Öncelikle bu yazının salt eğlence amaçlı yazıldığını,öznel olduğunu ve herkesin katılmayabileceği uyarısını yapayım. Şimdi konumuza gelelim: fikrimce en felsefi müzik türlerinden birisidir Metal Müzik. Her bir alt dalı kendisine ait bir felsefe barındırır.Alt dalların anlatmak istediği şeyler, sözleri, müziğinin ruhu hayata bambaşka pencerelerden bakmamızı sağlar.
Bu yazımızda öncelikle bazı metal müzik alt dallarıno felsefi görüşlerle eşleştireceğiz, sonra bazı filozofların olası favori şarkılarını tahmin edeceğiz.
Keyifli Okumalar.

Read more

HER ŞEYİN BAŞLANGICI

Bir konser günü oluyor. Bir sürü genç toplanıyor ve bir yerde buluşup uzun uzun sohbet ediyoruz. Birbirimizi hiç tanımıyorken onlarca senedir dostmuş gibi şakalaşıyor, hayatımızı anlatıyor ve eğleniyoruz. Her şeyi konuşuyoruz. Edebiyat, müzik, felsefe, mitoloji..
Sonra konser anı geliyor. Hep birlikte çılgınca eğleniyoruz. Daha birkaç saat önce tanıştığımız insanlarla kol kola girip mosh-pit yapıyoruz. Konser bitiyor ama konserin konusu saatlerce bitmiyor, tekrar tekrar konuşuyoruz, tekrar tekrar içiyoruz.

Read more

** METAL ODA ÖZEL RÖPORTAJ **

Progresif rock’ın büyük ismi Jethro Tull, iki yıl sonra  The Seven Decades İstanbul konseriyle tekrar Türk dinleyicileriyle buluşacak. Hard rock, caz füzyon, klasik müzik ve folk etkilerini müziğinde birleştiren Grammy ödüllü grup, dünya çapında 60 milyondan fazla albüm satışıyla adını müzik tarihine çoktan altın harflerle yazdırmış durumda. Metal Oda’ya konuşan 57 yıllık grubun lideri ve beyni Ian Anderson efsanesi, İstanbul ile grubun müziğini özdeşleştiriyor: “Jethro Tull’un müziği de zamansız ve belirli bir müzik modasına bağlı değil bence. Şehriniz İstanbul da öyle değil mi? Zamansız bir şehir.” 

Read more

Woodstock Müzik Festivali hakkında, müzik tarihindeki en önemli festivallerden birisidir denebilir. Özellikle 60’lı yılları düşündüğümüzde aklımıza önce Woodstock 69 ya da Ay’a iniş gelir.

Jimi Hendrix, The Who, Janis Joplin, Jefferson Airplane, Grateful Dead, Creedence Clearwater Revival, Santana, Joan Baez gibi önemli sanatçıların yer aldığı, katılımcıların da üç gün boyunca kendilerini barışın, sevginin, müziğin ve beraberliğin kollarına bıraktığı Woodstock Müzik Festivali nasıl oldu da 1999’daki otuzuncu yıl kutlamalarında bir faciaya imzasını attı? Gelin birlikte inceleyelim.

Read more

2024 yılı için konser haberleri ardı ardına gelirken, old school thrash metal tutkunlarının keyfini zirveye taşıyacak haber yine %100 Metal’den geldi. ‘OVERKILL 31 Ağustos Cumartesi İstanbul’da !’

Read more

2024 yılının en önemli organizasyonlarından biri Fransanın başkenti Pariste Temmuz ve Ağustos aylarında gerçekleşen Olimpiyatlardı. Ama kuşkusuz en az Olimpik oyunlardaki rekabet kadar açılış töreni de dünya genelinde gündeme oturdu, övgü ve aynı zamanda eleştirlere mahzar oldu. Her ne kadar farklı siyasi ve toplumsal kesimlerden yapılan eleştirilerle öne çıksa da, 2024 Olimpiyat açılış töreni metalheadler için unutulmaz bir deneyim yaşattı.

Read more

Almanya´nın Köln kentinde 2018 yılında kurulan LIGHT THE BLIND grubu, metal müziğe yeni ve dinç bir anlam katarak büyüyor. İlk albümleri olan “Icarus”u 2020 yılında dinleyiciyle buluşturan grup, hala daha hız kesmeden yeni tekliler yayınlamaya devam ediyor. Yaptıkları müziği “modern metal” olarak tanımlayan grup, kendi seslerini bulma yolunda Linkin Park ve Bring Me the Horizon gibi gruplardan ilham aldıklarını söylüyor. İlk albümlerinde punk ve alternative rock dahil farklı türlerde deneysel parçalar ortaya çıkardıktan sonra ise, yeni teklileriyle beraber kendi özgün seslerini buldukları söylenebilir.

Read more

1994 yılından beri Metal Müzik piyasasını takip ediyorum. Bu konuda dinozor oldum denilebilir ama asla bir dinozor değilim. Her zaman bu müzik tarzının içinde yeni şeyler aradım ve buldum. Bugün popüler olan birçok grubun ilk albümlerinden beri takip ettim. Benim için öyle gruplar oldu ki neden geniş kitlelere ulaşamadıklarına anlam veremedim. Özellikle Metal Müziğin öldü denildiği popun ve rapin dünyayı kasıp kavurduğu yıllarda doğan aşağıda bahsedeceğim grupların neden bir yerlere gelemediğini bir türlü çözemedim. Bahsedeceğim grupların hepsi 90’ların sonu 2000’lerin başında kurulmuş ve yeni metal çağına katkıda bulunmuş gruplar. Ama zaman yitip gitmiş olsa da bu grupları sizlere biraz tanıtmak istiyorum belki dinlemek istersiniz.

AM I BLOOD

Ülke : Finlandiya

Aktif Yıllar : 1992 -1997 1997 – Günümüz

Am I Blood 1997 yılında Helsinki’de o zamanın yükselen Thrash Metal etkisiyle kurulmuş bir grup. 1992 ile 1997 yılları arasında St.Mucus ismi ile müzik yapan grup ismini 1997 de eleman değişiklikleri ile Am I Blood olarak değiştiriyor. Klasik thrash grupları olan Metallica, Testament, Annihilator tarzında bir müzik yapmaya başlayan grup ileri ki albümlerinde kendi tarzını geliştirmiş bir hal almıştır. Özellikle 1997’de çıkan grubun kendi ismini taşıyan ilk albümlerinde Metallica etkisi bir hayli görülmektedir. Hatta albüm kapağı bile Master of Puppets a gönderme olarak haçlarla doludur. 1998 yılında ki Agitation albümleri de Thrash Metal e saygı duruşu niteliğindedir. Ama grup bu albüm öncesinde bir dağılma süreci yaşasa da bunu çabuk atlatarak yollarına devam ederler.

(Am I Blood – Finlandiya)

Ama grubun beni asıl etkileyen ve bu grubu beğenmeme sebep olan albüm The Truth Inside The Dying Sun dır. Bu albüm özellikle vokaller ve sonrasında da sound açısından ilk iki albümlerinden çok daha etkili ve farklıdır. Painful Ignorance, Gone With You, Lies Wrote Mysteries ve The Truth Inside the Dying Sun parçaları benim için hit olmuş parçalardır. Vokalist Janne Kerminen albümün genelini sesi ile şekillendirmiş. Bu albümün bende yarattığı sanki Kuzey Amerika thrash metaline Finlandiya duygusal soundu katılarak ortaya daha değişik ruhu olan bir Metal albümü çıktığı hissidir. Grup bu albümden sonra Metal camiasından istediği ilgiyi çekememiş ve uzun bir süre uyku haline çekilmiştir. Tarihler 2008 yılını gösterdiğin de grup birden bire Shadows with the Colors adında bir parça yayınlarlar. Bu parça ile ortamı koklamışlardır adeta. Sonrasında 2011’de bu parçanın da içinde bulunduğu Existence of Trauma albümlerini yayınlarlar. Artık tarzları biraz daha moderndir ama hala thrash yapmaya devam etmektedir. Am I Blood 2011 yılından beri sessiz durumda beklemektedir.

BLINDED COLONY

Ülke : İsveç

Aktif Yıllar : 2002 – Günümüz

Blinded Colony ilk çıktığında benim hayranı olduğum In Flames ile özleştirilen bir gruptu. İlk albümleri olan Divine pek bir varlık gösteremeyen bir albüm olsa da grup 2006 yılında çıkardıkları Bedtime Prayers albümü ile kendini duyurdu. Bu albümde kullandıkları riffler ve ton In flames i andıran cinstendi. Hani bir grubu çok seversiniz ve onun tarzında müzik yapan diğer grupları arama isteğiniz olur ya işte o arayış sonucunda ben de Blinded Colony ile tanışmıştım.

Grubu ön plana çıkartan ise gerçekten modern İsveç Death Metal soundunu kullanarak oluşturdukları Bedtime Prayers albümü olmuştur. Bu albüm sayesinde Avrupa genelinde çok ses getirdiler.

(Blinded Colony – İsveç)

Ama nedendir bilinmez, bu albümle kazandıkları ivmeyi bir daha asla yakalayamadılar. Üstelik Bedtime Prayers albümünün başarısı sonrasında Sonic Syndicate ve Dark Tranquility ile beraber Avrupayı turladılar. Ayrıca Xbox oyunu olan The Darkness ‘te Once Bitten, Twice Shy parçaları soundtrack olarak yer aldı. Ama In Flames gibi grup ile özdeşleşmek ve iki büyük grupla Avrupa turu yapmak Blinded Colony’e hiçbir şey katamadı maalesef. Grup 2002 ile 2008 yılları arasında 8 üye değişikliği yaşadı. Bu durum onların yeni materyaller üretmelerine engel oldu. Grup 2011 de isimlerinin The Blinded olarak değiştiğini açıkladılar. Şu an için yeni gelecek bir albüm olup olmadığını bilmiyoruz ama bu grubun cidden Bedtime Prayers tarzında bir albüm daha çıkarmasını sabırsızlıkla bekliyorum.

STONEGARD

Ülke : Norveç

Aktif Yıllar : 2000 – 2008

Tarih 10 Ocak 2007 biletimi aldım sabırsızlıkla Everygrey konseri için Taksim’e geçtim. Bu konserin ön grubu olan Stonegard’ı da çok merak ediyorum tabii. Konser açıklandığında grubu araştırıp parçalarını dinledikçe cidden hayran olmuştum kendilerine. Mekana geldiğimde konserin Everygrey tarafından iptal edildiğini öğrendiğimde çok sinirlenmiştim. Mekanın karşısındaki tekelden bir bira alayım da kafam dağılsın derken içeriye dört sinirli tipin girmesi ile dumur oldum. Karşımda Stonegard grubu vardı! O zamanlar maalesef telefonumun kamerası yoktu ve bu benim için çok acı bir anı olarak kaldı. Adamlar da konserin iptal olmasına çok sinirlenmişlerdi. Kendileri gelmiş ama Everygrey gelmemişti ve onlar da bizimle beraber konserin iptal olduğunu mekanda öğrenmişlerdi.

(Stonegard – Norveç)

Neyse bu anımdan sonra grubu anlatalım biraz. Stonegard; stoner – groove metali harika icra eden bir gruptu. 2005 yılında çıkardıkları ilk albümleri Arrows ile ilgi odağı olmuşlardı. Vokalistleri Torgrim Torve sağlam bir ses ve iyi bir frontman idi. Arrows albümü thrash ögelerini de yer yer barındırmaktadır ve bu nedenle grup tarz olarak stoner mı thrash mı yapıyor acaba diye düşündürebilir. Ama 2006 yılında yayınladıkları ve benim aşık olduğum From Dusk till Doom albümlerinde daha sert bir sound ile stoner metal grubu olduklarını tüm dünyaya ilan etmişlerdi.

2008 yılında yakaladıkları başarı sonrası Norveç devi Enslaved ile turneye çıktılar. Ama ne yazık ki bu turneden sonra dağılma kararı alarak metal mezarlığına gömüldüler. 2007 yılından beri playlistim de olan bir grup Stonegard. Kimbilir, belki bir gün tekrardan bir araya gelirler.

SCAR THE MARTYR

Ülke : ABD

Aktif Yıllar : 2013 – 2015

Dağılmasına en çok üzüldüğüm grup diyebilirim. Ama bir grupta çok egolu adam varsa yürümüyormuş demek ki. Slipknot’un eski davulcusu Joey Jordison yanına Strapping Young Lad gitaristi Jed Simon ve eski Darkest Hour gitaristi Kris Norris alarak kurduğu gruba bir de vokalist Henry Derek’ i ekleyerek Scar the Martyr ‘i kurduklarında bu durum nu metal camiasında bir heyecan yaratmıştı. Grup aslında bir yan proje olarak görülüyordu ama Aralık 2013’te Slipknot ile yolları ayrıldığında Scar the Martyr, Jordison’un birincil odak noktası haline geldi. Sonrasında 2013 yılında çıkardıkları grup ile aynı adı taşıyan albüm harika bir başlangıçtı aslında. Albümde birçok hit parça bulunmaktaydı. Revolver dergisinde albüm epeyce övülmüş, Roadrunner Rocords ile anlaşma yapılmıştı.

(Joey Jordison’lı Scar the Martyr – ABD)

Sonrasında 2013 yazında Kuzey Amerika ve İngiltere turnelerini yaptılar. Ama birdenbire vokalist Henry Derek grup üyeleri ile müzikal farklılıklarımız var diyerek gruptan ayrıldığını açıkladı. Sonrasında Joey Jordison ; Henry Derek’in ayrılmadığını,  gruptan kovulduğunu ve yollarına yeni bir vokalist ile devam edeceklerini açıkladı. 2016 yılında grubun kurucusu Joey Jordison grubun dağıldığını ve kendisinin başka projelerle ilgilendiğini söyleyerek çok güzel olabilecek bir hikayeyi sonlandırmış oldu. Buradan kendisine grubun dağıldığını neden üç sene bekleterek söylediğini soruyorum ben de.

Bu listeye başka bir yazımda devam edeceğim. Bir şekilde yok olup gitmiş güzel gruplar var ve bunları hatırlamanıza yardımcı olmak, eğer ki hiç duymadıysanız arşivinize bu grupları kazandırmayı görev edinmiş olan ben, yeni yazımda görüşene kadar iyi ve öfkeli kalın diyorum.

 

©2024@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”

 


Tahminlerimizden çok hızlı bir şekilde hayatımıza giren yapay zeka ekonominin her katmanında işleri değiştirmeye başladığı gibi sosyal hayatımızda ve sanatta da değişimler yaratacaktır kaçınılmaz olarak. İşçisiz fabrikalar, robotların hasat ettiği tarlalar, doktorsuz hastaneler vs yakın zamanda ‘ana akım’ olacak gibi görünüyor. Şimdiden yapay zekanın oluşturduğu resim ve grafikleri görüyoruz.
Müzik üretenler bilirler ki yapay zeka şimdiden müzik üretiminin bir parçası olmuş durumda. Bir şarkının son cilası diyebileceğimiz mastering aşamasında yapay zeka desteğiyle kısa sürede birkaç farklı çıktı alıp bunları değerlendirebiliyoruz. Yapay zeka destekli sanal müzisyenler DAW dediğimiz müzik yapım programlarında bulunuyor. Son olarak Apple’ın Logic Pro yazılımı bas ve keyboard AI (Artificial Intelligence) desteğiyle geldi.


HIRSIZLIK YAPIYOR
Yapay zekanın müzik sektöründe yaratacağı durum batıda yoğun bir tartışma konusu olmuş durumda. Çok sevdiğim bir müzisyen olan Lera Lynn geçtiğimiz aylarda Instagram hesabından tamamen AI tarafından üretilmiş bir country/pop şarkısını paylaştı. Şarkı oldukça klişeydi ve özgün bir tarafı yoktu. Fakat tastamam dört dörtlük bir şarkıydı. Lynn bu durum karşısında yaşadığı endişeyi paylaşırken ben de içimde endişe ve hüzün karışımı bir şeyler yaşadım.
Artık bir dönemin kapanmakta olduğunu, bildiğimiz dünyanın hızlı bir şekilde geride kalmaya başladığını görüyordum. Burada yapay zekanın ‘hırsızlık’ yaptığı da söylenebilir. Yaratıcılık sergilemek yerine topladığı verilerle kendisinden istenene en yakın country şarkısını oluşturduğu malum. Burada verileri toplarken gerçek müzisyenlerin ürettiği verileri bir hak ödemeden kullanmış oluyor. Lynn de bu duruma dikkat çekiyordu.


TİCARİ MÜZİK VE SANAT AYRIMI
Esasen bugün ticari müzik/piyasa müziği diyebileceğimiz şarkıların çoğunda da özgün bir taraf yok. Bu şarkıları üretenler herhangi bir sanatsal kaygı gütmeden sadece ticari getiriye odaklanarak çalışıyorlar. Yapay zekanın ‘sektör’ diyebileceğimiz bu alanda önemli bir pay kazanması olası görünüyor. Reklam ve film müziklerinde ve ucuz yapımlarda yapay zekaya daha sık başvurulacaktır.
Özgün sanatsal üretim yapan sanatçıların ise kendi alanlarında yürümeye devam edeceklerini düşünüyorum. Muhakkak yapay zeka desteği olacaktır ama sadece destek olarak. Keza canlı performans da yapay zekanın en azından uzun bir süre daha yerini alamayacağı bir konu.
Tüm bunların dışında insanların bazı konularda yapay zekayı özellikle tercih etmeyeceği bir dönem de gelecektir. Çünkü insana insan gerek…

 

©2024@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”

 

Engin müzik okyanusunda zaman zaman şaşırtıcı, heyecan verici ve çok özgün işlerle karşılaşıyoruz: ilk dinlediğimde bünyemde şok etkisi yapıp hayranlık uyandıran Sleep Token, TesseracT, Opeth ve Steven Wilson vb sıradışı grup ve müzisyenlerin işleri gibi. Teenager yıllarımda ilk kez karşılaşıp afalladığım Al Di Meola ve Iron Maiden’ın yaptıkları müzik gibi. Dün gece Zorlu Psm’de ilk Türkiye konserini veren Plini de Spotify çöplüğüne her gün yüklenen yüzbinlerce yeni müzik arasından özgünlüğü, vizyonerliği ve yaratıcılığı ile sıyrılmayı başaran, her anlamda transandantal bir deneyim.

Read more