Black metal dünyasının en uçuk isimlerinden biri olan Varg Vikernes, gelmiş geçmiş en ilginç ve ucube müzisyenlerden biri olabilir. Varg Vikernes denince akla gelen ilk şey elbette Burzum’dur. 1990’larda tek başına başladığı ve hala devam ettirdiği Burzum projesi, metal müziğin en tuhaf ve sıradışı projelerinden biri olmayı sürdürüyor. Varg ne kadar garip bir karakter olsa da müziğine laf edilemez. Sıfır teorik bilgi ve sınırlı kaynaklarla başardığı şey, devasa bütçelere sahip büyük müzisyenlerin bile ulaşamadığı bir başarı.

Varg Vikernes’in Bilinmeyen Yanları

Katil Varg

Varg Vikernes denince akla gelen ikinci büyük olay ise, şüphesiz Euronymous vakasıdır. Çoğumuz bu olayın her detayını biliriz. Varg ve Euronymous’un ilişkisi hiçbir zaman iyi olmadı; Euronymous, Norveç’teki black metal kültürünün biraz daha göstermelik yüzü olmaya çalışırken, Varg bu işi çok daha derin ve ciddi bir şekilde ele alıyordu. Varg için black metal, yalnızca bir müzik akımı değildi, adeta bir yaşam biçimiydi.

Black metal meselesinin dışında, politik açıdan da Varg ve Euronymous birbirlerinin tam zıddıydılar. Euronymous (gerçek adıyla Øystein Aarseth), politik olarak sol görüşlere daha yakındı, ama bu yakınlık, iyi sebeplerden değil. Aarseth, otoriter sol liderlerin halkları üzerindeki baskılarına hayrandı ve hatta bunun daha da artmasını istiyordu.

Euronymous (Øystein Aarseth), 1993 yılında Vikernes tarafından öldürüldü.

Varg Vikernes ise, sol görüşlerle arası iyi olan biri değildi; aslında, biraz daha milliyetçi bir sol görüşe sahipti. Sayın Varg, siyasi görüşlerini ırk ve etnik kimlik üzerinden değerlendiriyordu ve tam anlamıyla bir köktenci olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kısacası, Aarseth alaycı bir komünist provokatörken, Varg gerçek anlamda bir köktenci figürdü. Varg Norveç’teki kiliseleri yakarken, Aarseth gazetecileri trollemeye çalışıyordu.

(Mayhem yıllarında Dead ve Euronymous)

Kundakçı Varg

Varg amcayı ünlü eden olaylardan biri de kısa süreli kundakçılık kariyeri. Varg amcanın Norveç’te yaktığı tam üç tane kilise var, en azından resmi makamlar üç tane olduğunu söylüyor. Cinayetten tutuklandığı sırada sadece yaktığı üç kiliseyi itiraf ediyor, diğerlerini ise inkar ediyor. Fakat farklı kaynaklar ve çeşitli söylentiler tam 6 kilise yaktığı yönünde.

Yaktığı ilk kilise Bergen şehrindeki Åsane Kilisesi’ydi. Hızını alamayan Varg aynı yıl Storetveit Kilisesi’ne de saldırıyor. Araya bir de şapel katalım, meze olsun diyor ve Holmenkollen Kapel’i de alevlere boğuyor. 1992 yılını da son olarak Skogskirkelaget Kilisesi ile kapatıyor. 1993’te ne yapsam diye düşünürken aklına önce Aske albümü geliyor, ondan sonra da Ås Kilisesi geliyor, onu da yakıyor. Sonra da içeri giriyor.

(Vikernes, farklı kiliselerin yanı sıra Holmenkollen şapelini kundaklamaktan da suçlu bulunmuştu.)

Peki Varg amca bu kiliseleri neden yaktı? Aslında arkasında, az da olsa sempati duyulabilecek bir sebep var. Öncelikle, Varg Vikernes bir Satanist değil. Hatta, Hristiyanlar’dan ne kadar tiksiniyorsa, Satanistler’den de o kadar nefret ediyor. Varg’ın inancı, eski Thule dini ve pagan tanrıları Odin ile Thor’a dayanıyor. Hristiyanlık ve diğer semavi dinlere karşı derin bir öğreti düşmanlığı var. Norveç’teki neredeyse tüm eski kiliseler, aslında antik pagan tapınaklarının ve ritüel alanlarının üzerine inşa edilmiş. Bu yüzden Varg, bu kiliseleri yok ederek, atalarının inancını yeniden diriltmeye çalışıyordu. Fakat Varg’ın paganizme olan ilgisi ve sevgisi kilise yakmayla da bitmiyor. 

Yazar Varg

Black metal müziğe ilgi duyan hemen herkes Varg Vikernes’in cinayetten hapse girdiğini, kilise kundaklamalarını ve ırkçı söylemlerini duymuştur. Ancak pek bilinmeyen bir yönü daha var: Varg aynı zamanda bir yazar, hem de alanında fena olmayan bir yazar.

Varg her zaman yalnız bir adamdı, modern dünyada kaybolmuş antik bir barbar gibi takılıyordu. Küçüklüğünden beri atalarının inançlarını araştırıyor ve okuyordu. Twitter’da milletle didişmediği her an, eski Norse Edda’larını yaşlı gözlerle okuyor gibi bir hali vardı. Ancak politeist inançlara gerçekten derinlemesine dalışı hapishane yıllarına denk geldi. Norveç hapishanelerinde, paganizm, politeizm ve elbette Nazizm ile ilgili eline geçen tüm kaynakları okudu. Varg, bu konularda kendi çapında bir uzman hâline geldi, cidden.

Varg Vikernes’in politeist Avrupa inançları üzerine yazdığı birkaç kitabı var. Bunlardan en çok bilineni, “Reflections on European Mythology and Polytheism”. Bu kitabı okumuş biri olarak söyleyebilirim ki, oldukça basit ve düz bir eser. Ancak eşi Marie Cachet ile birlikte yazdığı “Paganism Explained” serisi, Norse mitleri üzerine yapılmış en detaylı çalışmalardan biri olabilir. Varg’ın teorileri ne kadar doğrudur bilemem—sonuçta bu benim alanım değil. Ancak yazdığı kitaplar akademiyi yavaş yavaş etkilemeye başlamış durumda. Günümüzde birçok araştırmacı, Varg’ın politik görüşlerini bir kenara bırakarak çalışmalarını inceliyor ve kendi araştırmalarına ekliyorlar.

Oyun Tasarımcısı Varg

Oyun tasarlamak ciddi iştir, genellikle disiplinli ve teknik bilgiye sahip kişiler bu işle ilgilenir. Ancak bazen oyun dünyasında sıra dışı figürler de kendi projelerini yaratır. Varg Vikernes’i müzisyen, kundakçı ve yazar olarak tanıdık, şimdi de oyun tasarımcısı Varg’a bakalım.

Varg Vikernes’in MYFAROG (Mythic Fantasy Role-playing Game) adlı, amatör ve oldukça basit bir masaüstü rol yapma oyunu (TTRPG) serisi bulunuyor. MYFAROG, Varg’ın fikir dünyasının birebir oyunlaştırılmış hali diyebiliriz. Henüz oynama fırsatım olmadı ama kurallarının oldukça basit ve tek taraflı olduğu söyleniyor.

Bunun yanı sıra, ReconQuest adlı yeni bir oyun serisine daha başladı. Bu oyun da MYFAROG gibi Varg’ın dünya görüşüyle şekillendirilmiş, ancak daha da basit bir yapıya sahip gibi görünüyor.

Oyun dünyasına yaptığı bu ilginç katkılardan ötürü Varg Vikernes’e buradan teşekkürlerimi iletiyorum (!).

Çetnik Varg

1990’larda Yugoslavya ve Kosova Savaşları sırasında Varg Vikernes, Sırplara büyük bir sempati duyuyordu. Hatta bir ara hapishaneden kaçıp Sırp ordusuna katılmayı bile düşündüğü söylenir. Yarı Boşnak bir Türk vatandaşı olarak, buradan Sırp kardeşim Varg Vikernes’i selamlıyorum. 

 

Son Söz: Huysuz Adam Varg

Varg Vikernes, metal dünyasının en ucube adamlarından biri. Cinayet, kundakçılık, aşırı politik görüşler derken kendine has, sıra dışı bir figür haline geldi. Ama işin garibi, bütün bu uçukluklarına rağmen bir şekilde ilginç ve karizmatik kalmayı da başarıyor. Mitolojik bir karakter gibi adeta.

Söyledikleriyle bizleri kimi zaman delirtiyor, kimi zaman da eğlendiriyor. Müziği ile bizi büyülüyor, sonra iki laf edip sinirlerimizi bozuyor. Kesinlikle anlaşılabilecek veya tam anlamıyla örnek alınacak bir adam değil. Sonuç olarak, bu adamı sevmek zorunda değiliz, ama inkâr edilemeyecek bir şey var: Metal dünyasına damgasını vurmuş, ilginç ve unutulmaz bir figür. 

 

Dip Not: Çocukluğunda klasik müzik ve özellikle Tchaikovsky hayranı olan Varg Vikernes, 12 yaşında heavy metal dinlemeye başladı ve Iron Maiden kendisinin en büyük ilham kaynağı oldu. Daha sonra Kreator, Celtic Frost, Bathory, Destruction, Megadeth, Slayer, Pestilence, Deicide gibi soundu kendi grubu üzerinde etkili olacak diğer metal gruplarını keşfetti.

Vikernes, erken yaşlardan itibaren J. R. R. Tolkien tarafından yaratılan kurgusal Orta Dünya aleminden de çok etkilendi: sahne adı Grishnackh, The Two Towers’taki bir ork’tan, Burzum grubu adı ise “karanlık” anlamına geldiği Yüzüklerin Efendisi‘ndeki Tek Yüzüğün üzerine yazılmış “Kara Konuşma”dan alınmıştır. Bergenli death metal grubu Old Funeral’a katılmadan önce de, adını Tolkien evrenindeki bir tür orktan alan Uruk-Hai adlı bir grupta da yer aldı. 

©2025@metaloda
“Her hakkı saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Başka yerde yayınlanamaz.”