Netflix’in 2022 yılındaki bomba dizilerinden fantastik The Sandman, on birinci bölümünden sonra hevesimizi kursağımızda bırakarak veda etmişti. Devamı gelmeyeceği açıklanan The Sandman ’le ilgili DC Comics Twitter hesabından sızan yeni bir bilgi ise ben ve benim gibi Sandman hayranlarını pek sevindirdi: çünkü dizinin yeni sezonu yolda…
İngiliz yıldızlarla dolu kadrosunda Rüyalar Kralı Morpheus (Dream) rolünde karizmatik Tom Sturridge var. Cehennemin hakimi Lucifer rolü ise Game of Thrones ’daki kadın şövalye Brienne of Tarth rolüyle hayran olduğumuz, 2022’de yeri göğü yıkan Wednesday dizisinde de Nevermore Academy müdiresi olarak seyrettiğimiz Gwendoline Christie’ye emanet edilmiş. The Sandman’de kötü adam rolleri üzerine yapışmış İngiliz aktör Charles Dance’i de Dream’i yüz yıl boyunca camdan bir hücrede hapseden kötü büyücü Lord Magus-Daemon King Roderick Burgess rolünde izliyoruz. Aslında Death’i (Ölüm) hapsedip ölüme hükmetmeye niyetlenen ancak yanlış adamı yakalayan Lord Magus’u, nefret uyandıran baba Tywin Lannister rolüyle GOT’dan hatırlayacaksınız.
Game of Thrones dizisinde öldüklerinde sevinçten delirdiğimiz Ramsay Bolton, Joffrey Baratheon gibi sadist ve iğrenç kötülerden biri olan Tywin, oğlu Tyrion Lannister (Peter Dinklage) tarafından hak ettiği şekilde ortadan kaldırılmıştı. Sinema kariyerinden önce Royal Shakespeare Company’de uzun bir tiyatro geçmişi olan Charles Dance’in göz alıcı oyunculuğu ve tiyatro alanındaki hizmetleri Kraliçe Elizabeth tarafından da ödüllendirilmiş.
DC Comics kitabından, yazarı Neil Gaiman tarafından televizyona uyarlanan The Sandman evrenine göz atalım yakından (göz konusuna ayrıca geleceğiz): öykülerin esas kahramanları tanrılardan daha eski ve kudretli varlıklar olan yedi Sonsuz (Endless) kardeş etrafında döner: bunlar Dream, Destiny, Death, Destruction, Desire, Despair, Delirium adlarını taşırlar; bu evrendeki ölümsüzler, tanrı ve yarı-tanrılar düşmüş melekler, cadılar, iblisler ve ölümlülerin bir yaratıcısı da vardır, The Creator. (yazın yolu İstanbul’dan geçen heavy metal in yüce grubu Kreator’ı da analım madem burası Metal Oda).
The Sandman protagonisti Dream, insanlar uyuduklarında onların dünyalarına rüyalar gönderir. Krallığı The Dreaming’deki sarayında yaşar: buradaki sağ kolu Kütüphaneci Lucien’dir. Dream’e yaşayanların dünyasında refakat ve rehberlik eden bir başka dostu ise Kuzgun Matthew’dur. Dizide cinsiyeti net olarak belli olmayan androjen karakterlerden bazıları Desire, Lucifer ve Lucien’dir. The Sandman evreninde başka pek çok tanıdık kurgusal karakterlere de rastlarız: Thor, Loki, Adem ile Havva’nın ilk çocukları Cain and Abel (Habil ile Kabil), Ishtar, sonra Lucifer Morningstar’ın iblis kurmayları Mazikeen, Azazel, Beelzebub ve tabii bütün bu dünyalar arasında cirit atan pek sevgili Johanna Constantine gibi.
Gelmiş geçmiş en ünlü masalcılardan Hans Christian Andersen’in Sandman’i nedense iyi bir karakter olarak, Ernst Theodor Amadeus Hoffmann’ınki kötü ve korkunç olarak, The Sandman dizisindeki ise arada bir karakter olarak karşımıza çıkar. Kökleri Avrupa folklorunda yer alan Sandman’i Hoffmann şöyle tasvir eder: Sandman, uyumayan çocukların peşine düşüp gözlerine kum atan, onların gözleri kanayıp yerinden düşünce de gözleri toplayıp Ay’daki yuvasına götüren ve ağızları yerine gagaları olan çocuklarına yediren korkunç ve kötücül bir adamdır. Hoffmann’ın kısa öyküsünde, Nathaniel karakterinin çıldırmasına sebep olan Sandman ve Coppélia balesine ilham olmuş Coppelius tiplemeleri iç içe geçmiştir. Metal müzik ‘te Sandman konusunu daha önce ele almıştık: kabusları getiren kötücül Sandman karakterini Rammstein’ın Mein Herz Brennt ve Metallica’nın Enter Sandman parçalarında görürüz.
Netflix The Sandman dizisinde ise Dream (Rüyalar Kralı), pis işlerini yaptırmak için The Corinthian’ı, yani Kabus’u yaratır. DC Comics evrenindeki Sandman, biri nispeten iyi (Dream), diğeri saf kötü (The Corinthian) iki ayrı karakter olarak karşımıza çıkar. Dream’in yarattığı The Corinthian (Nightmare-Kabus), kontrolden çıkar, yasak olmasına rağmen, yaşayanların dünyasıyla The Dreaming arasında gidip gelmeye, ölümlülerin dünyasında onları öldürmeye ve kötülük saçmaya başlar. Dream’in hapis kaldığı yüz yıl boyunca iyice zıvanadan çıkan The Corinthian, ölümlüler dünyasında seri katillerin, sadistlerin ve kötülerin idolü olur.
Kusursuz açık renk takım elbisesi, klasik spor arabası, yakışıklılığı ve karizması ile televizyonların en kötü ama en çekici karakterlerinden biridir The Corinthian (Boyd Holbrook). Gece, gündüz ve hatta sevişirken bile çıkarmadığı gözlükleri, gözlerinin yerinde yer alan ilave iki korkunç ağzı saklar: bu ağızlarla konuşabilir, yiyebilir ve nefes alabilir. Kurbanlarının gözlerini yerinden söküp bu ağızlarla afiyetle yiyebilir. Kana susamış, kötü, zalim ve merhametsiz bir karakter olan Corinthian, adını antik Yunan şehri Korint ya da Korent’ten alır: Korint şehri, tarihte sakinlerinin ahlak düşkünlüğü, yozlaşmışlığı, zenginliği ve tapınaklarındaki fahişeleriyle ünlüdür. İnsanın tüm iyi değerlerinin kapkara bir yansıması olan şımarık Corinthian, insanların bedenlerini ele geçirebilir, onları istediği gibi manipüle edebilir. Kurbanlarının gözlerini yediği zaman onların hayatlarını ve hatta geleceği görebilir; ne de olsa gözler ruhun dünyaya açılan kapılarıdır. Aslında bütün istediği tıpkı Carlo Collodi’nin ünlü masal kahramanı Pinochhio gibi gerçek olmaktır. Eşcinsel bir karakter olarak portresi çizilen The Corinthian, ABD Georgia Atlanta’da tüm seri katillerin ve koleksiyoncu sapıkların biraraya geldiği Cereal (serial kelimesi ile aynı duyulur!) kongresinde (Cereal Convention) yaratıcısı Dream tarafından yok edilecektir. (bkz: The Collectors-Bölüm 9).
Blues rock ve country müziği de çok severek dinleyen bendeniz, dizinin The Collectors başlıklı bölümünde The Corinthian’ın kongre alanına girişinde kullanılan harika parçayı da atlamadım tabii ki. Grammy, ACM (Academy of Country Music) ve CMA (Country Music Association) ödüllerini sıralamış Brothers Osborne ikilisinin harika parçası “Skeletons” kullanılmış bu sahnede. Nashville Tennessee ‘den son yıllarda çıkan en ilginç sound olan Brothers Osborne soundu, country müzik ve rock müziği özgün ve dinamik şekilde harmanlıyor.
Parçanın adı “Skeletons” İngilizce’deki ‘skeletons in your closet’ deyiminden gelmekte. Dolaptaki iskeletler, birinin geçmişindeki ortaya çıkmasını istemediği karanlık sırlar, kirli çamaşırlar anlamına gelir ve bence Cereal Convention’a katılan tüm seri katiller ve sapıkların karanlık sırlarına ve işkence odalarına hem gerçek hem mecazi anlamda gönderme yapması bakımından harika bir seçimdir. Osborne biraderlerin “Skeletons” parçasını da sayfanın altında yer alan Metal Oda ’nın seçtikleri playlistine ekliyorum. Fantastik evrenlerden hoşlanıyorsanız The Sandman dizisini sakın atlamayın, televizyonun en karizmatik kötüsü The Corinthian ile tanışma fırsatını kaçırmayın diyorum.
Müzikle, sanatla kalın.
©2022@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”
Tek bir konuyla başlayıp farklı kulvarlara değinerek zenginleşen,detaylarla beynimizde yeni kıvrımlar açan harika bir yazı olmuş 👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻
Çok teşekkürler, sevgi ve tutkuyla yazıyorum 🙂