SEPTICFLESH senfonik death metal grubundan Sotiris Anunnaki V,  16 Şubat 2024’te gerçekleştirecekleri İstanbul konseri öncesinde Metal Oda’ya konuştu. IF Beşiktaş’ta gerçekleşecek olan konserin organizasyonu Vera Müzik ve Black Label Events’e ait.

Sotiris, sohbetimize hoş geldin. Öncelikle bu röportajı yapmaya zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim. SEPTICFLESH daha önce birçok kez Türkiye’de konser verdi ve ülkemizde bu yeni konseri sabırsızlıkla bekleyen sağlam ve sadık bir hayran kitleniz var. 16 Şubat’ta lineup ve sahne açısından neler bekleyebiliriz?

-Bu sefer ben de sahnede bulunacağım için grup Türkiye’de ilk kez tam kadro olarak sahne alacak. Bir sanatçı olarak sahnede teatral bir duruş sergilemeyi tercih ediyorum ve canlı gösterilerde temiz vokallere odaklanmam bunu yapmamı sağlıyor; böylece sahnede daha fazla hareket ve etkileşim oluyor.

(Sotiris Anunnaki)

Yaklaşık 34 yıllık uzun bir yolculuk sizinki: Forgotten Paths (1991)albümünden Modern Primitive’e (2022) ve çok daha fazlasına. SEPTICFLESH sound’unun yıllar içindeki gelişimi ve son albüm Modern Primitive ile birlikte metal sahnesindeki güncel yeri hakkında neler söylemek istersin?

-Aslında bu, çeşitli virajları olan uzun bir yolculuk oldu. Grup olarak her zaman benzersiz bir kimlik oluşturmaya odaklandık. Ayrıca başından beri deneyselliği ve farklı şeyler denemeyi sevdik. Zaman geçtikçe becerilerimizi geliştirdik ve bir noktadan sonra “geleneksel” rock enstrümanlarının yanı sıra istediğimiz enstrümanı kullanarak daha karmaşık besteler oluşturmayı başardık. Modern Primitive, en güçlü yanlarımıza dayanan olgunluk çağındaki SEPTICFLESH’i temsil ediyor.

SEPTICFLESH’in müziği ve sözleri çok fazla katmana sahip ve bence bu, grubun alametifarikalarından, SEPTICFLESH’i meydana getiren benzersiz özelliklerden biri. Klasik müzik altyapısına sahip ve senfonik unsurlardan sorumlu Chris, mitoloji, tarih, felsefe ve edebiyatla ilgili sözler yazan sen Sotiris ve çok etkileyici, karanlık, sert ve çarpık ancak figüratif resimleriyle Seth, tüm bunlar SEPTICFLESH’in dünyaya haykırmak istediğine katkıda bulunuyor. Bu bakımdan SEPTICFLESH’in klasik müziğe ve tabii ki sanata en yakın duran “metal” olduğunu düşünüyorum. SEPTICFLESH “sanatı” hakkında sen neler söylemek istersin?

-Aslında yaptığımız işi genel anlamda sanat olarak değerlendiriyoruz. Bunu sadece müzik olarak değil, görsel boyutuyla birlikte bütün bir konsept olarak düşünmek lazım. Biz sanatın daha karanlık bir tarafını, daha aşırı ve daha kasvetli bir yönünü temsil ediyoruz.

En başında sizleri “metal” müzisyenler yapan şey neydi? Müzikte tür açısından çok farklı yollar izleyebilirdiniz. Death metal yolunu seçmeye nasıl karar verdiniz ve neden? (Klasik müzik tutkunu biri olarak benim için ekstrem metale yönelmek doğal, tatmin edici ve kolay bir süreç mesela. Peki sizler nasıl death metale doğru ilerlediniz?)

– Benim ilk müzik aletim kemandı, dolayısıyla çocukluğumda keman çalmaya başlayınca klasik müzik dünyasıyla tanıştım. Ancak Heavy Metal ‘i keşfettiğimde metale aşık oldum: metal müziğin de zaman içerisinde daha ağır ve karanlık hale gelmesi beni çok etkiledi. Tüm farklı yollar bana keyif verdi ve hem gitarist hem de vokalist olarak birçok farklı müzisyen ve janradan etkilendim. Ancak öyle görünüyor ki Death Metal unsuru hepsine üstünlük sağladı; diğer grup arkadaşlarım için de aynısı söylenebilir.

 

 

Metal müzikteki Death Metal türü elbette “Ölüm”ü konu alır ve ölüm, hayatta karşılaştığımız en dehşet verici, korkutucu, bilinmeyen ve acımasız gerçeklerden biridir. SEPTICFLESH, klasik müzik ile metalin unsurlarını birleştirirken her ikisinden de daha büyük, daha görkemli ve daha karanlık bir şey yaratıyor. “Karanlık” müzikten bahsederken aklıma Mozart, Verdi, Britten, Berlioz gibi büyük bestecilerin Requiemleri (requiem: ölülere dua ve ağıt için yazılan müzik türü) ve Johann Sebastian Bach’ın Si minör Missa’sı (Mass in B minor) gibi dini müzikler geliyor. SEPTICFLESH’in kendi Missa’sı (missa: kilise için ayin müziği) olan muhteşem The Great Mass (2011) albümü var. Bütün bu klasik bestecilerin ve onların eserlerinin bu harika albümde ilham verici bir etkisi oldu mu?

– Evet, The Great Mass bizim Requiem’imizdir aslında. İronik bir nokta olarak Milos Forman’ın Amadeus filminde (1984) Mozart, ölüler için büyük bir missa yazma planlarını  saray bestecisi Salieri’ye anlatır. Bu cümle, bizim The Great Mass albümümüz için çıkış noktası oldu. (Metal Oda’nın notu: Besteci Antonio Salieri Viyana sarayında kapellmeisterlık yapmış döneminin ünlü bir bestecisi ve müzik hocasıydı. Franz Liszt ve Schubert gibi çok ünlü bestecilerin de hocası olmuş olan Salieri, müzik konulu en güzel filmlerden biri olan Amadeus (1984) ‘ta -ki orijinal eser bir tiyatro eseridir- yazar Peter Shaffer’in kurgusuyla, yeteneksiz, Mozart’a duyduğu kin ve kıskançlıktan beslenen, hatta Mozart’ın ölümüne sebep olan bir karakter olarak betimlenmiştir).

Müzik tek başına da anlamlı ve bütün bir sanat formudur ama yine müzik, insana varoluşsal sorunlarını düşündüren sözlerle birleştiğinde komple bir sanat haline gelir. SEPTICFLESH, Antik Yunan, Sümer, Mısır, Mezopotamya efsaneleri ve mitolojilerinden çok ilham alıyor. Biz Anadolu’nun sakinleri, Yunan halkıyla ortak bir kültürel hafızayı paylaşıyoruz; Doğu Roma İmparatorluğu’nun kültürü, sanatı ve tarihi halklarımızın genlerine kodlanmış adeta. Tüm halk masalları, Thales, Diogenes gibi filozoflar, İzmirli Homeros (İlyada ve Odysseia yazarı) gibi edebi şahsiyetler, Yunan ve Türk halklarını ortak bir geçmiş, ortak bir kültür ve coğrafya ile birbirine bağlar kanımca. SEPTICFLESH şarkı sözlerinde Mezopotamya mitolojisine (Tiamat-Faceless Queen), Sümer efsanelerine (Sumerian Daemons 2003), Mısır Tanrıları ve Tanrıçalarına (Ra, Anubis, Set), edebiyata (Dante’s Inferno-Dante Alighieri, Neuromancer -William Gibson, The Call of Cthulhu- H.P.Lovecraft) ve doğaüstü varlıklara (Nezareth Vampiri, Theriantrophy) kadar pek çok referans var. Tüm bu mitolojiyi ve edebiyatı müziğinizle birleştirmeye nasıl karar verdiniz? Bu da sanatınızı klasik müzik alanına yaklaştıran bir diğer güçlü unsur diye düşünüyorum.

– Her zaman antik kültürlere, mitolojiye ve okülte ilgi duydum. Bütün bu ilgi ve merakım da yazdığım sözlerde kendini gösterdi.  Her zaman bende yoğun duygular uyandıran konular hakkında yazıyorum; çünkü ancak izleyiciye gerçek ve yoğun bir şey verdiğiniz zaman, sıradan iletişimin engellerinin aşılabildiğine ve spiritüel düzeyde duygulara ulaşmanın mümkün olduğuna inanıyorum.

Codex Omega albümünde (2017) yer alan “Martyr” şarkınız SEPTICFELSH’in en ilginç eserlerinden biridir bence: sözler, İskenderiyeli büyük Yunan filozof, astronom ve matematikçi Hypatia’nın hikayesini konu alır. Güçlü, güzel ve olağanüstü bir dehaya sahip bir bilim insanı olarak Hypatia, benim süper kahramanlarımdan biri, zamanının çok ilerisinde bir figürdür. MS 415 yılında pagan inancı nedeniyle fanatik bir Hristiyan kalabalığı tarafından hedef alınmış ve taşlanarak katledilmiştir. Bugün onun ölümünden yaklaşık 1600 yıl sonra, az gelişmiş ülkelerde kadınların dindar fanatikler tarafından benzer şekilde barbarca katledildiğini ve öldürüldüğünü görmek utanç verici diye düşünüyorum. Hypatia ile ilgili bu “Martyr” şarkısını yazarken grubun aklında ne vardı?

(Rachel Weisz Hypatia rolünde)

– Ne yazık ki, kadın konulu az eser olması sebebiyle tarihteki bu çok önemli kadın hakkında bir şarkı yapmak istedim. Hypatia’nın hikayesi pek çok açıdan büyüleyicidir, ancak çok üzücü bir sonu vardır. Bu şarkıya daha geniş açıdan bakarsak, fanatizmin karanlığının karşısında duran akıl, bilim ve bilginin ışığını övdüğünü görürüz.

(Metal Oda’nın Notu: İskenderiyeli Hypatia’nın hayatı ve ölümü hakkında daha fazlası için Alejandro Amenabar’ın 2009 yılına ait AGORA adlı tarihi dramasını seyredebilirsiniz; Hypatia rolünde çağımızın en güzel oyuncularından Rachel Weisz var.)

SEPTICFLESH’in karanlık, ağır ve vahim müziği, insanlığın karşı karşıya olduğu korkunç gelecek hakkında bizi düşündürmeyi de amaçlar bence: örneğin “Başsız Bir Adamın Portresi (Portrait of a Headless Man)”, güvenilmez ve uğursuz bir yapay zekanın kararttığı cehennemi ve distopik bir geleceği düşündürür: doğanın ve gezegenimizin yok edildiği, iki yüzlü liderlerin otoriter yönetimleriyle hüküm sürdükleri, teknolojinin kör ettiği kalabalıklarla dolu bir gelecek. Günümüzde pek çok metal grubu distopik ve kıyamet sonrası (post-apokaliptik) konularla ilgileniyor. Peki ne dersin, sence insanoğlu açgözlülük ve merhamet eksikliği yüzünden kendini kendini yok mu edecek? Şarkı sözlerinizde insanın bencilliğine ve bilinçsizliğine dair o kadar çok ipucu var ki:

Apocalypse (The Great Mass)

Kim kime liderlik ediyor?

İnsan Dünya’nın bedeninde yaşayan parazit bir organizma mıdır?

İnsan intihara meyilli bir Tanrı mıdır?

Başsız Bir Adamın Portresi (Codex Omega)

Elimizi kolumuzu bağlamak için (radyo) dalgalarını

Bizi kör etmek için ekranları kullanıyorlar

(Bu bana 2023’ün konu ve müzik anlamında en ilginç metal albümlerinden birini hatırlattı: Cattle Decapitation’ın Terrasite: insanoğlu Dünya’nın parazitidir.)

– Ne yazık ki en olası senaryonun bu olduğunu düşünüyorum. İnsanlık, insanların başlattığı eylemler nedeniyle gerçekten yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır bence. Açgözlülük,  yaradılıştan gelen kusur ve kötülük, tüm bunların kaotik ve problemli bir karışımıdır insan denen varlık. En önemlisi de kilit noktalarda, her şey yok olup kendileri de gittikten sonra insanlığa ne olacağını hiç umursamayan pek çok kişi var. Ayrıca insanlık parçalanmış ve bölünmüş durumda. Birleştirici bir küresel refah anlayışı olmadığı gibi, insanlığın geleceğini her geçen gün yokoluşa bir adım daha yaklaştıran faktörlerle başa çıkmak için alınmış küresel bir önlem ya da onaylanmış bir mekanizma da yok. Üstelik bazen tıpkı sihirbazın çırağı gibi davranıp, gerekli tedbirleri almadan çok tehlikeli “sihir”lerle çocukça, bilinçsizce oynuyoruz.

Tekrar müziğe dönelim: SEPTICFLESH’in müziğinde pek çok geleneksel müzik aletine yer veriyorsunuz: bunlardan bağlama, tambur, ud, tulum (bir tür gayda), zurna, kaval, düdük gibi bazıları da Türk ve Yunan müziğinde karşımıza çıkan ortak enstrümanlar. Peki bu folklorik enstrümanları SEPTICFLESH müziğine dahil etmeye nasıl ve neden karar verdiniz?

– Bu enstrümanların etnik ve doğal seslerini seviyoruz: Christos’un takımda olması bize bestelerimizde uygun gördüğümüz yerlerde bu müzik aletlerini istediğimiz gibi kullanabilme özgürlüğünü veriyor. Beste yaparken, başrolde yer alacak enstrümanlar konusunda sınırlama olmaksızın duygu yaratmaya odaklanıyoruz.

(Christos Antoniou-SEPTICFLESH)

Bu Chris için bir soru: SEPTICFLESH’in müziği bir film müziği kadar görsel. Müziğinizi analiz ettiğim kadarıyla Wojciech Kilar, Arvo Part, Stravinsky, Mussorgsky Britten ve Danny Elfman’ın SEPTICFLESH müziğinde büyük etkileri olduğunu düşünüyorum. Klasik müzik ve metal müziğin büyük bir hayranı olarak SEPTICFLESH soundu benim için büyük bir keyif çünkü en çok sevdiğim iki şeyin bir harika bir karışımı: klasik müziğin ve metalin . Başka hangi klasik ve/veya film müzikleri bestecileri SEPTICFLESH’i etkiledi?

– Tchaikovsky, Satie, Verdi, Rachmaninov, Basil Poledouris, Hans Zimmer sayabileceğim diğer birkaç isim.

(Igor Stravinsky)

Görsellikten bahsetmişken Seth’in resimleri hakkında neler söylemek istersin? SEPTICFLESH’in yanı sıra Paradise Lost, Camelot, Moonspell ve daha birçok metal grubu için albüm kapakları hazırladığını biliyorum. Seth için büyük bir ilham kaynağı olarak, karanlık, vahşi ve biomorph çalışmalarıyla figüratif dışavurumcu resimde tartışmalı ancak önemli bir figür olan ressam Francis Bacon’un etkili olduğunu biliyorum. Seth ve Bacon’un sanatı ile SEPTICFLESH’in müziği arasındaki bağlantı hakkında ne söylemek istersin? Sence hepsi death metalde, yaşam, ölüm ve yıkımın ortak paydasında mı buluşuyor?

(Spiros “Seth” Antoniou)

– Evet bence de. Seth, yalnızca SEPTICFLESH’e değil genel olarak bir Metal sanatçısına gerçekten yakışan kışkırtıcı ve son derece ayrıntılı görüntüler yaratma konusunda oldukça yetenekli. İşte tam bu yüzden çok etkileyici bir kariyeri var. Ve yaptığı işi çok seviyor ve dolayısıyla işine büyük bir tutku ile bağlı.

(Seth’in dark art işlerinden)

 

(Çığlık atan figür-Seth solda / Screaming Pope – Francis Bacon sağda) 

Koro ve yaylıların etkisi SEPTICFLESH müziğine daha fazla drama katıyor ve müziği daha da büyütüyor; orkestra SEPTICFLESH müziğinin vazgeçilmez ve bütünleyici bir parçası: gelecekte İstanbul’da orkestra eşliğinde bir gösteri umut edebilir miyiz? (Infernus Sinfonica MMXIX- Live in Mexico gösterisi gibi) Ne dersin?

– Elbette harika olurdu. Genel anlamda orkestra eşliğindeki konserlerimizin sayısını artırmak hedefimiz var. Orkestra SEPTICFLESH’in çok önemli bir parçası olduğu için Christos buna uygulanabilir bir çözüm bulmak için kafa yoruyor.

16 Şubat 2024’te İstanbul’da sahne alacaksınız. Konser Vera Müzik ve Black Label Events tarafından düzenleniyor; özel konuk olarak yine ülkenizden death-doom grubu On Thorns I Lay de yer alacak. Bu konseri sabırsızlıkla bekleyen Türk hayranlarınıza neler söylemek istersiniz?

– Ben de gösteriyi sabırsızlıkla bekliyorum. Gelin bunu birlikte unutulmaz bir konser yapalım!

Sotiris, söyleşimize zaman ayırdığın ve Metal Oda’da konuğum olduğun için çok teşekkür ederim. Sizleri İstanbul’da sahnede izlemeyi dört gözle bekliyorum.

-Teşekkür ederim Güzin, 16 Şubat’ta görüşmek üzere!

 

SEPTICFLESH

Sotiris Anunnaki V. – ritm gitar, clean vokal

Spiros “Seth” Antoniou – bas gitar, brutal vokal

Christos Antoniou – lead gitar, orkestrasyon

Kerim “Krimh” Lechner – davul

Dinos “Psychon” Prassas – ritm gitar

 

©2024@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”