Kaıytlarını çok severek dinlediğiniz o küçük veya orta ölçekli metal grubu neden sahnede neden “çamur” gibi duyuluyor hiç merak ettiniz mi? Sebebinin yetenekle ilgisi olmamasına şaşıracaksınız.

Müzik Dünyasının Kenara İtileni: Metal Müzik

Metal müzik her zaman müzik dünyasının kötü çocuğu oldu: çok gürültülü, çok sert, çok asi, aykırı. Klasik müzik, opera salonlarında büyük orkestraların kusursuz soundu ve ihtişamıyla parıldarken, caz müziği üniversitelerde, festivallerde ve kültür kurumlarında kabul edilirken; metal müzik hep kapının dışında bırakıldı. Tıpkı kendinden beklenene değil, ideallerine ve kafasındakilere kulak veren asi ruhlu bir çocuk gibi.

Metal Müzikte Fakirlik Döngüsü
Metal gruplarının çoğu için hayatta kalmak ve üretmeye devam edebilmek adeta cambazlık gibi. Çoğu müzisyen hayatını devam ettirebilmek için bir gündüz işinde çalışmak zorunda. Ne de olsa gitarlar, teller, pedallar ve diğer müzik ekipmanları ağaçlarda yetişmiyor, öyle değil mi? Müzisyenlerin şartları ağır: turnelerde minibüslerle ya da toplu taşımayla seyahat ediyor, müzik aletlerini peşleri sıra mekandan mekana sürüklüyor, albümlerini kısıtlı bütçelerle kaydediyorlar.

(Müzisyenin çilesi – yollar)

Melodik death metal ya da progresif metal gibi görece saygın türlerde bile grupların yalnızca binlerle ifade edilen aylık dinleyicisi var. Stadyum doldurup para basan bir metal grubu değilseniz, konserleriniz 200–500 kişilik ufak mekânlarda gerçekleşiyor, bilet fiyatları düşük seyrediyor.. Yol masrafı, mekânın payı, otelde yattın kalktın derken, müzisyenin cebine kalan para çoğu zaman sembolik düzeyde oluyor. Spotify ve diğer platformlardaki dinlenme gelirleri ise neredeyse sıfıra yakın.

(Çoğu metal müzisyen gündüz masa başı bir işte çalışmak zorunda)

Metal müzik dinleyicisi de aynı döngünün içinde. Metal dinleyicisi dünyanın en sadık ve en bilinçli müzik dinleyicilerinden olmasına rağmen çoğunlukla öğrenci ya da işçi sınıfından geliyor. Yüksek bilet fiyatlarını ödeyemiyorlar, ödeseler bile epeyce zorlanıyorlar. Pahalı konserlere bütçe ayırırken şu ya da bu konser arasında seçim yapmak, ezile büzüle anne-babadan para istemek vs. gibi mecburiyetleri var. Böylece dev gruplar dışında fakirlik döngüsü kırılmadan devam ediyor: yani kısıtlı bütçe / kısıtlı prodüksiyon / sınırlı dinleyici desteği şeklinde.

 

Klasik Müzik ve Caz Müziğinin Kurumsal Gücü
Klasik müzik, yüzyıllardır özenle örülmüş bir güvenlik ağına sahip. Batı geleneğinde orkestralar, opera evleri, konservatuvarlar devlet tarafından fonlanıyor, vakıflar ve varlıklı patronlar klasik müziğe destek veriyor. Tek bir senfoni konseri bile onlarca profesyonel müzisyeni, ses mühendisini, teknik ekibi mobilize edebiliyor. Biletler yüksek fiyata satılıyor, seyirci ise bunu ödemeye dünden razı. Bunun doğal sonucu ise dünyanın en zengin ve önde gelen orkestralarında mükemmel mekan akustiği şartlarında kusursuz sound, mükemmel prodüksiyon ve kurumsal bir devamlılık. Klasik müzik uzun süre zarfında yalnızca bir sanat olmaktan çıkmış ve kurumsallaşmayı başarabilmiş.

(Görkemli salonuyla göz kamaştıran Viyana Filarmoni konserlerine seyirciler çuvalla para ödüyor.)

Caz müziğine bakarsak o da bir zamanlar dışlanmış bir müzik türüydü — ezilenlerin sesinden doğdu, dumanlı kulüplerde ica edildi, “uygunsuz” dans müziği diye uzun zaman hor görüldü. Ancak zamanla elit müzik ailesine kabul edildi. Bugün caz festivalleri dünyanın dört bir yanında düzenleniyor, üniversiteler caz eğitimi veriyor, caz müziği devlet fonlarıyla destekleniyor. Hâlâ niş bir müzik olsa da metal müziğe kıyasla çok daha saygın ve kurumsal bir konumda olduğu acı bir gerçek.

(Elit caz yıldızı Diana Krall)

Canlı Metal Müzikte Sound Sorunu
Yukarıda farklı müzik türlerinde sound kalitesinde para akışı ve gelirin önemine göz attık. Stadyumları dolduran Metallica, Rammstein gibi grupların en iyi teknik ekiplerle çalışabilmesi tesadüf değil, ne yazık ki finansal bir olgu aynı zamanda. Saygın progresif death metal grubu Opeth’in beyni Mikael Akerfeldt’in bir laf arasında itiraf ettiği gibi, Steven Wilson gibi yıldız bir ses mühendisi / prodüktör ile çalışmaya devam edecek bütçeleri olmaması trajik.

Bildiğiniz gibi Opeth’in Blackwater Park (2001) Deliverance (2002) ve Damnation (2003) albümlerinde Steven Wilson dokunuşu vardır: bu albümlerin kayıt tarihlerinden bugüne kadar geçen yirmi küsur senede Grammy adaylıkları alan, “star” audio engineer mertebesine yükselen ve Jethro Tull gibi bir devin 1970-1982 arşivlerinin neredeyse tamamını elleriyle restore eden Wilson ile çalışmak Opeth’in bile harcı olmaktan çıkmış!


Gelelim en baştaki sorumuzun cevabına: demiştik ki küçük ve orta ölçekli metal grupları sahnede neden kayıtlardaki gibi duyulmuyor, neden tüm enstrümanlar birbiri içinde boğuluyor? Cevabı ne yazık ki parada. Yani grubun imkanlarında.
Yakından bakalım şimdi:
Harika riffler, en güçlü vokaller, en iyi niyetle çalan genç gruplar: gelgelelim küçük venue’de çamur gibi duyulan konser. Bu talihsizlik falan değil, düpedüz “paranın gözü kör olsun” durumudur. Bu, metal müzikteki “sistemsel yoksulluk döngüsü”nün sonucudur.

Ama Neden?
Öncelikle küçük mekânlarda ses doğru şekilde, doğru frekanslarda ayrıştırılamıyor. Tıpkı klasik müzik gibi teknik karmaşıklığa sahip metal müzikte güçlü gitar tonunu, derin bas gitarı, hızlı kick ve agresif vokal frekanslarını ayrıştırmak şart: çünkü hepsi aynı anda çalınıyor. Küçük konser mekanları ise genellikle akustik anlamda üzerinde fazla düşünülmeden dönüştürülmüş mekanlar oluyor: dolayısıyla yenilenmemiş bir ses sistemi ve kötü akustik gibi mekandan gelen özelliklerin üzerine gitar ve basın aynı frekans aralığında boğulduğu, vokal gitarın içinde kaybolduğu, enstrüman seslerinin birbirine girdiği bir salatayı ekleyin. Sonuç? Dinleyici için kocaman bir gürültü. Neyse ki bunu sıkı bir headbang ve birkaç bira ile bir noktaya kadar görmezden gelmek mümkün oluyor 😊

(İyi soundun anahtarı: iyi ses mühendisliği)

Küçük gruplar genellikle kendi ses mühendislerini getiremiyorlar. Kendi ses mühendisini tutmayı karşılayabilen büyük gruplar yıllardır aynı ses mühendisiyle çalışma ve onu kadrolarına katabilme lüksüne sahiptirler: adeta grubun görünmez elemanı, bir tür orkestra şefi olan bu kişi yıllardır grubun tonunu, dengesini, volümünü, sahne düzenini, karakterini tanımıştır. Hepsini adeta ezbere bilir.
Küçük grupların ise genellikle bunu karşılayacak bütçesi yoktur, grup içinde ses mühendisi-müzisyen varsa ne ala, yoksa mekânın “house engineer”ı ne ayar yaparsa boyunlarını büker ve ona razı olurlar.
Böylece maddi imkansızlığa bağlı kötü sound döngüsü devam eder: kötü sound → kötü algı (alkolle iyileşmesi mümkün!) → daha az dinleyici → daha az para !
Yani grup mekanda çamur gibi duyulur, dinleyici etkilenmez, grup büyüyemez, para kazanamaz, para kazanamayınca da kendi mühendisini getiremez. Yeni bir konserde tekrar kötü duyulur ve döngü ne yazık ki başa sarar.

(Ne yazık ki çoğu metal grubu için Metallica seviyesinde teknik donanım hayal.)

Aslında bütün mesele şudur: canlı performans bir grubun kendisini tanıtması için büyük bir şanstır ancak kötü sound yüzünden çoğu küçük grup kendisini doğru şekilde tanıtma fırsatını yakalayamaz.
Oysa suç gruplarda değil sistemdedir. Dışarıdan bakınca “grup iyi tınlamadı” demek kolaydır. Ama ses aslında şöyle bozulur: yetersiz mekân akustiği, eski hoparlörler, deneme-yanılma şeklinde yapılan özensiz ayar, her enstrümanın aynı frekans alanında boğulması, vokal için yer açılamaması, kick’in duyulacak alan bulamaması. Ve bütün bunları sadece iyi bir ses mühendisi düzeltebilir. İşte o mühendis de ancak bütçesi olan gruplarla çalışır. Alın size kısır döngü!
Bu yüzden de metal müzikte zengin gruplar iyi duyulur, fakir gruplar kötü duyulur gibi bir adaletsizlik ortaya çıkar ki bunun grubun yaptığı müziğin kalitesiyle hiçbir ilgisi yoktur.

Peki Çözüm?
Tabii ki var ama kolay değil.
Döngüyü kırmak için mekânların metal müzik için özel, kalıcı ayarları tutması-saklaması (bir gece pop diğer gece metal sanatçısına yer veren mekanlar için ekstra bir zorluk), küçük gruplara uygun fiyatlı ses mühendisi desteği, mekanların genç gruplara yeterli teknik prova şansı vermesi, dinleyicilerin ses kalitesine bilinçli yaklaşması gibi çözümler önerilebilir.

Sonuç

Metal müzikte çoğu grubun içinden geçtiği yoksulluk, onun saflığı ve karakteridir aynı zamanda, çünkü metal devlet fonlarına ya da kurumsal sponsorlara yaslanmadan, yalnızca tutkuyla ayakta kalır. Müzisyenler müzik aşkına fedakârlık yapar, dinleyiciler de aidiyet duygusu ve sevgiyle destek olur.

Metal müzikte küçük grupların kötü duyulması yetenekle ilgili değildir. Sistemsel bir ses ve ekipman problemidir. Bu yüzden güçlü, yenilikçi, özgün müziğin değerini bulması, aradan sıyrılması kimi zaman seneler alır. Ve metal müziğin ve müzisyeninin sesi olan Metal Oda da bu konuya çomak sokup görünür kıldıkça, belki bu talihsiz döngüyü kırıp hikâyeyi değiştirme yolunda adımlar atılabilir.

 

©2025@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”