21 Kasım Perşembe günü, metal müziğin ülkemizdeki en güçlü temsilcisi PENTAGRAM ile, grubun temellerinin atıldığı Bursa’da Planet Müzik Kulübü organizasyonunda çok keyifli bir söyleşi gerçekleşti.

Bursa Sanat Mahal’de gerçekleşen söyleşide grup üyeleri Demir Demirkan, Hakan Utangaç, Metin Türkcan, Ozan Tügen ve Tarkan Gözübüyük bizlerleydi. Müziğe gönül vermiş 5 büyük isim ve 3 farklı nesilden müzikseverlerle dolu olan sahnede bizleri Pentagram şarkılarını akustik şekilde cover’layan Lir Sanat Akademi öğrencileri ve Planet Müzik Kulübü üyeleri karşıladı.

Altı önemli başyapıtı kendi yorumlarıyla bize sunarak açılışı çok keyifli hale getiren bir hayli yetenekli genç arkadaşlarımızı bizlere deneyimlettirdikleri keyifli performansları için gönülden tebrik ediyor ve her daim başarılarının devamını diliyorum.

Açılışın ardından gecenin büyük isimleri, heyecanları dorukta seyircileri bekletmeden sahneye çıktılar.

Koltuklarına yerleştiler, bizleri selamladılar ve en doğal, en içten halleriyle seyircilerin sorularını olabilecek en güzel şekilde yanıtladılar.

Yer yer oldukça önemli konuları ele aldıkları, yer yer bizi kahkahalara boğdukları bir buçuk saatlik söyleşinin ardından da sahneden ayrılmayarak biz seyirciler ile oldukça uzun bir müddet sohbet edip, kişisel tavsiyeler ve bol bol imza verdiler.

Her bir üyenin oldukça yetenekli müzisyenler olmaları bir yana, duyarlı, bir hayli donanımlı, sıcak ve ilgili kişilikleri, yaptıkları işe ve kendilerine her daim daha sıkı bağlayarak nesilden nesilden nesile örnek olmaları, benimsediğimiz kültürü gururla yaşatmamızı sağlıyor.

Yıllarca süren emekleri ile bizlere ilham verdiğiniz ve bu güzel gecede bizlerle olduğunuz için sizlere çok teşekkür ediyoruz.

İyi ki varsınız.

 

(Pentagram Bursa söyleşisi 21 Kasım 2024’te gerçekleşti)

PENTAGRAM BURSA SÖYLEŞİSİ

(Moderatör Fatih Tatlıdil Soruyor):

  • Canlı performanslardaki enerjinizi nasıl koruyorsunuz? Aynı şarkıları söylerken o enerjiyi ve dinamiği nasıl sağlıyorsunuz?
  • (Metin Türkcan) : Her seferinde gelen seyirciler farklı. (Seyirci ile birlikte gülüyor.)
  • (Tarkan Gözübüyük): Metin’in de dediği gibi her konser farklı oluyor. Seyirciler ile birlikte bizim açımızdan her konser farklı bir macera. Bir parçayı fazla tekrar ettiğimizi hissettiğimizde de yerine başka bir parça koyuyoruz.
  • Çalmaktan özellikle keyif aldığınız bir şarkı var mı? Bu bizim içim biraz özeldir dediğiniz…?

      •  Hakan Utangaç:  Seyircinin katılımı olduğu her şarkı özeldir. Seyirci onu farklı bir noktaya taşıyor.

  • Provalarda en huysuz kişi kimdir? En çok tekrar alalım diyen?
  • (Aralarında gülüyorlar)

         Topluca : Bu soruyu Ozan’a verelim.

  • (Ozan Tügen) : Benim annem de babam da müzik öğretmeni. Babam hep bir şarkıyı doğru çalıyorum demek için en az 10 kere hatasız çalman gerekir derdi. 10.’da bir tane hata yapsan tekrar başa dönmen gerekir.

(Ozan Tügen)

  • (Demir Demirkan): Bütün konserlerin bence duygusal bir çıktısı indisi oluyor. Bazen bazı şarkıları çalarken “abi çok coştun ya” dedikleri oluyor. Provaları da son zamanlarda yeni şarkı ekleyince yapıyoruz genelde. (…) Zaten süreklilikle olan bir durum olduğu için insanın kafasına yazılıyor bir saatten sonra.
  • Pentagram günümüzde kurulmuş olsaydı yine tarzı aynı olur muydu?
  • (Tarkan Gözübüyük):Bu konuda yorum yapmak çok zor çünkü arada zaman farkı var. (Gülüyor.)  Öncelikle bizden önce çıkan genç arkadaşları tebrik etmek istiyorum, arkadan dinledik. Çok derli toplu, özenli bir çalışma yapmışlar, biz kıvanç duyduk kendi şarkılarımızı dinlerken.  Bu genç arkadaşlar 1987’de ne yapardı diye düşünmek yerine kuşaktan kuşağa bir gelenek olduğunu anlamak lazım. Ben ilkokul-ortaokul-lise eğitimimi Bursa’da aldım. O yaşlarda çok büyük bir heves ve özenle başladık bu işe. Aradan bu kadar zaman geçip buraya geldiğimizde genç arkadaşlarımızın bizim o zaman olduğumuzdan daha yetkin bir şekilde bu işi icra ediyor olmalarını görmek tarifsiz bir kıvanç veriyor bize.
  • Günümüzün güncel grupları ve müzikleri hakkında ne düşünüyorsunuz, aralarında iyi bulduklarınız var mı?
  • (Tarkan Gözübüyük): Müzik her şeyden önce kişinin kendisini tedavi etmek için yaptığı ve bunu da insanlara paylaşabildiği çok özel bir olay. Mucizevi bir gelenek insanlar için. Bir müzik topluluğunu ya da türünü diğerinden daha değerli görmek pek mümkün değil. Herkesin müzikle olan ilişkisi de çok farklı. Müziği 8 milyar farklı algılama şekli var. Bu yüzden bence önce insanları cesaretlendirmek için olsa da liseler arası müzik yarışmaları gibi olaylarla müziği yarıştırmak çok mümkün değil. iyi
  • (Demir Demirkan): Sevdiğimiz gruplar tabii var. Ama bence bir grubu eleştirirken aslında o grubun dinleyicisini eleştiriyorsun. Herkesin her türden bulduğu, hayatına uyguladığı şeyler var bu yüzden bir grubu eleştirdiğin, yorum yaptığın zaman aslında onun dinleyicisini de eleştirmiş oluyorsun. Dolayısıyla bir şey demek yanlış olur diye düşünüyorum.

(Seyirci Soruyor)

  • Bugün Pentagram’ın ilk günlerine bugünkü bilincinizle dönseydiniz neleri farklı yapardınız?
  • (Hakan Utangaç): 1986 yılında başladığımızda her şey çok farklıydı. Böyle bir salon dahi yoktu. O zamanın zorlukları daha farklıydı ama belki de bizi bir araya getiren de bu zorluklardır.
  • O halde soruyu biraz açıyorum. Bugün burda da bir sürü genç müzisyen arkadaşımız var. Sizin o zamanki tecrübelerinizle “bunu yapmazdım, şunu yapardım.” diyeceğiniz şeyler var mı?
  • (Metin Türkcan) : Sen bizden tüyo istiyorsun. (Gülüyor.) Bu bizim kendi hayat yolumuz, kendi tecrübemiz… sana vereceğimiz tüyonun sana faydası olup olmayacağını bilmiyoruz bu bir, hangisini verelim bu iki. (Seyirciyle birlikte gülüyor.) Sen kendi hayat yolunda kendi edineceğim tecrübelerle yanlışlar veya doğrular yapacaksın.
  • Enstrümanlarınıza başlama hikayeniz nedir? Sizi bunlara yönelten insanlar, sanatçılar var mı?
  • (Demir Demirkan): Benim abim çok iyi bir gitarist. Grupları vardı Ege Üniversitesi’nde. Davula  heveslendim ben ilk önce ama devam etmedim. Sonra gitara yöneldim, o zaman daha cazip ve kolay geldi. Abim de evden taşınınca gitarı kaldı, ben de onunla ilerledim. Metod kitaplarından başlayıp ardından sevdiğim şeyleri çalmaya yöneldim. Pink Floyd, Deep Purple gibi… Eric Clapton, David Gilmour gibi daha blues’a yakın rockçıları seviyordum. Tarkan ile bir araya geldik üniversitenin ilk yılı, ondan sonra her gece çalmaya başlamıştık. Tarkan benim gitarda yapamadıklarımı bas gitarda yapıyordu ve bana çalışacaksın dedi. Ondan sonra 7-13 saat arası çalışıyordum ve geri kalan her şeyi bırakarak buna yönelmiştim. Buraya kadar geldi sonra işler… hâlâ da devam ediyor.

HAKAN UTANGAÇ: 

“MOTÖRHEAD, IRON MAIDEN GİBİ GRUPLARLA TANIŞINCA OLAY BAŞKA BİR SEVİYEYE GELDİ”

  • (Hakan Utangaç): Benim üst katımda müzik yapıyorlardı ben de onlara dahil oluyordum. Bir gün jak kablolarına dokundum ve acayip bir azar işittim. O zaman herhalde bu çok değerli bir şey olmalı diye düşündüm. (Gülüyor.) O şekilde başladım. Daha sonra Motörhead, Iron Maiden gibi isimlerle tanışınca olay başka bir yere geldi.

(Hakan Utangaç – Pentagram)

  • (Metin Türkcan): Benim de ilk olarak klavyeye merakım vardı çünkü New Age müzikten hoşlanıyorum. Akrabalarımdan kalan gitarlar da vardı. Ben basket de oynuyordum. Basket ve gitar arasında kalıp gitarı seçtim.
  • (Ozan Tügen): Dediğim gibi annem ve babam müzik öğretmenleriydi. Bizim ailenin geleneğinde de bir araya gelince enstrüman çalıp söyleme var. Bebeklikten itibaren müzik ortamının içindeydim. O yüzden de çok doğal gelişen bir süreçti. Ben hiçbir enstrümanı elime alıp saatlerce çalışmadım. Benimki daha çok eve geldiğim gibi üzerimi bile değiştirmeden o an hangi enstrüman geçerse elime onunla vakit geçirmekti. Sonra Bilgi Üniversitesi’nde müzik eğitimi de alarak ailemi de mutlu etmiş oldum. Benim hikayem böyle gelişti.
  • (Tarkan Gözübüyük): Genelde ailede müzik sevgisi olan insanlardan aşılanan bir şey bu. Belli bir yaşa geldikten sonra tıpkı Ozan’da olduğu gibi geçerliliği olan bir mesleğe geçilmesi bekleniyor. Bence her insan bu ikilemi yaşıyor. Çevrenin veya toplumun gösterdiği kalıplar var ve onlar içerisinde ilerlerseniz daha rahat bir hayat sürebileceğinizi düşündürtülüyor. Müzik de bu alanlardan bir tanesi. Bu kadar tutkuyla bağlandığınız bir alanın engellenilmeye çalışması aynı zamanda bir inat da yaratıyor. İspatlama çabası oluyor. Ama günün sonunda müzik sevgisi insandan insana geçer. Şöyle söyleyeyim, benim ailemin en çok sevdiği iki şey müzik ve toplanıp çalıp söylemek, diğeri de seyahat etmek. Ben müzisyen oldum kardeşim de turizm rehberi. (Seyirciyle birlikte gülüyor.) O yaşlarda çok fark edemesek de şimdi bakınca sezgisel olarak onların sevdiği alanlara da yönelmişiz.

         OZAN TÜGEN: “ŞEBO DÖNECEK!”

Moderatör Fatih Tatlıdil: Ben de ailesinin müziğe yönlendirdiği çok haylaz bir çocukken müzik sayesinde hayatım kurtuldu diyebilirim. Genel olarak da son zamanlarda Türkiye’de son zamanlarda müziğe de büyük bir teşvik var. Bu çok mutlu ediyor bizi, yeni oluşumlara teşvik ediyor. 

  • Şebnem Ferah ile olan Anatolia kaydınız aklıma geldi. İlerleyen vakitlerde kendisiyle bir başka kayıt da almak istiyor musunuz, istiyorsanız ne zaman?
  • (Ozan Tügen): Sen Şebo ne zaman dönecek diye soruyorsun. (Gülüyor.) Dönecek… (Gülüyor.)

(Türkçe Rock denince ülkemizde ilk akla gelen kadın vokal Şebnem Ferah)

  • Benim dinlemeye doyamadığım albüm Unspoken. Anatolian Metal diyebileceğimiz bir tür oluşmuşken ardından nasıl bir kayıt süreci oluştu da ortaya böyle bir albüm çıktı, o dönemin hikayesini ve kayıt sürecini merak ediyorum.
  • (Tarkan Gözübüyük): 99 yılından 2001’de kadar bir süreç. Fikirtepe’de bir stüdyomuz vardı bütün çalışmaları orada yaptık. Bu tamamen o zamanın duygusu, dönemi… 99 depreminden tutun da o zaman yaşanan ekonomik çalkantılar vardı. Biz de o zamanlar 28-30 yaşlarındayız. Bizim çocukluğumuzda 1968 özgürlük hareketlerinden gelen dünyanın gidişatına dair umutlu bir perspektif vardı. Teknolojik şartlar bugünkü gibi gelişmiş değildi ama bizim anne babalarımız geleceğin daha iyi olacağı, çatışmaların azalacağı, refahın artacağı, insanların edebiyattan sinemadan daha çok keyif alacağı, trajedilerin azalarak daha iyiye giden bir dünya olacağı bir dünya bekliyorlardı. Biz de buna inanarak yetişmiş insanlardık. 2000 yılı yaklaşırken herkeste bir etki yaratmıştı. Daha mistik konular konuşulmaya başlanmış, nesnel dünyadansa insanın iç dünyasına yönelik filmler çıkmaya başlamıştı. Ama gördük ki 2000 sonrası hiç de öyle tahmin edildiği gibi gelişmedi dünyada olaylar. Biz o dönem karşılaştığımız insanlarda hissettiğimiz ve kendi paylaştığımız duyguları işlemeye çalıştık albümümüzde. Askerlik de yapmıştık o dönemde. O da yine etkili bir unsurdu. Herkesin bireysel katkısıyla olan, öncedençok planlanmış değil ama yapıldıktan sonra bizim de çok eğlendiğimiz, yıllar içerisinde hala bize bir şeyler anlatan bir albüm.

DEMİR DEMİRKAN: “NERESİ SANA GEL DİYORSA ORAYA GİTMELİSİN!”

  • Demir Bey, siz Amerika’da eğitim aldınız. Sizce Türkiye’deki müzik eğitimi yeterli mi, müzikal anlamda kendimi geliştirmek isteyen müzisyenler neden yurtdışına gidiyor?
  • (Demir Demirkan): Neresi sana “gel buraya” diyorsa oraya gitmelisin. En doğrusu bu senin için. İki eğitimi karşılaştırmayarak senin için en doğrusu neresiyse oraya gitmelisin. Benim dönemimde benim isteğime yönelik okul, bölüm yoktu burada. Elimden geleni de yapmalısın. Onun dışında ne yapacaksın zaten?

(Demir Demirkan – Pentagram)

HAKAN UTANGAÇ: “METALLICA KONSERİNDE JAMES HETFIELD ARKADAN BİZİ İZLEMİŞ, HABERİMİZ YOK.”

  • Sahnede unutamadığınız komik veya trajikomik anılarınız var mı?
  • (Hakan Utangaç): Metallica konserinde çıkacağız. Hetfield arkadan bizi izliyor. O zaman görememiştik tabii, kayıttan gördük sonra. O güzel bir anıydı bizim için.
  • Düğün salonu anısı vardı bir de sanki?
  • (Demir Demirkan): O iyi anı değil ya. (Gülüyor.) Ben gruba daha girmemişken Tarkan ile arkadaştık. Pentagram Çeşme’de konsere gelmişti. Konserden sonra dediler, sen solo gitarcı olur musun? O zaman dedim “abi olur mu öyle şey?” Bir de ertesi günü İstanbul’a gidiyorlar. O akşam kara kara düşündüm nasıl olacak diye… sonra otellerine gittim, biz o gün gerçekten gittik. Bir tane konser yapılacak Fame City’de. Ben de o zaman İstanbul’u bilmiyorum. Ben başlayışını bitişini anlamadım konserin. İyi olduğuna kanaat getirdiğim anlar vardı. Herkes kafa sallıyor, benim saçım var o zaman. (Gülüyor.) Bitti konser, biri pena istiyor benden. Ben de 1 adet var, ne bileyim pena verildiğini. Ha bir de pena da pahalı yani. (Gülüyor.) Şimdi cüzdanda taşıyorum.

METİN TÜRKCAN: “YAŞASIN MÜZİK!”

  • Yaşayan veya yaşamayan en sevdiğiniz rock ve blues sanatçıları kimlerdir?
  • (Demir Demirkan):The Alan Parsons Project – Old and Wise her şeyiyle mükemmel bir şarkı. Müzikal içeriğiyle bir başyapıt benim için. En sevdiğim blues parçası… blues çok zor… moduna göre değişiyor.
  • (Hakan Utangaç): Müziğin her türü iyidir.
  • (Metin Türkcan): Benim isim hafızam kötüdür. İki müzik türü de çok güzel, yaşasın müzik. (Gülüyor.)
  • (Ozan Tügen): Spotify listelerime giriyorum.. favorilerimi dinliyorum.

(Metin Türkcan – Pentagram) 

TARKAN GÖZÜBÜYÜK: “MÜZİSYENLİKTE MÜZİK AYRIMCILIĞI OLMAZ.”

  • O halde söyle sorayım, bunları dinleyin, bunlar sizi geliştirir diyeceğiniz sanatçılar kimler?
  • (Ozan Tügen): Pink Floyd, Led Zeppelin… bunlar sizi geliştirir tabii. Müzik çok derin, bambaşka bir olay.
  • (Tarkan Gözübüyük): Zor bir soru çünkü bir insan çalgıcı olduğu zaman müzik türlerini ayırmamaya başlıyor. Türler arası bir ayrım kalmıyor. Dinleyicilerin aradığını bulabilmesi için müzik türlerinin kategorize edilmesinde bir fayda var ama için içerisinde çalan kişi olacak bulunduğunuzda sizin için müzisyen, grup ayrım yapmak ve seçmek çok zor. Birini söylesen 99 tanesi dışarıda kalıyor. Bir yerden sonra işin olduğunda, hayatın olduysa bi noktada duyduğun her müzikte dikkatini çekecek bir nokta buluyorsun ve buna odaklanman gerekiyor çünkü dinlediğin şeylerin beğenmediğin taraflarını da harcadığın zaman ne sana ne başkasına faydası kalmıyor. Günün sonunda ne dinliyorsan onu seviyor oluyorsun. (…) Mesela desen ki, Jeff Beck nasıl bir sanatçı buna cevap verebilirim ama en sevdiğimi sorunca buna cevap vermesi çok zor.İnsan müzisyense müzik ayrımcılığını bırakması gerekiyor.
  • Yapay zekanın müziği ne yönde yönlendireceğini düşünüyorsunuz? Sizce ne kadar etkili olacak.
  • (Hakan Utangaç): (Gülüyor.) Soruyu bana yönelttiler çünkü ben kullanıyorum. Ortak whatsapp grubumuza sürekli o güne göre mizahi şarkılar atıyorum. Çok da başarılı bu arada ama sadece o şekilde kullanıyorum. Bence ileride kullanılacak ama, önüne geçemeyeceğiz. (…) İnsan üretimi bir şey daha değerlidir.

(Tarkan Gözübüyük-Pentagram)

TARKAN GÖZÜBÜYÜK: “GENÇ ARKADAŞLAR SAHNEYE ODAKLANMALI.”

  • Ülkemizde rock ve metal türünde ciddi bir açık var. Siz müziğe günümüzde yeni başlasaydınız ne yapardınız? Kayıt alıp yapımcılara mı atardınız, sosyal medyanın gücünden mi yararlanırdınız… sahne mi alırdınız?
  • (Tarkan Gözübüyük): Birincisi, müziği bir performans sanatı olarak algılamak çok önemli. Günü bilgisayar başında ekrana bakarak geçirdiğinizde, bu her ne kadar müzik yapma şansı verse de aslında müzik yapmış olmuyorsunuz. Müzik sadece düşüncenizle değil tüm vücudunuzla icra ettiğiniz, enstrümanınızı elinize alıp çaldığınızda olan bir şey. Bundan sonra geleneksel yol, sahne. Bu yüzden ilk etapta yeni başlayan genç arkadaşlara kayıt yapmak, klip çekmek yerine yaptıkları işi sahne üzerinde sundukları gösteri olarak algılamaları, onu nasıl hazırlayacaklarını düşünmelerini söylemek olur başlangıçta. Daha sonra bunun kaydına geçmek, klip yapmak mümkün olabilir ama ilk olarak bunun bir orkestra olması, bir grup müzisyenin birlikte çalıyor olması gerekiyor. Kolektif bir etkinlik ve çalan herkesin kendi bakış açısını kattığı zaman ortaya çıkan renklilik aslında bize en çok cazip gelen. Tek başına oturup da her şeyi yapmayı sağlayan bir teknoloji mevcut şu an ama ben bunu insanın kafasını bulandırdığını düşünüyorum. İkinci olarak da, bugün şu türde bir açık var şeklinde düşünmemek gerekiyor, illa rock metal olması gerekiyor. Ne kadar farklı türden beslenirsen günün sonunda ortaya çıkan yapıt o kadar özgün olacaktır. O yüzden tavsiyem, çalarken belli bir türe odaklansan bile dinleyici olarak onu asla kısıtlamamanı öneririm. Bizim bu türü yapıyor olmamız, insan genellikle 15-25 yaşları arasında her şeye çok açık, çok hevesli oluyor. O yıllarda izlediklerimiz, dinlediklerimiz, okuduklarımız bizim hafızamızda farklı bir yer ediniyorlar. Daha sonra başka alanlara yönelip başka şeyler sevsen de, kaç yaşına gelirsen gel o yıllarda dinlediğin şeylerin bambaşka bir yeri oluyor. O yüzden bizim çaldığımız müzik türü 15-25 yaşlarımızdayken bizi etkileyen bir tür oldu. Bugün olsa başka bir tür olur belki. Önemli olan senin nasıl bir hevesle ve istekle bunu yapıyor olduğun.
  • (Demir Demirkan): İçinde bulunduğun müzikal ortam bunu çok etkiliyor. Ben Pentagram ile birlikte olduğumuz zaman herhangi bir parçayı çaldığımızda bu Pentagram gibi çıkıyor. Ben aynı parçayı başkalarıyla çaldığımda bu farklı çıkıyor. Eğer senin uyuştuğun bir müzikal topluluk varsa, bir gönül bağı varsa onların çıkardığı ses doğru bir ses, o tarzda doğru bir tarz. O tarzda açık var mı yok mu diye düşünmene gerek yok çünkü müzik profesyonel olarak yapmaya başladığında o kadar uzun bir yol ki. Zor bir yol da. Her yerden bir engel geliyor ve onları aşmak için yegane motivasyonun ve disiplinin temeli ona duyduğun aşkın büyüklüğü. Sen o aşkını yaşatabildiğin ortamı bulduğunda aslında sorunun temeli çözülmüş oluyor. Yapım işleri sonradan geliyor. Yapımcıyı senin kendine çekmem gerekiyor. Senin orada bir çekim kuvveti oluşturman gerekiyor ki sana gelsin yapımcı. Bu sayede doğru insanı seçme şansın oluyor. Doğru yerden köklenir de çıkarsan doğru yerlere varırsın.

 

 

 

DEMİR DEMİRKAN: “SAHNEYE ÇIKMADAN SAVAŞ ÇIĞLIĞI RİTÜELİMİZ VAR!”

  • Sahneye çıkmadan önce heyecanınızı nasıl bastırıyorsunuz?

(Herkes alkışlıyor.)

  • (Demir Demirkan): Sen kaç yaşındasın?
  • 9.
  • (Demir Demirkan): Ama sen çok güzel bir soru sordun, sen nasıl bastırdın heyecanını? Bizim yaptığımız bir şey var topluca. Bazı sahnelerden önce çok daha fazla heyecanlı olduğumuzu söyleyebilirim ve biz hepimiz, 9’umuz bir araya geliyoruz ve hangi şehirdeysek veya hangi büyük konser salonundaysak avazımız çıktığı zaman oranın ismini söylüyoruz. Bir savaş çığlığı gibi oluyor. Ondan sonra da o enerjiyle sahneye çıkıyoruz. Bence sen de yap.
  • Bir şarkı yazarken gerek sözler olsun, gerek gitar olsun, gerek davul olsun her şeyi nasıl uyumlu hale getiriyorsunuz. Yıllar boyunca çizginizi bozmadan mükemmel şarkılar yaptınız ve bunu yaparken müzikal uyumu nasıl yakalıyorsunuz?
  • (Ozan Tügen): O gruptaki elemanlar birbirlerini seviyorsa, beraber müzik yapmaktan hoşlanıyorsa zaten akıp gidiyor. Deneyim de var… zaman geçtikçe de artıyor. Birisi bir şey çalarken karşılıklı olarak onu nasıl geliştirebilirim nasıl destekleyebilirim diye düşünerek, biraz sabır ve sevgiyle çözülen bir şey aslında.

(Pentagram konserde)

  • (Demir Demirkan): Ben müzik dışında bir örnekle gireceğim konuya. İki kişinin tartıştığını düşün bir konu hakkında, ikisinin farklı fikirleri vardır. Bu insanlar tartışmayı biliyorsa ortadaki fikri hakkında tartışlar. onun hakkında yorum yaparlar ve onun bir yere varması için çabalarlar. tartışmayı bilmeyen insanlar o fikri değil, o fikri söyleyen insanı eleştirmeye çalışırlar. O zaman kavga çıkar. Oradan hiçbir şey doğru yere gitmez. birinin fiki kabul edilmek zorunda olur. İki kişi bile müzik yapmaya kalksa, ortaya bir fikir çıkıyor. Sen diğerinin söylediği bir şeyi şahsi algılarsan ya da onun şahsına söylersen oradan bir iş çıkartamazsın. Orada ortaya çıkartılmaya çalışılan şey müziktir, birlikte yapılmaya çalışılan şey müziktir. Bütün mesele insanın egosunu ve benim dediğim olacak gibi biri yaptırımını törpülemesidir. bence önemli olan bu çünkü fikirler çalışılabilir, çatışınca daha güzel fikirler de çıkabilir. Herkes aynı şeyi düşündüğünde ortaya yavan bir şeyler çıkıyor. Ama diğer türlü ortaya yaratıcı bir şeyler çıkar. En sonunda çıkan şeyi herkes beğenirse zaten iş bitiyor. Bir ekipteki çalışmanın doğru sonuca ulaşması aslında bireylerin ne kadar çalışılabilir bireyler olması ile alakalı.
  • (Metin Türkcan): Diyor ki Demir Abin, parçanın güzelleştirilmesi için çalışılıyor. Sen orada kendi enstrümanı veya kendini göstermek yerine ortaya çıkacak şeye hizmet etmeye çalışırsan daha güzel olur. Birisi bir şey diyince onu kişisel algılamayıp, parçayı daha güzel hale getirecekse olabilirliğini düşünmen gerek.
  • Burada yaptığınız tür ve konserleriniz hakkında konuşmak isterdim ancak yaptığınız tür protest bir tür. Genelde bize duygusuz duyarsız derler ama aslında dünyayı en çok önemseyen geleceğe dair umutla bakan topluluklardan biri olduğumuzu düşünüyorum. Dünyada her geçen gün yeni bir şiddet örneği, yeni bir olumsuzluk çıkıyor. Bu sizi işinizi daha mı çok bağlıyor, bu türde devam edip, bir etki bırakmalıyım mı dedi dedirttiyor yoksa bir noktada motivasyonunuzun kırıldığını mı düşünüyorsunuz?
  • (Tarkan Gözübüyük): Senin yaşlarında müzikle uğraşan birisi için, bir Orta Doğu ülkesinde senin hevesini kırabilecek yapmaya çalıştığın işi zorlaştırabilecek çok fazla unsur karşına çıkabilir. Bunu doğal görmek lazım. ancak bu konuda bir şeyler yapabilmek bu konuya duyduğumuz sevginin yoğunluğuyla ilgili.bizim yaptığımız şey yalnızca müzik değil. Kültür sanat dalında faaliyet gösteren herkes aslında bu alana adım atarken bir ant içiyor. Diyor ki, ben ne pahasına olursa olsun her türlü zorluğa karşı vazgeçmeden bu yolda ilerleyeceğim. Kararlılığını ortaya koyman gerekiyor çünkü bunu yapmazsan senin yolundan saptıracak çok fazla unsur karşına çıkacak. burada önemli olan bunun bir kültür mücadelesi olduğunu hatırlamak. Bir şeyi seviyorsan onu muhafaza etmek, korumak, sürdürmek için elinden geleni sonuna kadar yapıyorsun. Bizim açımızdan vazgeçmek gibi bir alternatif yok. Bir şeyler hevesini kırsa da o motivasyonu bulup devam etmen lazım. bizim nasıl yaptığımıza gelirsek, bizim yaptığımız şeye olan hevesimiz ve sevgimiz ne pahasına olursa olsun onu sürdürmenizi sağlıyor.

DEMİR DEMİRKAN: “BİR YOLA BAŞ KOYDUYSAN, DİSİPLİN ŞART.”

  • (Demir Demirkan): Tarkan’ın söylediği bir kelime var, onu açmak istiyorum. Bir yola baş koyduysan, o motivasyonu sağlamak için gereken şey disiplin. motivasyona güvenip, ilhama güvenip bir işi sürdüremezsin. Bunu disiplinle yapman gerekiyor. Her gün o bilgisayar eline alacaksın ya da o gitarı, o kalemi eline alacaksın. Ne ise amacın ona doğru çalışman gerekiyor. “Umudum yok, bunu yapsam ne olur.” düşüncelerini tamamen susturacaksın. Bu tamamen şahısla ilgili bir şey tamamen düşüncelerinle ilgili bir şey.bunu yapmazsan hevesin de kırılır umudun da kırılır. Bu işi hobi olarak yapmıyorsan senin ilham beklemek, motive olmak gibi bir lüksün yok. Yapman gereken tek şey oturup o işi yapman. Her işi yarım bırakan bir insan olarak kendini tanımlamaya başladığın zaman mutsuz olacaksın, çevrene de kendine de hiç faydam olmayacak. O yüzden ilham ve motivasyon beklemek yerine oturup yapacaksın ne yapman gerekiyorsa. İşin gücün onu yapmak olacak.
  • Grubun kuruluşuyla ilgili ben çok fazla rivayet de duydum, kendim de çıkarımlarda bulundum ama kaybolduğum noktalar oldu. Bir de yanında Metin Abi’nin de gruba giriş hikayesini merak ediyorum, kendisini pek dinleyemedik.
  • (Hakan Utangaç): Biz Cenk ile aynı İstanbul’da mahallede büyüdük. Çocukluk arkadaşıyız. Tarkan da Bursa’da. Bir ortak arkadaşımız Tarkan’ı ben ve Cenk ile buluşturuyor. Diyor, Bursa’da basçı bir çocuk var, bence size çok yakışır. Tarkan vapurla İstanbul’a geldi. Cenk ile iskelede bekliyoruz ama tabii Tarkan ile tanımıyoruz birbirimizi o zaman görüntü de yok, sadece sesini biliyoruz. İskeleden inen insanları uzaktan kesiyoruz. Tarkan da bizi görmüş vapurdan. İşin ilginç yanı Tarkan’ın da Bursa’da Pentagram adında bir grubu varmış. Bizim de İstanbul’da var. İki Pentagram’ı birleştirmiş olduk. Sonra işte bu geldi. (Metin Türkcan’ı göstererek gülüyor.)
  • (Metin Türkcan): Öncelikle tişörtün çok güzelmiş nerden aldın?
  • Metal Shop’tan. (Gülüyor.)
  • (Metin Türkcan): Daha önce hiç görmediğim bir Pentagram tişörtü.
  • Şenol Heavy Metal Shop’tan alabilirsiniz.

(Herkes gülüyor.)

  • (Metin Türkcan): Şöyle oldu, benim Metafor adında bir grubum vardı. Pentagram ile pek çok yerde sahne aldık, zaten arkadaştık. Grubumuz dağılınca, tek başıma da grup olamayacağım için -tam o sırada Demir’in yurtdışına gitme durumları oldu.-Tarkan sordu bize katılır mısın diye. “Tabii ki katılırım.” dedim. Sonra stüdyoya gittim. Demir bana parçaların çoğunu gösterdi, çok teşekkür ederim. Bu şekilde oldu.
  • (Demir Demirkan):Ben Metin’i görünce sevindim. O kadar samimi ve hoş geldi ki, benden sonra yerime geçecek olan solo gitarcı -bir solo gitarcı egosu vardır.- sevmediğin biri olsa içim rahat etmezdi. Ama bu adam o kadar sevdim ki harika oldu. Ve zaten bizim sahnede bir arada bir müziği paylaşıyor olmamızın keyfi de orada. Herhalde bir gönül bağı var. O da alçakgönüllü bu konuda. Benim Anatolia’da çaldığım soloları bazen Metin çalıyor, bazen onunkileri ben. Bir ego çatışması olmadığı için çok rahat bir geçiş oldu. Gözüm arkada kalmadı. (Gülüyor.)
  • Bir Pentagram Hayranı: Asıl ben size teşekkür etmek istiyorum. . Ben 45 yaşındayım. Sizler benim bir kuşak önceki, o kuşağı temsil eden, bizim yetişemediğimiz ya da stüdyoda kafamızı kaldırıp baktığımız adamlarınız. Sizler ile büyüdük. Bizlere yaşattığınız kültürel değerlerimizi de şarkılar ile gösterdiniz. Bunun için çok teşekkür ediyorum size.

(Tarkan Gözübüyük ve Duru)

Ve son olarak, keyifle geçen bir buçuk saatin ardından, tam yerinde bir teşekkür ile, dolu dolu bir sohbeti taçlandırmış olduk.

Yeni yazılarda buluşmak dileğiyle.

Duru Uzay Aktaş

 

©2024@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”