Her şey 1968 yılında Ozzy Osbourne ve Black Sabbath ile başladı. Ozzy, Birmingham’da işçi sınıfından fakir bir ailenin çocuğu olarak zor şartlarda doğup büyüdü ve 22 Temmuz 2025 günü arkasında 220 Milyon dolarlık bir servet bırakarak dünyayı gözlerini yumdu.
Peki ya çocukluğu Ozzy’yi dinleyerek geçen, tır şoförü bir baba ve opera sanatçısı bir annenin evlatları olarak çok fakir bir çocukluktan gelen, ancak bugün sadece kişisel serveti 300 Milyon doları, piyasa değeri ise 1 Milyar doları bulan bir müzik grubuna sahip olan James Hetfield? Metal Müziğin bu asi çocukları, yani bir numaralı sistem karşıtları nasıl oldu da karşı durdukları kapitalist çarkların üst sıralarında yer aldılar?

Ruhumuzu verdiğimiz, yaşamımızın bir parçası haline getirdiğimiz, hatta birçoğumuz için yaşam biçimi olan metal müzik artık popüler kültürün bir para basma makinesi mi? Yoksa hala para, bu müziği yapanlar için dünyayı iyi bir yer haline getirmek adına bir araç mı? Bu yazıda bundan bahsetmeye çalışacağım.

Eskiden sadece Heavy Metal diye adlandırdığımız müziğimiz artık yüzü aşkın alt türe ayrılmış durumda. Dünyanın dört bir yanından birçok grup kendi tarzları ile bu müziğe katkıda bulunmakta. Bunun sonucunda da doğal olarak ortaya büyük bir piyasa çıkmakta. Özellikle Kuzey Avrupa gruplarının, metal müziğin alt türlere dallanmasına öncülük ederek liderliği ellerinde bulundurduğunu hepimiz biliyoruz. Bu liderlik onlar için geniş bir ticaret alanı da açmış oldu. Kuzey Avrupa ülkeleri Metal Müzik gruplarının sayılarının çokluğu ile övünmelerine rağmen Metal Müzik piyasasının iplerini elinde bulunduran esas olarak Alman Kayıt şirketleridir. Century Media, Napalm Records ve Nuclear Blast gibi Alman kökenli kayıt şirketleri Metal Müzik’te neredeyse tekel olmuş durumdalar.

 

Dünyanın birçok ünlü grubunu ellerinde bulunduran bu şirketlerin grupların tarzlarına da müdahale ettiği açıktır. Hatta bu müdahale meselesi Heavy Trip 2 filminin de ana konusudur. Kuzey Avrupa tarzlarının Metal Müziğe hakim olması ile Norveç, İsveç ve Finlandiya ve çevre ülkeleri birer Black-Death Metal fabrikasına dönüşmüş durumda. Dünyanın geneline göre daha rahat bir yaşam kalitesine sahip olmalarından dolayı da artık Metal Müzik bir meslek dalı olarak Kuzey Avrupa’da kabul görür halde. Tabii ki birçok sanatçı kendini yenilemek ve değişik işler yapmak adına müzikte farklılıkları albümlerinde denemekte. Ama zamanında Nu metalin de aynı bu şekilde ve büyük ölçüde moda olarak metal dünyasına pompalandığını da atlamamak lazım. Thrash Metal gibi zamanla erozyona uğrayan ve eskiyen tarzlar tabii ki metal müzikte hep olacak ve yerlerini yeni akımlar alacaktır ama benim burada değinmek istediğim bu yeni tarzlara kayıt şirketlerinin yön vererek özgür ve underground bir müzik tarzı olması gereken metal müziğe müdahale etmeleri konusudur. Rap Metal ilk çıktığında metal müzik camiası bu duruma büyük ölçüde tepki göstermişti. Ama sonunda kayıt şirketleri bunun da bir yolunu bularak Rap Metali bizlere Linkin Park gibi grupları sivrilterek sundular ve bunda başarılı da oldular.

(Linkin Park ne kadar metal?)

Bugün baktığımızda Amon Amarth, Lordi, Judas Priest, Iron Maiden, Cradle of Filth, Bring me the Horizon gibi grupların Sony gibi bir devle anlaşmalarının olduğunu görüyoruz. Ve bu grupların anlaşmaları gereği belli aralıklarla albüm çıkartmaya zorlandığı da bilinen bir gerçek. Hepimizin gözünün önündeki büyük bir değişim örneği olan In Flames mesela. Bu değişim eskiden gelen grup üyelerini o kadar rahatsız etti ki In Flames’den ayrılarak The Halo Effect’i kurdular.

Bir zamanlar grupları; kullandıkları sound, logoları ve albüm kapakları açıklar ve temsil ederdi. Şimdilerde ise Merch kavramı o kadar çok gelişti ki, merch grupların konserlerden sonraki en büyük gelir kaynağı oldu. Sürekli logo değiştirilmesi, maske ya da grupla özdeşleşen objelerin artması da fanları tüketime sevk etmekte.

(Merch çılgınlığı tüketimi körüklüyor.)

Slaughter to Prevail vokali Alex Terrible’ın grubun kullandığı maskeleri üretip sattığı bir işletmesi bile mevcut! Metallica’nın da yakın zamanda bir plak fabrikası aldığını da biliyoruz. Yani tüm bu metal müzisyenleri kendileri resmen birer patron olmuş durumda. Aslında zengin metal gruplarının kendilerine ait yatırım danışmanları var ve onlar sayesinde pek çok farklı iş koluna yatırım yapıyorlar. Bu yatırımlardan biri de alkollü içecek piyasası. Metallica’nın Blackened Whiskey’si, Iron Maiden’in Trooper biraları, Motörhead’in viski, bira ve votkası gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.

(Metallica Blackened – Whiskey)

 

(Iron Maiden Trooper bira)

Yukarıda bir çok küresel ölçekli metal müzik grubunun artık şirketleştiğinin altını çizmiştim. Bu doğrultuda son skandal Cradle of Filth’te patlak vermişti: 2022’den bu yana grubun klavyeci ve vokali olan Zoë Marie Federoff-Šmerda gruptan haksız ve ağır çalışma koşullarını gerekçe göstererek ayrılırken ardından eşi Ashok da gruptan kovulmuştu. Zoe’nin açıklamalarını okuduğumda resmen şok olmuştum. Black metal efsanelerinden olan grup resmen kurumsal bir şirkete dönüşmüş, bir yönetim kademesi oluşturulmuş. Dani Filth bu yönetim kademesi ile müzisyen kovduran ve onların çalışma koşullarını belirleyen bir sisteme sahipmiş. Çalışma koşullarının ağır olması ve çalışmalarının karşılığını alamadıklarını söyleyen Zoe ve Ashok ayrıca bu yönetim tarafından başka çalışmalar yapmalarının da engellendiğini belirtiyorlar. Ayrıca burada başka bir efsane olan Venom grubunun da telif hakları için birbirleri ile davalık olduklarını da atlamamak gerekiyor. Özellikle logo kullanım hakları gruplar için çok önemli çünkü iç çamaşırlarına kadar her şeye basılıp satılabiliyorlar.

Metal Müzik festivalleri hepimiz için büyük bir heyecandır. Ama maalesef onlar da artık birer para basma merkezi olmuş durumda. Özellikle bulundukları şehirlere büyük bir turizm geliri bıraktıklarından artık birbirleri ile yarışan festivaller ile karşılaşıyoruz. Fransa’nın Hellfest ile Belçika’nın Graspop Metal festivalleri, tarihlerini aynı zamana getirerek rekabet etmektedirler. Gelen kârın çekiciliğinden dolayı artık her ülkenin bir Metal Meeting’i bulunmakta. Wacken’a ise her sene 85 bin müziksever katılıyor. Son senelerde ise yoğun talep sebebiyle festival artık kapalı gişe olmaktadır.


Peki toplumsal olaylarda bu kadar geniş kitlesi olan metal gruplarının sesleri sizce yeteri kadar çıkıyor mu acaba? Mesela “Black Lives Matter” konserleri ile hatırladığınız bir grup var mı? Ya da Ukrayna – Rusya savaşını (JinJer hariç) sürekli eleştiren ve kamuoyu oluşumlarında yer alan grupların kimler olduğunu hatırlayan var mı? Ya da Gazze için yapılan etkinliklerde boy gösteren metal gruplarını sayabilecek miyiz? Çevre felaketleri, ezilen halklar ve hayvan hakları konusunda sesini yükselten ve duyarlılığı elden bırakmayan Gojira’yı hariç tutarak belki. Hayat duruşu ve felsefe bakımından dünyadaki haksızlıklara en fazla biz metalcilerin sesinin çıkması gerekirken beğenmediğimiz Pop ve Rap sanatçıları bu kitlesel olayları sürekli gündemde tutmaktadırlar.
Sonuçta bu yazıdaki amacım metal grupları zengin olmasın demekten ziyade, vahşi kapitalizmin asi müziğimizi ele geçirdiğini ve onu değiştirdiği kabul etmemiz gerçeğini vurgulamaktır. Şu anda Rap ya da Pop müzikte olduğu kadar bariz olmasa da kapitalist sistem underground metal camiasından yükselen her grubu bir şekilde yutacaktır. Ben eski kafa bir dinleyici olarak artık metal müziğin bir başkaldırı müziği olduğunu düşünmüyorum.

 

©2025@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”

 

(Alkollü içecek görselleri reklam amaçlı olmayıp, bu yazıda eleştirel olarak yer verilmiştir.)

0 replies

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *