Senfonik metal tarzının öncü gruplarından Therion’un Leviathan Üçlemesi’nin ikinci ayağı Leviathan II albümünün tamamı Ekim sonunda yayınlandı. Bildiğiniz üzere Leviathan II’den dört parça EP olarak Eylül ayında çıkmış, tekliler de daha öncesinde birer birer ortaya saçılmıştı.
1987’den bu yana müzik yapan ve ilk dönemlerindeki death metal çizgisinden senfonik metale dönüp bu yolda yürüyen Therion, albümlerinin konularını ve parça sözlerini mitoloji, okült, büyü, mistisizm gibi konulardan alıyor: bu bağlamda grubun felsefesi bana ilginç geliyor. Leviathan I’de bol bol Tuonela (Fin mitolojisinde ölülerin diyarı) temasını işlemiş Therion: Fin epik destanı Kalevala’nın çok detaylı incelemesine burada metaloda.com’da Amorphis’ten Sibelius’a Tuonela başlıklı yazımda yer vermiştim.
(Gustave Doré-The Destruction of Leviathan)
Adını kutsal metinlerde yer alan ejderha-timsah-yılan benzeri korkunç deniz canavarı ve şeytanın sureti Leviathan’dan alan albümde benim sevdiğim parçalar oryantal dokunuşlarla öne çıkan “Marijin Min Mar” (albümden çıkan ilk tekli), müzikal ve konu anlamında karşıtlıklarla örülü “Hades and Elysium” ile “Lunar Coloured Fields” oldu. Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere: genel olarak metal müzikte kadın sesi sevmeyen ve rock operadan pek hazzetmeyen bendeniz, klişe vokaller ve müzikal yapı üzerine kurulmuş bu türe nispeten sevdiğim bir iki grup hariç biraz uzak durmayı tercih ediyorum. Leviathan II albümündeki parçaların sıradan West End müzikali formatındaki climax bölümlerini de sevemedim. Ana vokallerde güçlü sopranoların yer aldığı bu türdeki albüm ve parçalarda çok özel bir sound ya da müzikal yapı yakalanmadıkça, ne yazık ki tüm işler damakta aynı tadı bırakıyor: adeta bir restoranda inceleyip hevesle tattığınız tüm farklı yemeklerin (tatlı-tuzlu-acı ya da ekşi olsun) hep aynı lezzette çıktığı bir kabus gibi. Leviathan üçlemesinin 2023’te çıkacak üçüncü ayağı da türe farklı bir lezzet ya da dinamik katamazsa ilginç olmayacaktır diye düşünüyorum.
Ocak 2023’te İstanbul Küçükçiflik Park’ta konser verecek Therion’dan söz açılmışken bu yazıda bence Therion diskografisinde değişik ve özgün bir iş olarak öne çıkan 2012 tarihli Les Fleurs du Mal albümüne yer vermek istedim. 1960’ları kasıp kavuran Yé-Yé müzik akımının belli başlı kadın sanatçılarından kült parçaları kendi tarzında yorumlayan Therion’un Les Fleurs du Mal cover albümünü ben sevdim. France Gall, Françoise Hardy, Sylvie Vartan, Dalida gibi kadın sanatçıların yanı sıra Serge Gainsbourg ve esprili parçalarını beğendiğim Jacques Dutronc da Yé-Yé türünde eserlere imza atmış sanatçılardan. Şimdi albüme yakından bakalım; önce başlığı.
(Charles Baudelaire)
Lisede kafamıza vura vura okutulan, sevgili ablamız Mine Kırıkkanat’ın dediği gibi şiirlerine otopsi yaptığımız gelmiş geçmiş en büyük Fransız şairlerden Charles Baudelaire’in en ünlü eserlerinden Les Fleurs du Mal (Kötülük Çiçekleri) Therion albümüne adını vermiş. Bu eserinde dünya cehennemini, sanayileşmeyle beraber süratle çirkinleşip çöken şehirlerimizi, kokuşmuşluğu, iç sıkıntısını (angoisse) ve bolca ölüm konularını işleyen Baudelaire düzyazı şiirinin (poème en prose) en etkileyici örneklerini vermiş ve yine çok sevdiğim şairler Arthur Rimbaud, Paul Verlaine ve Stéphane Mallarmé gibi başka büyük şairleri etkilemiş. Bu yazıyı yazarken Les Fleurs du Mal’in alt başlıklarında gözüme çarpan “Spleen et Idéal” beni okul yıllarıma geri götürüp öğretmenlerimizin bu “spleen” konusunu ne kadar didiklettiğini hatırlattı ve tüylerimi diken diken etti. Les Fleurs du Mal eserinin belli başlı bölümleri arasında Le Vin (Şarap) ve La Mort (Ölüm) de yer alır ayrıca.
Samuel Taylor Coleridge gibi (hatırlarsanız Iron Maiden “The Rime ve İngiliz Edebiyatı” konusunu metaloda.com’da detaylıca işlemiştim) bir ömür kafası güzel yaşamış abilerimizden Charles Baudelaire’in bir başka ünlü eseri de çekip çekip güzel kafa nasıl oluyor, ne tür halüsinasyonlar görülüyor gibi psychedelic tebrübelerini detaylıca anlattığı Les Paradis Artificiels (Sahte Cennetler) dir. Şiirlerinden çok etkilendiği, Metal Oda’nın favori şairlerinden Edgar Allan Poe’nun da sıkı hayranıdır ayrıca Baudelaire. Bu geniş “Baudelaire” introsundan sonra albüme gelelim:
1965 yılında Lüksemburg adına katıldığı Eurovision yarışmasını bir Serge Gainsbourg bestesi olan “Poupée de cire, Poupée de son” ile kazanan France Gall’i “Ella, elle l’a” ve “Laisse tomber les filles” gibi parçalarıyla da hatırlayacaksınız. Hınzır Serge Gainsbourg’un pornografik göndermeleri olan “Les Sucettes” (Lolipop) parçasını çok gençken söylemiş olan Gall, parçanın anlamını idrak edecek yaşa gelince söylemekten vazgeçmiş ve bir daha konusunu açmamıştır.
(France Gall)
Serge Gainsbourg ise biliyorsunuz Jane Birkin ve Brigitte Bardot ile maceralar yaşamıştır; Jane Birkin ile ortak çocukları olan ve sanatçı duruşuyla pek beğendiğim şarkıcı ve aktris Charlotte Gainsbourg’un da babasıdır aynı zamanda. Charlotte’u yine kal getiren işleri Antichrist ve Nymphomaniac filmlerinden hatırlayacaksınız. Hatta Nymphomaniac’ta müthiş Rammstein parçası Führe Mich’e de yer verilmiştir. Charlotte ve babası Serge “Lemon Incest” isimli skandal parçaya beraber imza atmışlar, Serge Gainsbourg ve Brigitte Bardot’nun beraber söyledikleri “Je t’aime moi non plus” isimli yüz kızartan parçanın orijinal versiyonunun çalınması yasaklanmıştır.
(Serge Gainsbourg)
Tipsizlikte dünya markası Serge Gainsbourg, Brigitte Bardot’ya yazdığı “Initials B.B.” parçasında sevgili listesi kitap olacak uzunluktaki afet Brigitte’in, dönemin modası uzun çizmelerine, harika altın rengi saçlarına ve Guerlain parfümüne methiyeler düzmüş. Ben Gainsbourg’un aynı albümünde yer alan ve yine B.B. ile beraber söyledikleri Bonnie And Clyde’ın da hastasıyımdır ayrıca.
(Brigitte Bardot)
Therion’un “Initials B.B” yorumunu ben çok beğendim, bu sayfadaki Metal Oda listesine de orijinaliyle beraber ekliyorum. Orijinallerini yine France Gall’in yorumladığı Poupée de Cire, Les Sucettes ve Polichinelle’in Therion yorumlarını da çok beğendiğimi ekleyeyim.
Aynı konsept ve havada akan bu albümde başka çok beğendiğim parçalar “Soeur Angélique” (Annie Philippe), “Mon amour, mon ami” (Marie Laforêt), “J’ai le Mal de Toi” (Betty Mars), “Wahala Manitou” (Léonie) ve her dinlediğimde babamı hatırlatan “La Maritza” (Sylvie Vartan) oldular. Bir döneme damgasını vurmuş, melodik zenginliği ve altyapısıyla bugün yeni yorumlara çok açık bu harika parçalara Therion imzası yakışmış bence. Benim tavsiyem Les Fleurs du Mal albümünü, parçaların orijinal versiyonlarıyla birlikte dinlemeniz. Benimle beraber dinlemek isterseniz adres belli: Clubhouse Metal Oda. Yé-Yé müzik akımıyla ilgili bir de sinema notu: 2018 tarihli ve başrolünde muhteşem Blake Lively’yi harika kıyafetler içerisinde seyrettiğimiz kara komedi, gerilim ve suç unsurlarıyla öne çıkan “A Simple Favor” filminin arka planına tüm bu 60’lar ve Yé-Yé soundu hakim.
Françoise Hardy, Saint Privat, France Gall, Jacques Dutronc, Brigitte Bardot gibi eskinin ve ZAZ, Avril Lavigne ve yarın akşam İstanbul’da sahne alacak Coeur de Pirate gibi bugünün sanatçıları da bu soundtrack’te yer alıyor.
Sonuç: bence pek de özgün bir tarafı olmayan, senfonik metal işleri arasında sürüden ayrılmayı beceremeyen Leviathan serisini boşverin, dinlemediyseniz Therion’un “Les Fleurs du Mal” albümünü es geçmeyin derim. Görselleriyle “Beauty and The Beast” kıvamında olmuş bu yazımın sonuna gelirken, müzikle kalın.
©2022@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”
Trackbacks & Pingbacks
[…] ve akılda kalan parça yapılarıyla, France Gall, Corinne Hermes, Türk dostu Anne-Marie David, “Save Your Kisses for Me” ile Brotherhood of […]
Comments are closed.