Clubhouse Metal Oda ’da geçen hafta muazzam TV dizisi Stranger Things ve dizide kullanılan rock ve metal seçkisine yer verdim. Beni çok heyecanlandıran bir yayın oldu; sebeplerini anlatacağım. Yapımcılar Duffer Brothers’dan sci-fi, korku ve drama türündeki dizi 2016’dan bu yana devam ediyor.
Ben bir oturuşta dört sezonu birden yalayıp yutup özellikle de 2022’de yayınlanan ve müzik seçkisi gerçekten aşmış olan dördüncü sezona bayıldım. Konusu 80’lerde geçen Stranger Things, bütün detaylarıyla beni o yıllara götürdü ve o yıllarda birazcık dizideki kaykaylı Mad Max karakterine benzeyen, walkmaninde metal müzik dinleyen ve patenlerinden ayrılamayan bendenizi kendime hatırlatıp yüzümde bir gülümseme bıraktı.
İblisleri etkisiz hale getirmek için müziğin gücüne başvurulması çok etkileyici bir detay olmuş dizide. Max karakterinin çok sevdiği “Running Up That Hill” parçasını ve parçanın hem bestecisi hem de yorumcusu olan İngiliz sanatçı Kate Bush’u yeni nesillerle tanıştıran Stranger Things’in yapımcılarıyla akran olduğumu düşünüyorum bu anlamda. Gördüğü inanılmaz ilgiyle UK Chartlarında bir numaraya oturan “Running Up That Hill” in muhteşem geri dönüşü 1958 doğumlu Kate Bush’u da şaşkına çevirip çok sevindirmiş. Art rock’tan progresif rock’a değişik janralarda eser veren ve çok özel bir sese sahip olan Kate Bush, şarkıcı, müzisyen, besteci ve dansçı kimlikleriyle öne çıkıyor. Ben Kate Bush’un bir Elton John bestesi olan Rocket Man coverını özellikle harika bulurum, Elton John’dan çok daha iyi yorumladığını düşünürüm.
Kimler yok ki bu müzik seçkisinde: 80’lerin başlarında doğan Metallica, sonra Mötley Crüe ve Queen, pek tabii ki Bon Jovi, Journey, Foreigner, Kiss, The Police, Beach Boys, The Clash, rock ikonlarımdan Pat Benatar, çok sevdiğim Duran Duran ve çok daha fazlası. Erkek kardeşler Will ve Jonathan Byers arasındaki güçlü bağın simgesi olarak bugün çoktan dağılmış olan The Clash’tan “Should I Stay or Should I Go” seçilmiş. Byers ailesinden bahsedince bekar anne Joyce rolündeki Winona Ryder beni şaşırtıp kendine hayran bıraktı. 90’ların yıldızı Winona’yı çocuk haliyle Tim Burton’ın kült filmi Beetlejuice’tan ve daha sonrasında Cher ile The Mermaids, Johnny Depp ile yine muhteşem bir Tim Burton filmi Edward Scissorhands, Martin Scorsese’den The Age of Innocence, Arthur Miller’ın aynı adlı oyunundan adapte edilen The Crucible-Cadı Kazanı, Keanu Reeves ve Gary Oldman ile Bram Stoker’s Dracula gibi filmlerdeki başrollerinden tanıyoruz.
Ama ama, Stranger Things’deki anne rolü, bence bütün bu biraz da yüzeysel rolleri gölgede bırakıp, Winona’nın ne kadar iyi bir karakter oyuncusu olduğunu gösteriyor bize. Dizinin bence bir numaralı yıldızı Winona Ryder, tıpkı Kate Bush gibi muhteşem bir geri dönüş yapmış Stranger Things ile. Evden kaçan Eleven karakteri için Bon Jovi’den “Runaway“, duygusal sahneler için Foreigner’dan “Waiting for a Girl like You” ve rock ya da metal olmamakla beraber dünyayı kurtarırken söylenen “Never Ending Story” ve “Ghostbusters” gibi 80’lere damgasını vuran hit parçalar ve film müzikleri dizinin arka planına ustaca yerleştirilmiş. Teenager bir Jon Bon Jovi’ye benzeyen Eddie Munson karakteri benim dizideki çok sevdiğim başka bir karakter oldu. Upside Down’da (seyretmeyenlere ne olduğunu söylemem, seyredince görürsünüz) iblisleri defetmek için elektrik gitarını kapıp Metallica’dan “Master of Puppets” çalan Eddie’ye ben bayıldım: seyredince sizin de çok seveceğinizi garanti ediyorum.
Indiana eyaletinin kurgusal Hawkins kasabasında geçen dizide 80’lerin kült filmlerinden özellikle Spielberg’in E.T. sine (bisikletli ve hoodieli çocuklar) ve 90’ların kült dizisi The X-Files ’a bol bol göndermeler var. Tanıtım müziği müzikal yapı ve ton anlamında The X-Files’ınkine çok benzeyen Stranger Things’de beni ayrıca çarpan ve üzerinde düşündüren konu dizideki Dr. Brenner ve X-Files’daki Cigarette Smoking Man-Sigara İçen Adam’ın fizik ve karakter benzerlikleri oldu. Ana karakterlere uzaklık ve yakınlık bakımından da aynı mesafede duran bu karakter hakkında bakalım sizler neler düşüneceksiniz…
Olayların düğüm ve çözülme noktalarında eş zamanlı olarak kurgulanmış hikayeler, diziye ayrıca heyecan katmış. Bu eş zamanlı hikayelerde beni en çok güldüren konulardan biri karakterlerin acil durumlarda birbirleriyle çok zor iletişim kurması oldu. O yıllarda sadece Star Trek-Uzay Yolu dizisinde gördüğümüz ve ağzımızı açık bırakan Kaptan Kirk’ün cep telefonu bugün hayatlarımızın her yerinde. Cep telefonlarımız neredeyse bir uzvumuz haline geldi: cep telefonumuz yanımızda değilken kendimizi hayattan kopmuş hissediyoruz adeta. Sosyal medyadan haberlere, dizi ve filmlerden sonsuz bilgi deryası internete, bir tuşla ulaşabildiğimiz sevdiklerimize kadar her şey ama her şey cep telefonlarımızın içinde. O yüzden, acil durumda çevirmeli telefonlarla birbirlerine ulaşmaya çalışan ve çoğu zaman da ulaşamayan karakterler, vay be amma da yokluk zamanlarıymış 80’ler dedirtti bana. Bir numarayı hatalı çevirince tüm rakamları tek tek baştan çevirmek zorunda kaldığımız günleri hatırlattı ayrıca. (80’ler gerçekten de yokluk yıllarıydı ülkemizde, o da ayrı bir konudur.)
Uzun lafın kısası, spoiler vermemeye çalışarak (ki nefret ettiğim bir konudur) sonuna geldiğim yazımı bitirirken, seyretmediyseniz Stranger Things dizisini mutlaka seyredin, metaloda.com ‘da sayfanın altında yeralan müzik seçkisinden de dizinin arka planındaki parçaları dinlemeyi unutmayın diyorum. Son yılların en eğlenceli ve soluksuz seyredilen bu dizisinden esinlenerek yaptığım Clubhouse Metal Oda yayınımı da yine podcast olarak bağlantılardan ulaşarak dinleyebilirsiniz. Hem sonra pizzacı çocuk Argyle’ın en sevdiği parça “Pass The Dutchie” yi benden ve Duffer Brothers’dan başka kim hatırlıyor olabilir ki? Di mi?
Müzikle kalın.
©2022@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”