Selam gençlik! Nasıl gidiyor? Yeni bir yıla giriş yaptık 2025 bütün güzellikleriyle bizimle olsun falan filan derken yine dakika bir  gol bir saçma sapan şeyler yaşanmaya başladı… Ocak ayının son günleri son derece keyifsiz geçiyor, tutunabildiğimiz dallara sarılmaya çalışıyoruz. Bu dallardan bizim için en kuvvetli olanları genelde Metal Müzik ve konserleri oluyor.

Yeni yılın ilk yarısında bir de hastalık belası yüzünden fazla konsere gidemedim, ortamlardan uzak kaldım. Keyifsiz bir günde dönüşümüz muhteşem olur mu? Dedim olabilir. Hastalık sonrasının iyileşme gazıyla b.k varmış gibi alkollerle deney yaptığım bir Cuma gecesinin üzerine Cumartesi günü son derece progresif bir şekilde üzerime kapaklandı. “Persefone” bildiğim ve dinlediğim bir grup fakat yalan olmasın şu “Prog” olayı daha önce de belirttiğim gibi pek benim tarzım olmadı. Fazla geldi, olmayan analitik zekam zorlandı, sınavlarından geçemedim hep kaldım. Dolayısıyla bu tarz benim kişisel Metal müzik serüvenimde “Persefone”un geldiği ülke sınırları kadar yer tutar diyebilirim. “Alkera” ülkemizden çıkmış yine benzer tarzda müzik yapan bir grup. Onları da sahnede ilk defa izleyeceğim, kendileri merak ettiğim bir grup. “Persefone” konseri için son derece uyumlu bir konuk grup olmuş. Şimdi bu kadar olumsuz önyargılar üzerine mucize gelir mi? Geliyor abi! İşte bu yüzden bu işi seviyorum, konserlerin gücüne inanıyorum, bu büyülü ortama bayılıyorum! Finalde ne oldu biliyor musun? Gecenin sonunda Beşiktaş IF’ten çıkarken ben artık progresif metal seviyordum, “Persefone” grubuna bayılıyordum, Andorra’yı Almanya yapmıştım, bu filmdeki karakter değişimim tamamlanmıştı. Bu iş nasıl olmuştu? Dilerseniz buyurun birlikte bakalım.


Dinamik ve Yetenekli: ALKERA
Dışarıda bir tık takıldıktan sonra içeriye geçiyorum, sahneden canlı performans sesleri geliyor “Alkera” yardırmaya başlamış. İlk izlenimim sahne duruşları olan, iyi sound’a sahip güzel, oturaklı, yapıyı kurmuş bir grupla karşılaşmak şeklinde oluyor. Progresif öğeler yanı sıra “Alkera” metal müziğin mistik itemlarını da kullanmayı bilen bir grup. Soundları ve tecrübeli, yetenekli müzisyenleri sayesinde iniş ve çıkış aralarını da müziklerinde iyi bir şekilde dolduruyorlar. 2022 yılında çıkan “Taş Yuva” “Single”larını halihazırda dinlemeyi seviyorduk fakat 2024’te çıkan albümleri “Zamanın Ötesinde” ile “Alkera” çıtayı bir tık daha üste koymuş durumda. Bu albümden “Dilhun” “Kan Revan” gibi sevilen, dinlenmesi keyifli şarkılar konserde çalınıyor. Grup üyelerinin performansları son derece iyi ve ses kalitesi yüksek. Enerjileri ve seyirci iletişimleriyle birlikte tam bir konser grubu olmuşlar diyebilirim. Seyirci birçok yerde şarkılarına eşlik etti, grubun vokali sahne sürelerinin dinamik bir şekilde geçmesini sağladı. Bu noktada vokal Onur Çobanoğlu’nun saçlarına değinmeden edemeyeceğim. O neydi be abi, yani kalıbımı basarım benim diyen kadın kıskanmıştır saçları.



“Alkera” bizleri olabilecek en iyi şekilde “Persefone” konserine hazırlıyor ve sahneden iniyor. Metal müzik dışında “Alkera” müziğinde kendinizi 90 ların ortasında bir Rock barda bulabilme imkanınızda yok değil. En azından bana hissettirdikleri arasında bu tarz nostaljik öğeler de yok değildi. Gitar ve bas dengeleri, klavyenin altyapıyı tadından yenmez bir şekilde döşemesi, kuvvetli bir vokal ve teknik bir davulcu… “Alkera” şahsen benim daha çok sahnede görmek istediğim gruplardan biri oluyor, umarım gelecekte kendilerini daha çok izleme, dinleme fırsatı buluruz diyorum ve kısa bir mola için yukarıya çıkıyorum!

 

(Progresif metalin ülkemizdeki en iyi temsilcilerinden ALKERA – IF Beşiktaş 25 Ocak 2025)

 

“Progla beni Scotty!” : PERSEFONE
“Progla beni Scotty!” öncesinde biraz geyik yapmak için yukarıdayız. Çok sevdiğim bir arkadaşım da konserde (O kendini bilir.) Bu arkadaştan ilerleyen bölümde biraz daha bahsedeceğim çünkü kendisi son derece deli bir “Persefone” hayranı. Böyle adamlarla konser izlemenin ayrı bir keyfi olur, gruba dair her şeyi bilirler, her detaya hakimdirler vs. benim “Katatonia” konserlerindeki halim gibi bir durum; keşke yazıyı ona yazdırsaydım lol. Dolayısıyla hatırı sayılır, bilgi dolu bir konuşma sonrası konser için aşağıda yerlerimizi almaya başlıyo… pardon önce biraları alıyoruz tabi ki sori. Alanda heyecanlı bir bekleyiş hakim ve görebildiğim kadarıyla mekan yarım saat öncesine nazaran epey bir dolmuş. Burada küçük bir sitem ederdim ama ekonomik kaygıları da son derece anladığım için çok ortada kalıyorum daha fazla bir şey demeden burayı geçelim. Ben akademik prog tavrımı alıp grubun kulisten çıkışını efendi bir şekilde beklerken, arkadaşım yanımda heyecandan delirmek üzere, sağa sola havai fişekler patlatıyor. Bekleyiş sona eriyor ve “Andorra”lı dostlarımız “Progresif Melodic Death” üstadları “Persefone”a kavuşuyoruz.


(Persefone İstanbul konserinden 25Ocak 2025)

“Sounds And Vessels” şarkıları son albümlerinden bir giriş/intro niteliği taşısa da sonrasında gelen “One Word” ve özellikle “The Equable” ile fırtınayı üzerimizde hissediyoruz. “Persefone” grubu sahneyi ateşe vermiş, cayır cayır çalıyor, söylüyor desem yeri. İlk andan son ana kadar müthiş bir performans izliyoruz. Senkronik kafa sallamalar, (bazı yerlerde kafaların kopacağından endişe ettim valla…) “Brutal”, “Clean” vokal uyumları (arasındaki geçişler ve özellikle “Clean”lerin arkayı çok iyi doldurması.) aşırı teknik davulcuları ve sempatik vokalleri ile klavyede geri planda kalmış olsa da sesi ve enstrümanıyla bizlere unutulmaz bir gece yaşatan elemanlarıyla “Persefone” benim matematiğimi aldı, götürdü.

“Stillness Is Timeless” “Prison Skin” “Cosmic Walkers” “Living Waves” sırayla çalınıyor. Yani progresif diyince benim aklıma “Dream Theater” belki “Tool” vs. gibi klasik metal anlayışından biraz daha bağımsız, yoğun teknik ve aksak ritimli analitik bir müzik gelir. Bu yoğun teknik bazen o kadar çok can sıkar ki “Sound” bir yerde 90’lar Kanal D çizgi film kuşağına döner. Bu bölümleri atlatabilirseniz eğer ortaya gayet lezzetli “Riff”ler melodiler çıkar ama dediğim gibi benim için biraz problematik bir durumdur. Sanki çok “Thrash” kuduramam “Heavy” azamam “Doom” çökemem “Death” parçalayamam “Black” ayin yapamam ya da jilet çekemem yani belki hepsini yaparım ama sürekli görünmez bir duvar seni engeller, zaman zaman keser, aksar artık neyse işte böyle arada derede b.ktan bir durumdur sanki progresiflik. “Persefone” bu durumu benim açımdan şu şekilde aşmış oldu; bu agalar progresif değil abi Death/progresif tamam ama kayıtlarını dinlerken bu “Death” tarafı pek alamıyordum. Nerede alıp müziğin içerisine girmeye başladım? Kapiş!

 

Pitte Neler Oluyordu?

Konserlerin gücü çok acayiptir ya çocukluğumdan beri şaşkınlığım hiç geçmemiştir, ilk gittiğim konser neyse hangi zamansa orada kalmışımdır. Büyülü, güzel bir şey. Bol bol gidin tavsiye ederim. Şarkılar bitiyor, yenisi başlıyor, sahnedekiler durmuyor, biralar tükeniyor, hemen tedarik ediliyor, yanımdaki arkadaşım kopmuş gidiyor. “Persefone”dan beklediği şarkılar varmış bana konser başında söylemişti. Bunlardan biri yanlış hatırlamıyorsam eğer ya “Kusanagi” idi ya da “Merkabah” “Bunu çalarlarsa ben biterim abi” diye bir cümle kurmuştu. “Persefone” bu iki şarkıyı üst üste çaldı ve evet arkadaşım bitti. Konser sonu falan görüştük tekrardan. Bu şarkılardan birinde şöyle bir şey yaşandı kısaca değineyim. “Breakdown” bölümü öncesi ya da biraz daha öncesi vokal sahneden “Circle Pit yapın şimdi ulan” şeklinde bir anons yaptı. Ben hayatımda bu kadar organize metal seyircisi görmedim. Hemen vokalin dediği şey o anda, tam o müzikal bölümde yapıldı, insanlar şöyle bir döndü, kendine vurdu falan filan klasik şeyler, sonra aa inanmazsın müzikteki o pasaj bitince herkes boğazını temizleyip, gömleklerini ilikleyerek tekrardan eski konumlarına sakin bir şekilde geri döndü. “Star Wars Episode 1” de ki droid çıkarması gibiydi. İşte arkadaşlar bunlar hep progresif.


Neyse “The Great Reality” sonrası “Flying Sea Dragons” çalınırken grubun gitaristi sahneden aramıza indi biraz bizle takıldı sonra geri çıktı falan işte… Ne kadar normal, olağan bir şeymiş gibi anlatıyorum değil mi? Bu konser için durumlar biraz böyleydi, şaşıracak çok fazla şey vardı ve sonu gelmiyordu. Müzikal anlamda “Persefone” da söylenecek bolca şey var tabi ama özellikle değinmek istediğim birkaç konu var. Bunlardan ilki az önce bahsettiğim gitaristin “Circle Pit” arasına indikten sonra canavar gibi kafa sallayıp tam göbekte işini icra etmeye devam etmesi, ikincisi davulun derileri artık nasıl sıkılıp gerildiyse, davulcunun kick ve tomlara “hah şimdi patlayacak lan” tadında vurması, gergin ve aşırı tok bir “Sound” çıkarması. Üçüncü konu ise böyle şeyler olurken piyanistin (abi Arif Susam naifliğinde takıldı valla arkada bütün konser.) müziğini icra ederken bir yandan da vokal de “Clean” yapması, bunun pek duyulmaması fakat duyulmamasının genel kompozisyon üzerine kattığı ince, hülyalı sesin olaya çok çok yakışması. Yani bangır bangır matematik kasan adamların üzerine Hans Zimmer’den “Dune” koroları girmesi gibi bir huzur, yakışma.



Her anı ayrı bir şaşkınlıkla, ayrı bir keyifle geçen konserin bitiş anonsunu yine vokal Dani yapıyor. Son şarkımız bitiriyoruz, görüşüyoruz, öpüyoruz diyor ama sahnedeki saz arkadaşları ve kendisi de buna pek inanmamış bir şekilde sahneden neredeyse hiç inmeden tekrar geri dönüyor ve progresif şenlik “Mind as Universe” ile bütün hızıyla devam ediyor. Herkes memnun, herkes bol tatminli. “Persefone” yine bu kadar seyircisi olduğunu, özellikle bu kadar grubu tanıyıp bilen seyircisi olduğunu düşünmediğim bir gruptu fakat beni yanılttı. Bu tarz müziği gerçekten seviyoruz. Gerçekten bende artık seviyorum. (acıkta “Death”inden koy!) “Persefone” grubu gitarıyla, sazıyla, sözüyle sahneden sıcak bir şekilde bizlere veda ederek bu şarkı sonrasında ayrılıyor, bizlere güzel, uzun süre unutulmayacak bir gece bırakıyor. Tek tek son derece iyi niyetli, sıcak, sevecen, samimi bulduğum grup elemanları kısa bir süre kuliste dinlendikten sonra hayranlarıyla fotoğraf çektirip hoş beş etmek için “Merch” masasının yanına geliyor. Bu güzel adamları ve yaptıkları güzel müziği yıldızlı pekiyi ile uğurluyoruz ve nice konserlerde görüşmek üzere diyoruz efendim. Sağlıcakla kalın!

 

©2025@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”