitlesi ilerleyen yıllarda “Crush Generation” (Crush Nesli) olarak adlandırılmıştır.
(Crush albümden It’s My Life videoklibinde Jon Bon Jovi)
Crush albümünden hala severek dinlediğim anlam yüklü Just Older ve 11 Eylül saldırılarından ilham alan 2002 Bounce albümünden harika videoklibi ile All About Lovin’ You ‘dan sonra Bon Jovi’ye ilgimi kaybettim doğrusu. Bana heavy metalin kapılarını açan nostalji ve sevgiyle hatırladığım bir grup olarak geçmişte bıraktım.
Grup daha sonra Have A Nice Day (2005), country müzik etkileşimleri içeren Lost Highway (2008), rock’n roll köklere dönüş albümü The Circle (2009) ve pek çok başka albüme imza attı. 2013 yılında grubun 30 yıllık gitaristi Richie Sambora’nın ani ve (bence bu kadar yıllık grup arkadaşlarına ayıp ederek) son dakikada gruptan ayrılışından sonra Sambora’nın yer almadığı ve Jon’un acılarından filizlenen ilk Bon Jovi albümü This House Is Not For Sale 2016 yılında çıktı. Bu arada bu şok gelişmeye rağmen 2013 Because We Can dünya turnesinin tek bir ayağını bile iptal etmeyen, en kötü duruma karşı hep hep bir B planı bulunan gerçek bir lider olan Jon Bon Jovi’yi tebrik etmek lazım. Bu kadar büyük rock gruplarının artık kurumsal bir yapıya sahip olduğunu, yarattıkları markanın grup elemanlarından ve onların egolarından daha büyük olduğunu da hep hatırlamak lazım.
Sambora’dan sonra başarılı gitarist Phil X ile yoluna devam etmiş Bon Jovi. 1994 yılında bağımlılık sorunları sebebiyle gruptan ayrılan Alec’in yerini de grubun kuruluşundan bu yana stüdyo kayıtlarında yer alan başarılı bas gitarist Hugh McDonald almış. Grubun bugünkü kadrosunda perküsyon, vokal ve gitarda Everett Bradley ve ritm gitarda grubun This House is Not For Sale (2016) albümünün yapımcısı olan John Shanks yer alıyor. Hatta Jon, bizim yaptığımız müziği senden iyi bilecek kim var, diyerek onu kadroya dahil etmiş.
This House is Not For Sale kapağındaki “satılık olmayan” sembolik olarak grubu ve sağlam köklerini temsil ederken, Sambora’nın ayrılışından sonraki birkaç albümle Jon sanki hep Richie’ye bir taş atmış gibi gözüküyor bence.
(Richie Sambora)
Grubun COVID-19 salgını ve polis şiddetine kurban giden George Floyd protestolarından ilham alan şarkılar içeren 2020 albümü Ekim 2020’de piyasaya sürüldü.
Bon Jovi’nin 7 Haziran 2024’te tamamı yayınlanacak 16. Stüdyo albümü FOREVER’dan ilk tekli Legendary 14 Mart 2024’te çıktı ve tüm albümün track listi de basına duyuruldu.
BON JOVI MÜZİĞİ, NEW JERSEY VE ASBURY PARK HAKKINDA
Grubun kurucusu ve solisti Jon Bon Jovi’nin en büyük iki idolü kendisi gibi New Jersey’li olan Bruce Springsteen ve Southside Johnny dir. Bunların dışında Bob Dylan, Frank Sinatra, Elvis Presley, Beatles, Rolling Stones, The Animals, Aerosmith ve Thin Lizzy gençliğinde etkilendiği ve müzikal gelişiminde iz bırakan şarkıcılar ve gruplardır. Asbury Park, Bruce Springsteen’in “Greetings From The Asbury Park” albümüne ve Southside Johnny’nin “Southside Johnny & The Asbury Jukes” grubuna ilham kaynağı olmuş ve daha birçok ismi ortaya çıkartan New Jersey’de efsanevi bir gece kulübüdür. Hatta Jon Bon Jovi, bir röportajında bir zamanlar Seattle neyse, o zamanlar Asbury Park oydu, demiştir.
(Asbury Park-New Jersey)
Gruptaki en önemli üyelerden gitarist ve besteci Richie Sambora’nın idolü ise Eric Clapton’dır. Eric Clapton, Led Zeppelin ve Aerosmith şarkları ile gitar çalmayı öğrendiğini söyleyen Sambora’nın başka önemli ilham kaynakları Jimmy Page ve Brian May’dir.
Bon Jovi grup üyelerinin doğup büyüdüğü ve yaşadığı şehir olan New Jersey, işçi sınıfının sanayi şehri idi. Bon Jovi de şarkı sözlerinde Bruce Springsteen gibi işçi sınıfına ait hikayeler anlatmıştır. Parçalar, konu bakımından Black Sabbath, Judas Priest, yine işçi sınıfı ve sanayi şehri Birmingham ekseninde birleşir.
Müzik yolculuğuna sayısız ödül, konser, turne, 16 stüdyo albümü, pek çok derleme ve live album sığdıran Bon Jovi, hiç şüphesiz rock tarihinin gelmiş geçmiş en önemli gruplarından biri. Jon Bon Jovi’nin 80’lerin başında küçük bir stüdyoda getir götür işleri yaparak başladığı profesyonel müzik kariyeri, onu tüm zamanların en ünlü rock yıldızlarından biri yaptı; Sex and The City ve Ally McBeal gibi hit TV dizilerinde ve pek çok Hollywood filminde de boy göstermesine de vesile oldu.
JON BON JOVI’NİN MÜCADELESİ VE GRUBUN BUGÜNÜ
Covid sebebiyle 2022 yılına ertelenen Bon Jovi 2020 turnesi, Jon’u çok yormuş. Sesi tanınmaz hale gelen ve sesini kaybetme noktasına gelen Jon, 2022 yılında ses tellerinden önemli bir operasyon geçirmiş; hatta bir noktada şarkı söylemeyi bırakmayı bile düşünmüş. Ameliyattan hemen önce ve hemen sonrasında eski sesinden eser kalmayan Jon, inanılmaz disiplinli bir rehabilitasyon sürecinden geçmiş. 26 Nisan 2024’te Disney+ kanalında yayınlanmaya başlayan Thank You, Goodnight: The Bon Jovi Story dokümanterinde tüm bu süreci son derece samimi şekilde aktarıyor Jon Bon Jovi.
(Jon, Thank You, Goodnight: The Bon Jovi Story UK prömiyerinde eşi Dorothea ile)
Ameliyatını, vokal koçuyla çalışmalarını, günlük egzersizlerini ve inanılmaz disiplinini görüyoruz belgeselde. (Ayrıca başından bugüne müziği ne kadar ciddiye aldığını ve inanılmaz hırslı biri olduğunu da görüyoruz.) Ameliyat sonrasındaki büyük çabasının meyvelerini de bu yıl Haziran ayında tamamı yayınlacak FOREVER albümüyle topluyor. Her ne kadar turne fikrine yaşı ve geçirdiği ameliyat sebebiyle sıcak bakmasa da, Legendary teklisi Jon’un hala formda olduğunu kanıtlıyor bize. Zaten kendisi de performansımı yüzde 102 mertebesinde gösteremezsem eğer işte o zaman, Teşekkürler ve İyi Geceler! (Thank You and Goodnight) der ve sahneden çekilirim diyor. Ha bir de belgeselde Sambora’nın çat diye gidişinden dolayı, açık açık söylemese de, hala kalbi kırık bir Jon görüyoruz. Bu anlamda Burning Bridges (2015) albümü acaba gerçekten de köprüleri yaktım ben anlamını taşıyor mudur dersiniz? Esen soğuk rüzgarlara rağmen grup, 2018’de Sambora dahil tam kadro Rock & Roll Hall of Fame töreninde boy göstermiş.
(Bon Jovi, Rock & Roll Hall of Fame – 2018)
Grubun Mart 2024’te çıkardığı Legendary teklisi her ne kadar çok tanıdık yapılar ve hangi kalıba dökülürse dökülsün kulakta hep aynı şarkıyı dinliyor hissi bıraksa da bu, Bon Jovi’nin gelmiş geçmiş en büyük rock gruplarından biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
(Jon Bon Jovi ve oğlu Jesse ve şarap markaları Hampton Water)
2 Mart 2024’te 62.yaşını kutlayan grup frontmani Jon Bon Jovi ise ihtiyaç sahiplerine yemek servis ettiği community restoranı ve sosyal sorumluluk projesi JBJ Soul Kitchen ve şarap markası Hampton Water ile “neredeyse” emekli rock star günlerinin tadını çıkarıyor.
Tabii tüm rock starlar gibi o da her daim genç kalmayı becerebilenlerden.
Kendi sözleriyle yazımızı bitirelim:
I like the bed I’m sleeping in
It’s just like me, it’s broken in
It’s not old — just older
Like a favourite pair of torn blue jeans
This skin I’m in it’s alright with me
It’s not old — just older
(Bon Jovi – FOREVER albüm kapağı)
Thank You, Goodnight: The Bon Jovi Story, 2022 yılında hayatını kaybeden bas gitarist Alec John Such’a ithaf edilmiş. Grubu ve rock müziği seven herkesin seyretmesi şart diye düşünüyorum. DIO Dreamers Never Die kadar etkileyici bulmasam da, Bon Jovi grubunu, geride bıraktıkları zorlukları ve neden bu kadar başarılı olduklarını daha iyi anlamak için seyredilmeli bence. Grup yerine biraz fazlaca Jon Bon Jovi’nin hikayesi olmuş diye düşündürse de akıcı anlatılmış, dolu dolu bir dokümanter olmuş.
Her ne kadar kimi zaman Bon Jovi lyricleri sabun köpüğü kıvamında gözükse de (death ve black metal gibi türlerin ya da Iron Maiden gibi grupların yanında) bu sözlerde Jon Bon Jovi’nin yaşadığı kişisel zorlukları, grubun ve diğer üyelerinin özel hayatlarıyla ilgili pek çok referansı bulmak mümkün.
Kendileri heavy metal ve pop rockta köprü vazifesi görürken Metal Oda ’nın da rock müzikten metal müziğe geçişinde de köprü olan, “Odağımız hiçbir zaman şan şöhret ve para olmadı, müzik bizim tutkuyla bağlı olduğumuz bir şeydi.” diyen Bon Jovi grubunu rock müzikteki ilk göz ağrım olarak sevgiyle selamlıyorum.
©2024@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”