RACHMANINOFF’TAN RAMMSTEIN’A, PROKOFIEV’DEN PENTAGRAMA
Kıymetli Metalseverler;
Senjutsu ve Metallica Blacklist bu mübarek Eylül ayında ortalığı sallamaya devam ededursun, gözümüzü biraz da ülkemiz sınırları içine çevirelim. Tam bu noktada sizlere 1 Eylül’de Kadıköy’ün göbeğinde dinleme fırsatı bulduğum, içine metalci kaçmış sevgili Dengin Ceyhan’ın bizlere armağan ettiği müzik dolu akşamdan bahsetmek istiyorum. Bu ılık sonbahar akşamında, numarasız yerime oturabilmek için Bahariye’deki upuzun kuyrukta yüzümde sevimsiz maskemle (tabii ki siyah) beklediğim konserden ilk izlenimim, seyircilerin büyük çoğunluğunun gençlerden ve öğrencilerden oluştuğu idi. Covid önlemleri sebebiyle sınırlı sayıdaki biletlerin günler öncesinden tükendiği bu konserde klasik müziğe olan ilgi beni çok mutlu etti.
Daha önceden ismen tanıdığım, daha sonrasında da Clubhouse’ta ve gerçek dünyada cismen tanışma fırsatını bulduğum Dengin, Haziran ayında Clubhouse Metal Oda’da konuğum olmuştu. Kendisiyle Dengin Plays Chopin Nocturnes (2020) ve Dengin Plays Pentagram (2019) albümlerinden, metal müzik tutkusundan, Pentagram yorumlarından ve tatlış kedisi Clara’dan konuşmuştuk. Kadıköy’ün tam göbeğinde, şehrin kaos ve gürültüsünden uzakta, bambaşka bir dünyadan kopup gelmiş gibi duran Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin güzelim bahçesinde koltuğuma yerleştikten hemen sonra programa göz attım. Dengin’in klasik repertuardan Chopin, Rachmaninoff, Scriabin gibi bestecilerden ve piyano için kendi düzenlemeleriyle Pentagram’dan eserler çalacağını, önceden ilan edilen programdan biliyordum. Ancak nihai programı elime aldığımda Dengin’in Metallica’dan “The Call of the Ktulu” ile açılışı yapacağını, Rammstein’dan “Mein Herz Brennt” çalacağını, Pentagram’dan bir değil, iki değil, üç değil tam dört parça çalacağını görünce “İşte budur!” dedim. Beni az çok tanıyanlar bilir: çocukluğumdan itibaren klasik müzik ve klasik bale eğitimi ile formatlanan kulağım bu disiplinlere aşinadır. Metal müzik tutkum 13-14 yaşlarımda başlamıştır. Burada kural genellikle şöyledir: metal müzik dinleyicileri hayatlarının bir noktasında Bach Üstat ile tanışırlar. Benim hikayem ise bunun tam tersidir: ben önce klasik müzikle, sonra metalle tanıştım. Yıllar içerisinde ilmek ilmek, tuğla tuğla, üzerine koya koya bugünkü müzik zevkime ulaştım. Bunları neden anlatıyorum; çünkü Dengin’in eser seçkisiyle benim müzik zevkim tam olarak örtüştü. Kökleri, müzik altyapısı olarak aynı ortak paydaya oturan klasik batı müziği ve bambaşka bir tür olan metal müziğin bu konserdeki buluşması beni çok ama çok heyecanlandırıp mutlu etti. Baştan sona bir bütünlük içinde akan, büyük ekrandaki görsellerle zenginleşen, ne olur, bu müzik, bu akşam, hiç bitmesin dedirten sihirli bir gece yaşadım. Konserde tüylerimi diken diken eden an, Dengin’in Concierto de Aranjuez’in ilk notalarını çaldığı ve büyük ekranda Deniz Gezmiş’in yargılanma sürecini seyrettiğimiz anlar oldu: bildiğiniz üzere Aranjuez ya da daha çok bilinen adıyla Rodrigo’nun Gitar Konçertosu, Deniz’in son arzusudur. Konçerto, İspanya iç savaşını ve faşizme başkaldıran devrimcilerin hikayesini anlatır; işte bu sebeple Deniz’in bu son arzusu çok manidardır.
Müzik Rachmaninoff’tan Chopin’e, Prokofiev’den Pentagram’a akarken (ki bahse konu Rus besteciler en sevdiklerimdendir-Aram Khachaturian’ı da unutmayalım), büyük ekranda toplumsal yaramız kadın cinayetlerinden Matrixvari dünyalara, Sivas’ta 28 yıldır yanan ateşten idam sehpalarına inanılmaz bir yolculuğa çıktık. Müziğin büyülü dünyasında gezinirken bir yandan da içinde yaşadığımız yıkım ve kaos üzerinde düşündük. Dünyada ve ülkemizde yaşanan felaketleri hatırlarken, bu görsellerde verilmek istenen mesajla, Iron Maiden’ın The Writing on the Wall klibindeki mesajın nasıl örtüştüğünü, sanatçıların kötülük ve kaosla şekillenen bu dünyaya gösterdikleri tepkiye de dikkatinizi çekmek isterim. (W.O.T.W Kralın Dönüşü başlıklı makalemde de içinde yaşadığımız cehennemi dünyaya ve felaketlere yapılan göndermelerden detaylı olarak bahsetmiştim. https://metaloda.com/2021/08/07/kralin-donusu/)
Programda görüp acaba Prokofiev Romeo Juliet’ten hangi bölüm geliyor diye düşündüğüm sırada, Dengin, bu güzelim bale müziğinden en çok sevdiğim bölüm olan balo sahnesinden Montague ve Capuletlerin dansınına (Dance of the Knights) müthiş bir geçiş yaptı. Bazen diyorum kendi kendime, bütün bu büyük bestecilerde metal kafası var diye…İşte bu sebeple böyle bir eser seçkisi akışkan ve kusursuz oluyor ve bendeki müzik kafasına cuk oturuyor. Dengin, programında, konserinde kendisini yalnız bırakmayan Pentagram grubundan dört parça çaldı ki bunlar benim de “Dengin Plays Pentagram” albümündeki favorilerim: birincisi tüyleri diken eden Mezarkabul, diğerleri de Time, Kam ve F.T.W.D.A. Pentagram’ın klasik türk musikisi makamlarına oturan besteleri, Dengin düzenlemeleriyle, aradan distortion ve bateri çıkınca piyanoda billur kıvamına gelmişler; zaten güzel ve gösterişli olan parçaların melodik yapısı iyice öne çıkmış; hani Pentagram olduklarını bilmesek Türk Beşlilerinden eserler diyeceğiz, o kadar…
Ben konseri çok ama çok beğendim, eser seçkisini çok sevdim. Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin küçük ve samimi bahçesine bayıldım. Klasik müzik ve metal bağlantısı hoşuma giden bir konu olduğu ve üzerinde epeyce kafa yorduğum için Clubhouse Metal Oda’da “Klasikle Metal” adlı bir programı Nisan ayında yaptım. Keman ve viyolonsel sanatçısı arkadaşlarıma Wolf Hoffmann ve Apocalyptica’yı zorla dinlettim (çok beğendiklerini de söylemeden geçmeyeyim).
Dengin’den yeni metalle klasik projeleri beklediğimizi konuğum olduğu yayınımda kendisine de söyledim.
Bravo Dengin..Dünya müzikle, seninle ve bu güzel müziği dinleyenlerle daha güzel…
© 2021 @metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”
Harika bir yazı, şimdi Dengin dinlemeye gidiyorum, bu tür konser haberleri de olsa sanki 🙏👏🏻
Teşekkürler…