Progresif Metal ‘in eşşiz grubu Porcupine Tree ‘nin Closure Continuation C/C yeni albüm yorumu ile karşınızdayız. Bu albüm ile beraber PT, 2009 Incident dan bu yana devam eden 13 yıllık sessizliğini bozdu. Bin bir röportajında PT tekrar biraraya gelmez, hiç beklemeyin, ben solo işlerimle çok mutluyum falan filan deyip duran Steven Wilson’u da görmüş olduk böylece.
Geçen sene kirpilerin döneceğini müjdeleyen pek çok paylaşım yaptılar sayfalarında ve ismi de manidar C/C albümünden (bence kapanıyor mu devam mı ediyor, edecek mi, kendileri de pek karar vermiş değil gibiler, bekleyip göreceğiz) Kasım 2021’de ilk single Harridan yayınlandı. Onu Mart 2022’de Of the New Day ve Haziran sonunda da albümün tamamı izledi. Web sayfamdaki yazılarıma göz atmış olanlar Metal Oda ’nın büyük bir Steven Wilson hayranı olduğunu anlamışlardır. C/C albümünü de Clubhouse Metal Oda’da çıkar çıkmaz dinleyip yorumladığımı da söylemeden geçmeyeyim. Wilson’un 2022’de Immersive Audio alanında Grammy adayı olduğu şahane albümü The Future Bites’ın detaylı analizini burada metaloda.com’da yapmıştım. (https://metaloda.com/progresif-metal-krali-steven-wilson/ ) O yazıda da bahsettiğim gibi, Steven dahisinden çıkan, 1970’leri bugüne benzersiz ve taze bir soundla taşıyan, katman katman işlenmiş, yer yer pop tadı bırakan, melodik, melankolik, karanlık ve bir o kadar güzel olan bu çok özel müziğin bende yeri çok başka. Her dinlediğimde bazı yapıları ve melodileri beni çocukluğuma götüren, progresif yapısı üzerine kafa yorunca bir yürüyüş nasıl bu kadar güzel ve özgün olabilir diye hayretler içinde bırakan, Steven’ın olağanüstü müziğini serbestçe icra ettiği solo projelerini ve özellikle de Aviv Geffenli Blackfield’ini de PT işleri kadar –hatta bazen daha da fazla- sevdiğimi ve hayranlıkla dinlediğimi de söylemeden geçmeyeyim. Müzik adamlığının yanısıra mix and mastering sihirbazı da olan Steven, Ian Anderson’un Haziran 2022 İstanbul konserinde hatırlattığı gibi, geçmiş Jethro Tull albümlerine de altın dokunuşunu ekleyip parlatıyor. Gelelim PT yeni albümüne: Colin Edwin’siz, klavyede Richard Barbieri ve bateride Gavin Harrison’lu (King Crimson, The Pineapple Thief) ve tabii grubun beyni ve büyücüsü, vokal, lead gitar ve bas gitarı Steven Wilson’dan oluşan PT kadrosu bu yeni albümleri C/C ile bence döktürmüş. Albümü beğenmeyip yerden yere vuranları gördüm, evet: belki bu albümü birebir PT’nin eski işleriyle kıyasladıkları için böyle düşünmüş olabilirler, ya da bu soundu sevmiyor olabilirler bilmiyorum. Ancak ben yeni PT albümünü, Metal Oda’nın favori PT işlerinden Deadwing ve In Absentia’ya ve tabii ki Steven Wilson’un yeni solo işlerine çok yakın bulduğum için çok beğendim. Albüm, şarkı sözleriyle, felsefesi ve müzikal tonuyla tıpkı The Future Bites’taki gibi karanlık bir gelecek çiziyor, progresifin hakkını verirken dark pop-electronica sularında da gezmeyi ihmal etmiyor. Şimdi albüme yakından bakalım biraz: açılış parçası Harridan groovy bass introsu, ilginç yapılı girift ritmleri, Gavin Harrison’un virtüoz baterisi ve akılda kalan melodisiyle dinleyiciyi tatmin ediyor. Karanlık synth işleriyle soğukluk ve uzay çağına göndermeler yapan parça, distopik geleceğimizin altını çiziyor. Cadaloz ya da yaşlı kocakarı anlamına gelen Harridan, müziğiyle değilse de sözleriyle düşündürüp negatif çağrışımlar yapıyor:
When we bite the dust
We will hide our cuts from the world
When you’re in the dirt
You don’t show your hurt to the world.
Ölüm kapıyı çaldığında, yaralarımızı saklarız herkesten.
Bataklığa saplanınca, acımızı göstermeyiz dünyaya.
Sözleri karanlığa ve acıya vurgu yaparken, C/C’nin pandemi ürünü olduğunu da düşünürsek koronavirüsün kararttığı günlerimize gönderme yapılıyor olabilir mi? Belki de parçada yaşlılıkla ilgili korku ve tiksinti dolu düşünceler (kocakarıların pek sevimli oldukları söylenemez) ve geleceğin bugünden daha karanlık olacağı gibi subliminal mesajlar da vardır.
And what of us?
And what of me?
And what is left without you?
Sözleriyle kapanan parça, ana tonunun majörüne gidip müzikal anlamda da soru sorup havada kalarak bitiyor.
Mart 2022’de single olarak çıkan Of The New Day, karanlık bir ağıt olarak başlayıp, sona doğru Steven’ın hem etkilediği hem de kendisinin etkilendiği Opeth havalarına bürünüyor; yer yer PT şaheseri Lazarus’u çağrıştırıyor. Benim C/C albümünü sevmemin ana sebeplerinden biri hem Opeth, hem de solo Steven işlerine yakın durması olabilir kanımca. Yine ton ve anlam olarak karanlık parça, tıpkı The Future Bites gibi dünyamızın ve modern zamanların kötümser bir tablosunu çizerken, yeni günün ve geleceğin altında ezilen insanı anlatıyor.
Ürkütücü ve soğuk synthwork ve vokallerle dolu Rats Return ile ilgili Steven’a kulak verelim: parça dünyanın, halkları yönetmek için hırs ve kibirle hareket eden liderlerlere emanet edilmemesi gerektiğini, çünkü gemi batarken önce farelerin kendilerini kurtaracağını anlatıyor. Rats Return bana geçen yıl seyrettiğimiz çok etkileyici “Don’t Look Up” filminde Meryl Streep’in çizdiği bencil, hırs ve kibir dolu Amerikan Başkanı tiplemesini hatırlattı (dikkat spoiler!) ve bu korkunç tipin dünya yokoluşa giderken halkını geride bırakıp Elon Musk-Bill Gates karikatürü bir delinin uzay aracına binip, basıp gittiği sahneyi hatırlattı. Bendeki bir başka çağrışım, izlenimlerimin tamamını metaloda.com’da bulabileceğiniz İstanbul Jethro Tull konserindeki vurucu Clasp parçası ve arka planda samimiyetsiz bir şekilde el sıkıştıklarını gördüğümüz Reagan, Gorbachev, Trump, Putin, Merkel gibi eski ve yeni dünya liderleri oldu. Sizce de hepsi tıpkı Steven’ın dediği gibi büyük bir felakette kendilerini kurtarıp hepimizi terk etmeye hazır değiller mi? (Jethro Tull İstanbul konser yazısı için: https://metaloda.com/jethro-tull-istanbul-konseri/ )
Albümdeki favori parçam Dignity, okulda dışlanan yalnız bir gençle ilgili (and the schoolgirls call you a freak). Dignity’yi benim çok sevmemin sebebi hem melodik ve nostaljik, belki bir damla Pink Floydvari (bir damla diyorum çünkü Steven’ın Pink Floyd kıyaslamalarından nefret ettiğini biliyorum ve bendenizin de Gilmour imzası taşıyan parçaları hariç büyük bir PF fani olmadığını itiraf edeyim). Zaten sonuna doğru Steven’ın el attığı Opeth albümlerinden biri olan Damnation’dan In My Time of Need, Hope Leaves ve To Rid The Disease gibi şahane parçalardan belirgin izler taşıyan Dignity’yi benim sevmemem mümkün değildi. Wilson-Akerfeldt arkadaşlığından etkilenen PT albümleri In Absentia , Dead Wing ve Fear of A Blank Planet de düşünülünce bu işbirliği ve etkileşime şapka çıkartmamak olmaz: gezegenler hizaya gelip bu iki dev müzik adamının biraraya gelmesini sağlamış. Şükürler olsun diyoruz.
Tanıdık PT sounduna sahip ve yine ürpertici synthwork ile işlenmiş Herd Culling de albümden en beğendiğim işlerden oldu. Herd Culling ses anlamında benzeşen Heard Calling’i çağrıştırıyor biraz: Steven’ın ses ve kelime oyunlarını sevdiğini de unutmayalım (i.e. Sound of Muzak).
Evinin dışındaki adı konmamış tehlikeye karşı silahlanmış insanları ve ses çıkarmadan hareket eden, ağaçların arasından çıkıp gelen, kapıyı bacayı zincirleyip sürgüleyecek kadar korkutan tehditi anlatırken bende zamanımızın müthiş yönetmeni M. Night Shyamalan’ın 2002 Signs ve 2004 The Village (Köy) filmlerini çağrıştırdı. Görmediyseniz, korku-gerilim sci-fi türündeki bu filmleri seyretmenizi öneririm.
We came to make a home here
But there is something in the trees
We bolt the door, chain the gate, secure the homestead
But it’s never gonna leave.
Buraya bir ev yapmaya geldik,
Ama ağaçların arasındaki tehdit hep orada kalacak,
Kapıyı sürgüledik, girişi zincirledik,
Ama tehlike geçmeyecek.
Albümün müzikal anlamda bence zayıf halkası Walk The Plank, karanlık sözleriyle öne çıkarken yine batan gemiden ve gemiden kaçan farelerden bahsediyor. Eski zamanlarda korsanların insan öldürmek için kullandığı bir yöntem olan “kalasta yürütmek” (walk the plank), güverteye bağlı bir kalasta gözleri bağlı denizdeki sonlarına yürüyen kurbanları anlatır. Acaba hepimizin içinde felakete sürüklendiği aynı geminin yolcuları olduğumuza mı vurgu yapılmış dersiniz? Albümün bütünündeki kötümser, karanlık ve gelecekten umutsuz hava düşünülürse bence cevap evet.
Karanlık bir ninni kıvamındaki Chimera’s Wreck, beşinci dakikadan sonra yer yer Iron Maiden havalarına bürünürken, Population Three’de Rush etkilerini bol bol görüyoruz. Albümün son dört parçası arasında favorim Never Have oldu. Gerek sözleri, gerekse müzikal yapısıyla albümün bence son parçası olması gereken Never Have, konuyu toparlayıp, sonuca bağlayıp, bittiği zaman daha yok mu dedirtip muhteşem C/C albümünü yeniden dinleme arzusu uyandırıyor.
Steven Wilson ve PT
You hurt, but you never try,
To face facts,
This is the modern world.
Diyerek yine modern zamanların karanlığından bahsederek, The Future Bites’ta detaylıca işlenen tüketim toplumu, para ve sanayileşmenin soğukluğu konularına vurgu yapıyorlar.
Sonuç olarak yeni Porcupine Tree albümünü ben çok sevdim: üstadımız Steven Wilson’un dediği gibi bugün dünyada mainstream ve kalitesiz müzik yapan çok insan var, daha fazla müziğe ihtiyacımız yok. Ama Steven ve arkadaşlarından gelecek iyi müziğe, “iyi müzik” dinleyicisi olan bizlerin ihtiyacımız var.
Kendilerini ti-ye aldıkları şu esprili fotolarını da buraya bırakıyorum.
Müzikle kalın.
©2021@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”
(Tüm çeviriler Metal Oda’ya aittir)