Illusions Play grubunun özel konuk olacağı 9 Mart 2025 Psychonaut 4 konseri yaklaşırken, grubun Empire of Desolation albümünü Uğur Haspolat’tan dinliyoruz:

Read more

Yerde ayaklarımı uzatmış, sırtımı kanepenin ayaklarına yaslamış oturuyorum. Sağımda içi ağzına kadar dolu küllük, kenarından sarkan, sönmeye yüz tutmuş bir sigara. Solumda neredeyse bitmiş büyük bir şişe rakı (Bardak yok..) Önümdeki “Tv” ekranında “Loop”a alınmış, sürekli dönen “Lethargic Dialogue” klibi. Bir rakıya, bir sigaraya, arada bir de ekrana bakıyorum. Videonun başında elde dönen çakmak gibi başım dönüyor. Depresif düşünceler, bitik bir karaciğer, antidepresanlar, anksiyeteler, ilaçlar, mahvolmuş bir hayat, “Psychonaut 4”… 2015’te keşfettiğim “P4” (böyle deyince aklıma bir “DSBM” grubundan ziyade evdeki “Play Station 4 Pro” geliyor ama kısaltma işte.) “Youtube”da gördüğüm günden beri dinlemeye asla ara vermediğim bir “DSBM” grubu. “P4” Yukarıda anlattığım hikaye ve binlercesi gibi bir çok zor anımda bana arkadaşlık etti. Konsere geçmeden önce nedir bu “DSBM” sadece biraz sert müzikle harmanlanmış, üzgün ergen intihar girişimlerimi, yoksa fazlası mı? Biraz bunlara bakalım.

Read more

Kuzey ülkelerinin vazgeçilmez melankolisinin ve atmosferik müziğin karanlık sularında dolaşan Britanyalı Antimatter müzik kariyerindeki 25. Yılını kutlamak için çıktığı turne kapsamında, 5 yıl aradan sonra Türkiye’deki hayranlarıyla buluştu. Hüzünlü melodileri ve derin sözleriyle dinleyicisini içine çeken, eşsiz bir müzikal kimliğe sahip dark rock grubu, Anathema’nın mirasından sıyrılıp kendi kimliğini oluştururken, Mick Moss ve ekibi, yıllar içinde melankolik  ve karanlık rock sahnesinin en derinlikli gruplarından birine dönüştü.
1998 yılında Duncan Patterson (ex-Anathema) ve Mick Moss tarafından kurulan grup, başından beri duygusal yoğunluğu yüksek bir müzik yaratmayı hedefledi. Patterson’ın ayrılmasıyla Moss’un tek başına sürdürdüğü Antimatter, yıllar içinde kendi çizgisini koruyarak daha da olgunlaştı ve günümüzde melankolik müziğin en güçlü temsilcilerinden biri haline geldi.

Read more

Konserlerde Cep Telefonu Sorunsalı

Bir zamanlar sadece hayal edebildiğimiz, Uzay Yolu (Star Trek) dizisinde gördüğümüz cep telefonları, salt iletişim aracı olmaktan çıkarak günlük hayatımızın neredeyse her alanına hâkim oldular. Hayatımızı kuşatan sosyal medyadan fotoğrafçılığa, navigasyondan eğlenceye kadar modern yaşamın ve adeta vücudumuzun bir uzantısı haline geldiler. Öyle ki, cep telefonumuz yanımızda değilken kendimizi eksik ve güvensiz hissediyoruz. Cep telefonları konser deneyimimizi de büyük ölçüde etkiledi: hayatımıza kattığı kolaylıkların yanı sıra, konserlerin büyüsünü bozup bozmadığı konusu da tartışmalara açıldı.

Read more

Küçük yaşlarından beri müzikle büyümüş, müziğin heavy metal ve hip-hop ağırlıklı olarak her türü ile ilgilenen Botan Beyaz ile Metal Oda için Mine Gürevin söyleşti. Ankara Keçiören doğumlu olan Botan, paylaşımlarına Instagram üzerinden gitarlarını kendi çaldığı Metal cover’ları ve kendi yazıp söylediği İngilizce Rap parçaları ile başladı. Tupac’ın Hail Mary ve Changes parçalarını cover’layarak dünya çapında milyonlara ulaştı. Pek çok müzisyenin albümünde, session gitar çalan Botan Beyaz, adından daha çok söz ettirecek yeni proje hazırlıklarında.

Read more

Guns N’ Roses serimizin ilk bölümünde grubun tarihçesine değinip üyeleri daha yakından tanımıştık.

Bu ikinci bölümde ise grubun kimyasında önemli bir yere sahip olan, yayınlanmasıyla Billboard Hot 100’de 10. sıraya çıkan ve rock müziğin bu dev grubu tarafından yalnızca 5 dakika içerisinde yazılmış olan ‘’Don’t Cry’’ power balladının analizini yapıp ardından hikayesini ele alacağım.

Read more

Müzik ticarileştikçe, sanat eseri yerine kar amacıyla üretilen bir metaya dönüştükçe şarkılar da git gide daha dinlenemez hale geliyor. Vasatın altında ve tekrar eden melodiler ve fikirler ortalıkta cirit atıyor. Özgünlük ve yaratıcılık yerine taklit ve referans şarkılar ön plana çıkıyor. Bununla birlikte ses dinamikleri de yok oluyor. Dinamik bir ses akışının yerini tek düze bir gürültü alıyor. Peki bu ne anlama geliyor?

Uzun zamandır üzerine yazmak istediğim ama mix ve mastering mühendisi olmadığım için yazmaya da çekindiğim bir konudan bahsedeceğim. Eğer bu yazıda teknik bir hata yaparsam lütfen uzmanı olan arkadaşlar düzeltsin. Mümkün mertebe teknik yazmamaya çalışacağım.

DİNAMİK ARALIK NEDİR?

Evet… Gelelim dinamikler meselesine… Bir şarkıda en sessiz nokta ile ses seviyesi en yüksek nokta arasındaki farka dinamik aralık diyoruz. Bir salonda orkestradan klasik müzik eseri dinlediğinizi düşünün. Çok hafif bir solo keman çalmaya başlasın. Bu kemanı örneğin 75 desibel olarak duyuyorsunuz. Sonra keman agresifleşsin ve 85 desibel duymaya başlayın ve nihayet orkestranın geri kalanı da dahil olsun ve duyduğunuz sesin şiddeti 100 desibeli yakalasın. Burada kabaca 25 desibellik bir dinamik aralık oluştu. Oldukça yüksek bir dinamik aralık diyebiliriz.

 

(Cr: Metal Oda)

Bu müziğin kaydedildiğini ve kayıt alınmış halini dinlediğinizi düşünelim. Kayıt önce mikse sonra da masteringe gidiyor. Bu kez kaydı dinliyorsunuz ve ilk kemanı artık 75 yerine 105 desibel orkestrayı da 110 desibel olarak duyuyorsunuz. Yani canlı dinlerken 25 desibel olan dinamik aralık, işlemlerden sonra 5 desibele düşüyor. Yani genel olarak eserin ses seviyesi yükseldi ancak en yüksek ile en düşük ses arasındaki fark da oldukça azaldı. Yani eserin dinamik aralığı büyük oranda kayboldu. Peki bunu neden yaşadık?

LOUDNESS WARS

Müzik endüstrisinde bir süre önce “loudness wars” yani “gürültü savaşları” diyebileceğimiz bir süreç başladı. Daha yüksek ses seviyesine sahip şarkının daha iyi duyulacağı ve tutma şansının daha çok olacağı kabul edildi. Bu fikirde kısmen haklılık payı da vardı. Yüksek ses insanlara daha çekici geliyordu.

(Dinamik aralığın yıllar içinde kayboluşu)

 

Bu nedenle şarkılar mastering dediğimiz aşamada clipper ve limiter denilen aletlerle daha gürültülü hale getirilmeye başlandı. Bu aletler kabaca sesin cızırtı yapmadan yükseltilmesini sağlıyor. Fakat bunu yaparken dinamik aralığı azaltıyor. Sese şarkının türüne göre makul miktarda limiter uygulamakta bir sakınca yok. Lakin gürültü savaşlarında adeta işin cılkı çıktı. Yukarıdaki grafikte görüldüğü üzere gibi sesin formu 1979’dan günümüze yaklaştıkça “sosis” olarak tabir edilen bir hale bürünüyor. Yani şarkı boyunca hiç değişmeyen eşit bir ses şiddeti duyuyorsunuz. Hatta sesi bozma pahasına limitere abanıldığı kayıtlar bile dinliyoruz. Metallica’nın Death Magnetic albümü bu açıdan tartışma konusu olmuştu. Albümün mastering yapılmadan Guitar Hero’ya verilmesi sonucunda Guitar Hero’da daha iyi duyulması çok konuşuldu.

Bu yazıyı yazmadan önce Orçun Ayata’nın “Gürültü Savaşları” adında yeni çektiği videoyu izledim. Bu bilgiyi de oradan damıttım. Konu hakkında daha fazlası için bu güzel videoyu inceleyebilirsiniz.

Sonuç olarak dinamiklerini yitiren bir gürültüye dönüşen şarkılar sıkıcı bir hal alıyor. Artık endüstri standartları maalesef müziğe zarar veriyor. Ne özgün bir fikir ne de düzgün bir sound üretiliyor. Çok iyi kayıtlar elbette var. Eserini özenle üreten ve ticari amaç uğruna bozmadan yayınlayan sanatçılar da var. Biz de onları dinlemeye devam edeceğiz…

 

©2025@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”

Merhabalar! Yine çok enteresan yerlerden çıkma çok enteresan bir grubun konseriyle karşınızdayım. Bahsedeceğim memleket ve semtinden son olarak bir “Black Metal” grubu olan “Uada”yı ülkemizde ağırladık. Bu sefer lokasyon yine aynı (ABD)  fakat tarz çok değişik, çok seksi, yer yer hüzünlü ve dinamik.

Read more

Manchester, Liverpool ve Gölgelerindeki Birmingham

Birleşik Krallık ve müzik denince ilk akla gelen şehirler Manchester ve Liverpool oluyor. Heavy Metal müziğin doğduğu, Black Sabbath, Judas Priest, Led Zeppelin’in yarısı, Electric Light Orchestra ve Duran Duran gibi müzik devlerinin çıktığı Birmingham ise ne yazık ki bu iki şehrin gölgesinde kalıyor.

Modern müziği şekillendiren şehirlerden Liverpool, 1960’larda The Beatles ve Merseybeat akımıyla sahneye çıkarken, Manchester, post-punk, Britpop ve alternatif rock’ın merkezi haline geldi. Birbirinden sadece 56 km uzaklıkta bulunan bu iki şehir, Britanya müziğinin evrimine yön vererek öne çıktı.

Read more

Guns N’ Roses grubunun yakın zamanda ülkemizde vereceği konser büyük ölçüde yarattı. İsimlerini müzik tarihine altın harflerle yazdırarak dönemlerine damgasını vuran, rock tarihinin en önemli gruplarından olan Guns N’ Roses ve grubun kimyasında büyük ölçüde yere sahip olan “Don’t Cry” parçasının yazılma hikayesini mercek altına alalım istiyorum.

Çoğu çiftin ortak şarkısı haline gelmiş, adı geçtiğinde yüzlerde acı-tatlı bir tebessüm oluşturan, her ne kadar “ağlama” dese de çoğu zaman ağlatan bu şarkının hikayesine geçmeden önce, bu şarkıyı yalnızca 5 dakika içerisinde yazmış müzik devlerini ve gruplarının tarihini biraz yakından tanımak lazım.

Read more