Henüz Bosphorus Fest’in etkisi, heyecanı ve anıları tazeliğini yitirmemişken bu sefer yine Bosphorus Productions ve Portals Booking iştirakleriyle organize edilen Portals Metal Fest’e son sürat giriş yaptık. Portals ülkemizde gerçekleşen diğer festivallerden biraz daha farklı ve sert tarzları bir araya getirmeyi amaçlayan, Metal müziğin yeni keşiflerine doğru deyim yerindeyse bizlere bir “Portal” açmayı amaçlayan çeliği burnunda çok yeni bir festival. Kadroda bulunan hemen hiçbir grubu daha önce Türk sahnelerinde izlememiştik.
Posts
Kan, ter, metal, Gojira / Özgür Polat
Afrika’dan sıcaklar gelirken, Fransız metal grubumuz GOJIRA da Atina üzerinden 21 Temmuz itibariyle İstanbul’a ulaştı. Kasım ayında aldığım bilete aylar geçtikçe tekrar tekrar bakıyor, bugünü iple çekiyordum. Mario’nun Zuhal’deki imza gününe göre uçak biletimi almış olmayı çok isterdim; fakat program son anda açıklandığı için onu kaçırdım.
1990’dan beri her yıl düzenlenen Wacken Open Air, dünyanın en büyük ve en efsanevi metal müzik festivallerinden biri olarak anılıyor. Festival, Kuzey Almanya’nın Schleswig-Holstein eyaletinde, Hamburg’un kuzeyinde bulunan şirin Wacken köyünde gerçekleşiyor. Doğanın kalbinde, tarlaların ortasında kurulan bu açık hava metal cenneti, her yıl binlerce metal tutkunu tarafından ziyaret ediliyor. Öyle ki, ziyaretçilere artık “metal hacısı” gözüyle bakılıyor!
Black Sabbath şeytan müziği mi yapıyor? Black Sabbath gençleri satanizme mi yönlendiriyor?
Hayır, tek yaptıkları şey, ne olursa olsun efsanevi bir şekilde konser vermek!
Guns N’Roses Efsanesinin Başı
Türkiye’de Heavy Metal ’in ve Hard Rock ’ın görünür olduğu, ana akım olmaya en fazla yaklaştığı çok güzel bir dönem vardı. 1980’lerin ortasından özellikle 1990’lardan itibaren müzik ve medya endüstrileri sayıları artan metalheadlerin taleplerine karşılık veriyordu. Rock Kazanı gibi sırf Heavy Metal’i ve Hard Rock’ı ele alan dergiler sayesinde grupların hiç yayımlanmayan fotoğraflarına, röportajlarına ve gruplara ilişkin haberlere kolaylıkla ulaşılabiliyordu.
Accept dinlemeye çocuk yaşta başladım. Kasetlerin, dergilerin, afişlerin biriktirildiği zamanlardı. Udo Dirkschneider’ın sesi, bir süre sonra tanıdık bir yüz gibi. Bu yüzden Udo’yu sahnede her görüşüm, sadece bir konser izlemek değil, Ankara sokaklarında futbol maçı yapmak gibi.
11 Nisan Cuma akşamı İstanbul’da IF Performance Hall Beşiktaş’ta yaşananlar bu açıdan zaman makinesi gibiydi. Accept’in efsanevi albümü Balls to the Wall’un kırkıncı yılını kutlayan bu özel turnede, kadroda çok önemli bir isim daha vardı. Grubun orijinal bas gitaristi Peter Baltes da Udo’nun yanındaydı. Ve bu tek detay bile konseri sadece özel değil, tarihi kılıyordu.
16 Nisan 2025 tarihinde Behemoth, “The Unholy Trinity” turnesi kapsamında Almanya’nın Wiesbaden şehrinde nefes kesici bir konser verdi. Bu konseri unutulmaz kılan en önemli özelliği ise, Behemoth’un özel konukları olarak sahne alan Rotting Christ ve Satyricon’un katılımları oldu. Yaklaşık dört saat süren bu konser boyunca, her grup kendilerinden bekleneceği şekilde muhteşem birer performans sundu.
Yerde ayaklarımı uzatmış, sırtımı kanepenin ayaklarına yaslamış oturuyorum. Sağımda içi ağzına kadar dolu küllük, kenarından sarkan, sönmeye yüz tutmuş bir sigara. Solumda neredeyse bitmiş büyük bir şişe rakı (Bardak yok..) Önümdeki “Tv” ekranında “Loop”a alınmış, sürekli dönen “Lethargic Dialogue” klibi. Bir rakıya, bir sigaraya, arada bir de ekrana bakıyorum. Videonun başında elde dönen çakmak gibi başım dönüyor. Depresif düşünceler, bitik bir karaciğer, antidepresanlar, anksiyeteler, ilaçlar, mahvolmuş bir hayat, “Psychonaut 4”… 2015’te keşfettiğim “P4” (böyle deyince aklıma bir “DSBM” grubundan ziyade evdeki “Play Station 4 Pro” geliyor ama kısaltma işte.) “Youtube”da gördüğüm günden beri dinlemeye asla ara vermediğim bir “DSBM” grubu. “P4” Yukarıda anlattığım hikaye ve binlercesi gibi bir çok zor anımda bana arkadaşlık etti. Konsere geçmeden önce nedir bu “DSBM” sadece biraz sert müzikle harmanlanmış, üzgün ergen intihar girişimlerimi, yoksa fazlası mı? Biraz bunlara bakalım.
Konserlerde Cep Telefonu Sorunsalı
Bir zamanlar sadece hayal edebildiğimiz, Uzay Yolu (Star Trek) dizisinde gördüğümüz cep telefonları, salt iletişim aracı olmaktan çıkarak günlük hayatımızın neredeyse her alanına hâkim oldular. Hayatımızı kuşatan sosyal medyadan fotoğrafçılığa, navigasyondan eğlenceye kadar modern yaşamın ve adeta vücudumuzun bir uzantısı haline geldiler. Öyle ki, cep telefonumuz yanımızda değilken kendimizi eksik ve güvensiz hissediyoruz. Cep telefonları konser deneyimimizi de büyük ölçüde etkiledi: hayatımıza kattığı kolaylıkların yanı sıra, konserlerin büyüsünü bozup bozmadığı konusu da tartışmalara açıldı.
