*METAL ODA ÖZEL RÖPORTAJ*

Bu yazıda, bana her daim derin duygular hissettiren, adeta kendi grubummuşçasına benimsediğim bir İngiliz rock grubu olan Unbelivable Truth’u mercek altına almak istiyorum.
Grup, Andy Yorke liderliğinde Nigel Powell, Jason Moulster ve Jim Crosskey’den oluşup, 1993 yılında İngiltere, Oxford’da kurulmuştur. İsmini Hal Hartley’in The Unbelievable Truth filminden alır.

1998 yılında çıkardıkları ve benim favorim olan “Almost Here” isimli albümleri grubun en önemli yapı taşlarından olmasının yanı sıra, dinleyenler tarafından da oldukça sevilmiş ve grubun tanınmasını sağlayan albüm olmuştur. “Solved”, “Higher Than Reason” gibi derin parçaları içerisinde bulunduran bu albüm benim için melankolinin müzikal karşılığıdır.


Bu albümün getirdiği başarının ardından 2000 yılında “Sorrythankyou” ve ardından 2001 “Misc. Music” eserlerini yayımlayıp aynı sene içinde dağılarak ne yazık ki müzik kariyerlerinin gidişatını büyük ölçüde değiştirmişlerdir. Kısa süreli geri dönüşler yaşansa da uzun soluklu olmadığından grubun sevenleri, yani bizler oldukça uzun bir süre elimizdekilerle yetinmeye alışmıştık.
Taa ki, 2023 yılında sosyal medya hesaplarını aktifleştirip 25. seneleri için yeniden bir araya gelene kadar. Yarattıkları bu heyecan ve bu süreçte aldıkları birkaç sahne ile birlikte yakın zamanda çıkardıkları “citizens band” isimli single’ları adeta geri dönüşlerini resmileştirmiş oldu.
Şarkılarını dinlediğiniz zaman göreceksiniz ki, Unbelievable Truth kesinlikle zamanının ötesinde olan, duygusal derinliği bir hayli yüksek olup kişinin belki de varlığından haberdar olmadığı hislerini ortaya çıkaran bir grup.
Bu sebeple bir yandan gözüm gibi sakındığım, bir yandan da daha fazla keşfedilmesi için can attığım bu grubu daha yakından tanımak, tanıtmak ve geri dönüşlerini onurlandırmak için kendileri ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. İçten ve nazik tavırlarıyla sorularımı olabilecek en güzel şekilde yanıtları için kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Keyifli okumalar.

Duru Uzay Aktaş / Metal Oda

 

“Unbelievable Truth soundu ince ve zariftir”. Nigel Powell

En baştan başlayalım—müziğe ilginiz nasıl başladı?

Andy: Müziğe ilk olarak benden 3-4 yaş büyük olan ağabeyimin dinlediği şeyleri dinlemekle başladım. Onun müzik zevki oldukça ileriydi, bu yüzden gerçekten harikaydı. 80’lerin başı-ortası David Bowie’nin “Let’s Dance” albümü, Joe Jackson, Japan, The Smiths gibi sanatçılardan bahsediyoruz yani. Tamam, bazıları ELO gibi o kadar havalı olmayan şeylerdi ama yine de güzeldi. Şarkılara eşlik etmeyi gerçekten çok seviyordum, bunda iyi olduğumu fark ettim ve insanların şarkı söyleme tarzlarını oldukça iyi taklit edebildiğimi anladım. Sesimi geliştirmeye böyle başladım. Ama bir grupta yer alabileceğim ve şarkı yazabileceğim fikriyle ilk kez okulda Nigel’la tanıştığımda karşılaştım. [Tam olarak ne zamandı Nige?] Bunu kavramam biraz zaman aldı. Sanırım hâlâ alışmaya çalışıyorum.

(Andy Yorke live – Unbelievable Truth)

Yaptığınız müziği nasıl tanımlarsınız peki?

Nigel: Yaptığımız şeyi tanımlamakta her zaman zorlanıyorum. Sanırım anahtar kelime “ince ve zarif” olurdu. Bir bakıma indie bir grubuz, ama tam olarak da değiliz. Folk müziğe de yakınız ama zarif dokunuşlarla eğip büktüğümüz soundumuzla bir folk grubu gibi de tınlamıyoruz. Müzikal tarzdaki yönlendirmelerin çoğunu benim yaptığımı düşünüyorum ve benim görüşüme göre “her şey” zaten yapıldı. Benim için ilginç olan şey, tanıdık olabilecek bir şeyi açıklanamaz bir şekilde ayırt edici ve yeni kılan ince (evet, yine o kelime) birleşimler, küçük değişimler ve kırılmalar bulmak.

 Yaratım süreciniz nasıl ilerliyor?

Andy: Başlangıçta bir şarkı fikrini alıp, ona yapı kazandırarak ilginç detaylarla dolu bir şekilde tamamlamaya pek yatkın değilim. Ama güçlü melodik fikirler ve riff’ler ortaya atabilirim ya da bir başkasının fikrine vokal line veya gitarla bir melodi ekleyebilirim. Grubun bu kadar iyi çalışmasının bir sebebi de Nigel ve Jase’in becerilerinin benimkilere tamamlayıcı olması.
Şarkı sözlerinin çoğunu ben yazıyorum, neredeyse her zaman müzik neredeyse tamamen oluşmuş olduktan sonra. İlk dönemlerimizde, bilinç akışı yöntemiyle pek çok söz yazıyordum ve bunları sayfaya döktükten sonra biraz şekillendirip anlamlandırıyordum. Bu oldukça kolaydı. Sonra bunu yapma yeteneğimi kaybettim. Yeni şarkılar için söz yazarken, boş bir sayfayla başlayıp, şarkıların bir “anlamı” olmasına kararlıydım. Bu, çok zor bir işti. Daha sonra bir defter edindim ve içine okuduğum veya duyduğum ve kulağa hoş gelen kelimeleri ve cümleleri yazıyorum. Artık çoğu zaman oradan bir şeyle başlıyorum ve geri kalan sözler kendiliğinden akıyor. Bu yöntem bana daha uygun ve yazdıklarımı artık daha çok seviyorum.

“Birbirimize ilham verip destekleyen bir üçlü olduğumuzu söyleyebilirim.” Andy Yorke

Grup olarak ana ilham kaynaklarınız neler?

Andy: Birbirimize ilham verip destekleyen bir üçlü olduğumuzu söyleyebilirim. Hepimiz birbirimizi fikirlerimizi sunmaya ve geliştirmeye teşvik ediyoruz. Böyle bir destek ortamına kesinlikle ihtiyacım var.

Uzun bir aradan sonra güçlü bir dönüş yaptınız. Bu süreçte neler yaşandı ve geri dönmek için motivasyonunuz ne oldu?
Nigel: Üçümüz, tüm bu sessiz süre boyunca yakın arkadaş olarak kaldık, bu yüzden aslında o kadar uzun bir ara vermişiz gibi hissetmiyoruz. Zaman zaman küçük konserler verdik ve Andy’nin 2008’de çıkardığı “Simple” albümünü birlikte yaptık. Jase, her zaman çalabileceği gruplarda çalmaya devam etti, ben de Dive Dive ve 15 yıl boyunca Frank Turner And The Sleeping Souls ile turlamak dahil çeşitli projelerle meşgul oldum.
Yeni albümümüz, kızımın 23. doğum günü partisi için çalıp çalamayacağımızı sormasıyla ortaya çıktı. Bunun için prova yapmaya başladık ve neredeyse hemen, hiç çaba harcamadan yeni şarkılar yazmaya başladık. Oradan itibaren süreci takip ettik ve elimizde bizi mutlu eden bir albümlük şarkı birikti. Bunun mümkün olduğu kadar organik bir süreç olduğunu düşünüyorum.

(Nigel Powell – Unbelievable Truth)

Şarkılarınızı dinlediğimde hissettiğim duygular zaman içerisinde hiç değişmedi. Sizde de benzer bir etki yaratan müzisyenler var mı?
Andy: Gençken, R.E.M. ve Kristin Hersh bana bunu hissettirirdi. Ama artık sözlerin anlamı için müzik dinlemeye ilgimi kaybettim sanırım—genellikle enstrümantal müzik dinliyorum. Yine de Sigur Rós’un büyük bir hayranıyım. Duygusal olarak bağlantı kurabiliyorum, hatta sözleri anlamamamın buna yardımcı olduğunu bile düşünüyorum.
Nigel Andy ile R.E.M. ve Elvis Costello And The Attractions sevgisini paylaşıyoruz. Ama ben daha çok rock kökenliyim, bu yüzden Genesis, Marillion, IQ ve Faith No More beni derinden etkileyen gruplar oldu. Son zamanlarda De Staat ve English Teacher müzikte hâlâ yeni olasılıkların var olduğunu göstererek beni heyecanlandırdılar.

Andy, ağabeyin Thom Yorke (Radiohead) da müzikle derinlemesine ilgileniyor. İkinizin de yoğun duygusal şarkılar yazması sanki melankolinin genetik aktarımı gibi. Büyürken nasıl bir ortam bunu şekillendirdi acaba?
Andy: Eğer biz olmasaydık, yani Thom olmasaydı, evde neredeyse hiç müzik olmazdı. Onun tutkusu ve heyecanı evi müzikle doldurdu ve ben de küçük kardeş olarak ona eşlik ettim. Evde pek kolay bir ortam yoktu ve sanırım müziğe ilgimi bu tetikledi—Thom adına konuşmak istemiyorum ama benim için müzik, zor şeylerden kaçış ve rahatlama alanıydı. Müzik dinlemek, bugün hala düşüncelerimi düzenlememe ve sakin kalmama yardımcı oluyor.

Yazdığınız şarkılar arasında sizin için en özel anlamı olan bir şarkı var mı?
Andy: Eski şarkılarımızı yeniden keşfetmekten keyif alıyorum—Dune Sea, Nightlight, Roadside No.2. Eskiden onları göz ardı eder, hatta utanırdım ama artık o dönemin yükünü taşımadan, başkası yazmış gibi dinleyebiliyorum ve harika olduklarını düşünüyorum.
Yeni albümde, “Rich Inner Life” şarkısının sözleri çocukluğuma dair ve benim için duygusal olarak çok yoğun. Sanırım şarkıyı söyleyiş tarzımda da bu hissediliyor.

 

“Eğer herkese hitap etmek için tam da size uygun olmayan bir şey yapmaya çalışırsanız, en olası sonuç başarısızlık olur.” Nigel Powell

Unutulmaz bir konser anınız var mı?
Nigel: Unbelievable Truth ile çaldığımız her an benim için özel. Müzikal anlamda beni en iyi temsil eden şey bu. Ayrıca Jason’ın basına davul ile eşlik etmek benim için en mutlu şey. Birbirimizin müzikal yeteneklerini derinlemesine anlıyoruz ve bu çok özel bir his bence.

Grubunuz bugün kurulmuş olsaydı, farklı yapacağınız bir şey olur muydu?
Andy: Bir grubun içinde olmak garip bir şey, özellikle de bu iş hayatınızın merkezi haline geldiğinde. Sanırım neyin önemli olduğunu, bunu neden yaptığınızı, bundan ne keyif aldığınızı daha uzun ve dikkatlice düşünürdüm. Ve sektördeyken, etrafınızda tuhaf şeyler olup biterken, bu duyguyu korumanın ne kadar önemli olduğunu unutmamak gerekirdi.

 Hayranların dört gözle beklemesi gereken yeni projeler var mı?
Nigel: Citizens Band adlı EP’miz 21 Mart’ta çıkıyor ve yılın ilerleyen dönemlerinde bir albüm gelecek. Şimdilik bunun yeterince heyecan verici olduğunu umuyorum!

(Yeni EP – Citizens Band)

Türkiye’de planlanan bir konser var mı peki?
Nigel: Ne yazık ki hayır. Daha önce hiç bulunmadığım bir ülke. Ülkenize gelmeyi çok isteriz ve umarım bir gün mümkün olur, ancak bunun gerçekleşebilmesi için kariyerimizde önemli bir gelişme yaşanması lazım.

Son olarak, benzer bir yolu izlemek isteyen genç müzisyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunmak istesiniz?
Nigel: Bu zorlu bir sektör, bu yüzden her zaman sevdiğiniz ve sizi gururlandıran müziği yapmanız gerektiğinden emin olmanızı öneririm. Eğer herkese hitap etmek için tam da size uygun olmayan bir şey yapmaya çalışırsanız, en olası sonuç başarısızlık olur ve ortaya sizin bile pek beğenmediğiniz bir şey çıkabilir. Ama kendinizi memnun edecek müziği yaparsanız, en azından “Bu albümü yaptım ve gerçekten harika olduğunu düşünüyorum” diyerek projeden tatmin ayrılabilirsiniz.

Sohbetimize vakit ayırdığınız için teşekkürler.

 

(Unbelievable Truth live)

©2025@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”