2002 yılında kurulan, ilk albümlerini 2013’te çıkartan ve kendi plak şirketleri SNS Records’tan bu yıl Rise of the Alchemist albümünü çıkartan İstanbullu Saints’N’Sinners, Mart ayında albümden ilk tekliler dijital platformlara düşmeye başladığından beri power metal dünyasını sallamakla meşgul.
Albümün müzik ve sözlerine imzasını atan Deniz Tuncer, anlaşılan sıradan “metali” altına dönüştürmenin, yani mistik ve efsanevi simya ilminin formülünü bulmuş ve Saints’N’Sinners bence bu yıl melodik metal-power metal alanında sözü geçecek albümlerden birini ortaya çıkartmış.
İşin doğrusu geçen yıl merakla beklediğim ama bende Skyfall ve Fear of the Fallen parçaları hariç tam bir hayal kırıklığı yaratan, türün öncülerinden Helloween’in yorucu, zor dinlenen ve kendini tekrar edip duran “Helloween” albümünden sonra, Rise of the Alchemist, tempo açısından dengeli parça sıralaması ve yoğun melodik yapısıyla kulaklarıma bayram ettirdi.
Grubun solisti Mehmet Kaya’nın yetkin, güçlü, geniş aralığa sahip, tizlere rahat çıkan ve yer yer Bruce Dickinson’u hatırlatan vibrato vokali, albümde öne çıkan ve övgüye değer unsurlardan. Dinlerken, yer yer metal tarihine silinmeyecek imzalar atmış büyük gruplardan etkiler görülen, melodik yapısı, öne çıkan gitar soloları ve dinleyiciyi mutlu eden akor yürüyüşleriyle göz dolduran, müzikal inşaasında hata yapmayan bir albüm Rise of The Alchemist. metaloda.com’daki yazılarıma göz atmış olanlarınız, bir an evvel edebi ve felsefi açılımlar yapmak için sabırsızlandığımı tahmin edeceklerdir. O zaman başlayalım:
Hızına yetişmesi zor olan ve her şeyin hızla tüketildiği günümüz dünyasında, müzik de hızlı tüketiliyor tabii ki. Bu sebeple bir parçanın açılışı, introsu ve dinleyicide bıraktığı ilk izlenim, parçanın bütünün dinlenip dinlenmemeye değer olmasını belirleyicilik bakımından çok önemli. Albümün açılış parçası ve favorilerimden “As Above So Below”, tam da bu açılardan epik, senfonik ve kulakta yer eden güçlü girişiyle albümün dinlemeye değer güzellikte olacağını müjdeliyor. Derin, yetkin ve güzel parça sözlerinden aklımda kalanlar:
About a man seeking out for gold
A thousand years of alchemy
And he’s not losing a single hope.
Binlerce yıldır umudunu yitirmeden,
Maddeyi altına dönüştürmeyi,
Simyanın sırrına ermeyi,
Aklına koymuş adama dair.
Parçada başka hoşuma giden sözler: A Lake of Virgin Tears ve ses bakımından kafiyeli The Seven Ravens.
“Sign of Things to Come”, gökte parlayan yıldızla açılıp aşağıdaki sözlerle devam ederken bende Paulo Coelho’nun harika eseri Simyacı – The Alchemist’teki kahramanımız Santiago’nun kişisel menkıbesi (personal legend) peşindeki yolculuğunu ve aradığımız mutluluk ve gerçeğin aslında burnumuzun dibinde olduğunu çağrıştırıp, yüzümde bir gülücük bıraktı.
All of our lives,
We seek the truth somewhere else
But it is just a heartbeat away.
Sözlerde bol bol karşımıza çıkan egzotik tasvirler, kumlar, bitmek tükenmek bilmeyen yolculuk ve macera hissi de yine Coelho’nun Simyacı’sından esintiler taşıyor. Saints’N’Sinners, konusunu mitoloji, efsaneler ve fantastik öğelerden alan power metalin hakkını albümün sözleri ve müziği ile veriyor. Böylelikle grup, tempoları güzel ayarlanmış, yorucu olmayan, dengeli, öğeleri yerli yerinde, tekniği sağlam bir albüme imza atıyor. Beğendiğim parçalardan “Death Comes in Winter”, korku filmi müziği havasındaki tekinsiz açılış notaları ve sözlerdeki kar ve buz tasvirleriyle bana GOTR’un Ak Gezenler’ini (White Walkers) çağrıştırdı. Parçada öne çıkan –ve çok sevdiğim- Ukrayna yeni yıl şarkısı Shchedryk ezgileri yüzümde sinsi bir gülümseme bıraktı. (Death Comes in Winter ve Shchedryk’i bu yazıyı okurken dinlemeniz için sayfanın altındaki Metal Oda Spotify playlistine bırakıyorum). Parçanın son üç dakikasındaki crescendoyu ve gitar soloları da özellikle sevdiğimin altını çizeyim.
“Queen of the Nile”, oryantal ezgileri ve temposuyla damağımda biraz geçen yıl çok beğendiğim Iron Maiden Senjutsu albümünden Steve Harris bestesi “The Parchment” tadı bıraktı. Zaten Rise of the Alchemist’te de bolca rastladığımız Maiden etkisini gözardı etmenin pek mümkün olmadığının da altını çizelim. (Iron Maiden’a ne kadar tutkun olduğumu bilmeyenlerin metaloda.com’daki makalelerime göz atmalarını önemle hatırlatıyorum). Sözlerde adı geçen Mısır’ın lanetli ve kötü kraliçeleri ise bana defalarca bayıla bayıla seyrettiğim “Mumya” serisinin ruhlarını satmış günahkar kraliçeleri Anck Su Namun ve Ahmanet’ini çağrıştırıp yüzümde yeni bir sırıtışa sebep oldular.
Biraz da albümden çıkan teklilerin cover art ve sözleriyle bağlantılı Tarot konularına girelim. “As Above So Below”un kapağında yer alan ‘Büyücü’ kartı (The Magician) sembolizm yüklüdür ve büyücü bir eliyle gökyüzünü diğer eliyle de yeryüzünü gösterir. Büyücü, fani dünya ve ilahi dünya arasındaki bağdır. Önündeki eşyalar kılıç, asa, kupa ve para, 4 elementi yani toprak, su, hava ve ateşi simgeler. Büyücünün başının üzerinde sonsuz yaratım olanaklarını simgeleyen sonsuzluk işareti bulunur.
Albümün sekizinci parçası Ivory Tower (Fildişi Kule) Tarot kartlarından Kule’dir. Kule, hatalı yapılar üzerine kurulmuş hırsları temsil eder. Eski kalıpların yıkılıp yeni düzenin gelmesi için kulenin yıkılması şarttır. Parçada da eskiyi geride bırakmanın ve herşeyin her an değişebileceğinin vurgusu vardır. Tarot konusuna Clubhouse Metal Oda yayınlarından yer verdiğimiz melodic death üstatları Aether Realm “Tarot” ile bol bol girmiş, derinlemesine didiklemiştik. “Ivory Tower” sözlerindeki:
The essence of the universe is inside all of us, We are nothing but children of the stars
sözleri bana teorik fizikçi Richard Feynman’dan:
“Ben atomlardan oluşan bir evren, evrendeki atom.”
Mevlana’dan
“Kendini okyanusta bir damla sanma.
Sen bir damlanın içinde kocaman bir okyanussun.”
ve gökbilimci Carl Sagan’dan
“DNA’mızdaki karbon, dişlerimizdeki kalsiyum, kanımızdaki demir, bizler yıldızların çocuklarıyız.”
sözlerini çağrıştırdı.
Albüm ile aynı adı taşıyan “Rise of the Alchemist” parçası, folk intro notaları, bende bıraktığı yoğun Maiden tatları ve progresif dokunuşlarıyla albümün çerçevesini çizip ana fikrini veriyor:
Simyacı sülfür, cıva ve tuzu ateşlerde eritip,
Sonsuz gençlik ve ölümsüzlüğün peşinde,
Cevapları aramakta.
Tabii simyacı da bir tür büyücü kuşkusuz… Sıra bütün bu büyücülere, taşlar ve elementlere gelmişken Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın (ki felsefe taşı mükemmelliğe dönüştürülecek saf maddeyi temsil eder) yüce büyücüsü simyacı Nicolas Flamel ve Kral Arthur efsanesinin büyücüsü Merlin’den bahsetmeden geçemeyiz. (Harry Potter yazarı J.K.Rowling’in son eseri hakkındaki yazım için tıklayınız: https://metaloda.com/masallarin-kralicesi-joanna-rowling/)
Nicolas Flamel, simya ilminin sırrına ermiş ve felsefe taşına sahip olarak ölümsüzlüğe kavuşmuştur. “Rise of the Alchemist” parçasında sadece simya ilmi değil, en sevdiğim hayvanlardan ejderhalar da var. Power metalde fantastik öğeler bol bol var dedik ya hemen burada sözlerde adı geçen Kral Arthur efsanesinin adası Avalon’a, kılıçların kılıcı Excalibur’a, soyadını ejderhalardan alan Arthur’un babası Uther Pendragon’a, Merlin’in arkadaşı ve Kral Arthur’un koruyucusu ejderha Kilgharrah’a uzanalım.
Merlin’in gençliğinde krallık tacını giyen Vortigan’ın inşaa etmek istediği ama her deneyişinde ertesi gün yıkılan kulenin altında bitmez tükenmez bir savaşa tutuşmuş biri kırmızı diğeri beyaz iki ejderha yaşar: altında yaşadıkları kule de Saints’N’Sinners’ın Fildişi Kule’sine selam çakar bence. Galler ülkesinin koruyucusu olan kırmızı ejderhanın bugün hala ülkenin bayraklarında yer alması da bu yazının tuzu biberi olsun.
Albüm cover art’ına imzasını atan Berker Sönmezler’in tasarladığı birazcık Shrek, azıcık Ork tadındaki grubun sevimli maskotu Virgil’i da unutmadan, bu senenin bence en iyi power metal işlerinden birine imza atan Saints’N’Sinners’ı dinleyin, görkemli albümleri Rise of the Alchemist’i sakın atlamayın diyorum.
Müzikle kalın.
©2021@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”
Tüm çeviriler @metaloda’ya aittir.